Geçtiğimiz ay boyunca CHP içerisinde siyasi çatışmaya neden olan iki gelişme oldu. Birincisi, Ekrem İmamoğlu'nun seçim kampanyasını yürüten Necati Özkan'ın yazdığı kitabın başta Canan Kaftancıoğlu olmak üzere CHP içerisindeki bazı isimlerde tepki yaratmasıydı. İkinci gelişme ise Sözcü gazetesinden Rahmi Turan'ın CHP'de genel başkanlığa aday olan bir ismin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüğü ve kendisinden destek aldığı iddiasıydı. Bu ismin kim olduğu sürecin en başında belli olmasa da iddiaların odağında Muharrem İnce'nin olduğu ortaya çıktı. Açık bir kaynağa dayandırılmadan dile getirilen bu iddianın gerçek olmadığı kısa bir süre içerisinde anlaşılsa da bu olay CHP'nin son yıllarda yaşadığı parti içi krizlerden bir diğerine daha sebep oldu.
Aslında olayın bir krize dönüşmesinde en etkili olan unsur CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu iddianın doğru olduğunu açıklamasıydı. Kemal Kılıçdaroğlu yalnızca bu meseleye yönelik değil parti içi muhalefete yönelik bakış açısını ortaya koyan en net açıklamayı bu süreçte yaptı: "Bize kumpas kurmaya çalışıyorlar, buna asla izin vermeyeceğiz. O kişi CHP'li değil Saray'ın adamıdır." İddiaların yalan olduğunun ortaya çıkmasıyla beraber bu tavrını değiştirse de Kılıçdaroğlu'nun parti içi muhalefeti itibarsızlaştırmaya yönelik tavrı süreçte ön plana çıkan başlıca unsurlardandı.
Bu noktada CHP'de son bir ayda yaşanan tüm gelişmelerin partinin geleceğini nasıl şekillendireceğini anlamak gerekiyor. CHP'nin yaşadığı son krizlerin partinin iddia ettiği gibi önemsiz olaylar mı yoksa gelecekte yaşanabilecek büyük parti içi krizlerin habercisi mi olduğu sorusu bu noktada önem kazanıyor. Bunun için özellikle birkaç noktaya değinmek gerekiyor.
İlk olarak yaşanan süreç Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığına tehdit olarak gördüğü esas ismin hala Muharrem İnce olduğunu ortaya koydu. Kılıçdaroğlu'nun CHP genel başkanı olmasının ardından kendisine yönelik en büyük mücadeleyi Muharrem İnce vermişti. 2014 ve 2018'de Kılıçdaroğlu ile İnce arasında gerçekleşen parti genel başkanlığı seçimlerini her ne kadar Kılıçdaroğlu kazansa da İnce bu seçimlerde yüzlerce delegenin oyunu almıştı.
Bu sebeple İnce'nin Kılıçdaroğlu tarafından 2018'deki seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesinin temel sebebinin kendisini parti içerisinden tasfiye etmek olduğu iddia edilmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında çok şansı olmayacağı düşünülen İnce adaylığı ile birlikte yoğun bir seçim kampanyası yürütürken kendisine yakın isimlerin neredeyse tamamı yeniden milletvekilliğine aday gösterilmemişti. Dolayısıyla İnce'nin cumhurbaşkanı adaylığı partideki gücünü artıracağı yerde önemli ölçüde zayıflatmıştı.
İnce her ne kadar eski gücünü kaybetse de hala partideki alternatif lider arayışlarında en çok ön plana çıkan isim. Bu sebeple son olayın Şubat 2020'de gerçekleştirilecek CHP kurultayı öncesinde İnce'nin elini daha da zayıflatmak için düzenlenmiş bir komplo olduğu açık. İnce de bu durumu "Dedikoduların hepsi CHP Genel Merkezi'nde üretilmiştir" diyerek doğruluyor.
Fakat meselenin İnce'yi de aşan bir yönü bulunuyor. Kılıçdaroğlu'nun "Saray'ın adamları" suçlaması yalnızca İnce'yi değil partide Kılıçdaroğlu'na karşı adaylığını koyabilecek tüm potansiyel isimleri hedef alıyor. Kendisine karşı bir siyasi mücadeleye girilecek tüm isimleri en baştan itibarsızlaştırıyor. Bu sebeple son süreçte yaşananları küçük bir yanlış anlama ve karışıklık olarak değil CHP kurultayına giden süreçte yaşanabilecek daha büyük krizlerin bir parçası olarak görmek gerekiyor