Tekrarlanan İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimi CHP'nin galibiyetiyle sonuçlandı ve CHP adayı Ekrem İmamoğlu yüzde 54,21 ile yeni başkan seçildi. AK Parti adayı Binali Yıldırım ise yüzde 44,99 oy oranıyla rakibinden yaklaşık 800 bin oy eksik aldı. Böylelikle 31 Mart'ta ortaya çıkan başa baş tablo seçmenin doğrudan müdahalesiyle farklılaştı ve net bir seçim sonucu ile süreç tamamlandı.
Sürecin tamamlanmasıyla birlikte Türkiye siyasetinde dört senelik yeni bir dönem partileri beklemektedir. CHP ve etrafında konumlanan diğer parti ve oluşumlar açısından seçim sonuçları on yedi yıllık sürekli mağlubiyet döneminin ardından gelen ilk seçim zaferi olarak oldukça önemli. Ancak asıl önemli olan artık muhalefetin özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerde iktidar olması ve muhalefette olmanın sağladığı rahatlığın sorumluluğa dönüşmesiyle bu yeni dönemde ortaya koyacağı siyasettir. AK Parti açısından ise seçim sonuçları elbette derinlemesine analiz edilecek ve mağlubiyetten gerekli dersler alınacaktır. Bunu gerçekleştirmek AK Parti için 2023 seçimlerine doğru bir seçenek değil mecburiyettir. Bu doğrultuda da AK Parti'nin toplumun beklentilerini karşılamak adına yeni dönemde yeni bir siyasi strateji üretmesi gerekmektedir.
Yeni dönemde CHP
İstanbul büyükşehir belediye başkanlığının da kazanılmasıyla CHP artık büyükşehirlerde iktidar konumundadır. Böylelikle on yedi yıldır alışılagelmiş muhalefet refleksleri değişmek ve seçmenin CHP'ye yüklediği hizmet sorumluluğunun yerine getirilmesi gerekmektedir. Bir diğer deyişle seçmen yeni dönemde on yedi yıldır iktidar tarafından atılan her adımı mütemadiyen eleştiren CHP'yi somut icraat ile sınayacaktır.
Bu noktada CHP açısından en önemli mesele, yeni dönemde nasıl bir pozisyon alacağıdır. 23 Haziran sonuçları göstermektedir ki CHP yıllardır liderliğini üstlendiği muhalefet blokunun hepsinin ve AK Parti'ye tepkili seçmen grubunun oylarını alabilmeyi başarmış ve seçimleri bu şekilde kazanabilmiştir. Bu durum ise CHP'ye siyasi olarak birbiriyle pek de alakası olmayan kitlelerin hepsini memnun etme zorunluluğu ile baş başa bırakmaktadır. Artık CHP kendi tabanında bulunan Atatürkçü-ulusalcı ve sosyal demokrat kitleleri, milliyetçi İYİ Parti'li seçmenleri, dindar Saadet Parti'lileri, Kürt milliyetçileri ve marjinal sosyalistlerden oluşan HDP tabanını ve geçmişte AK Parti'ye oy veren ancak özellikle ekonomik sebeplerden dolayı AK Parti'ye tepki duyan vatandaşları memnun etmek zorundadır. Bu da yıllardır söz konusu farklı seçmen gruplarını bir araya getiren "AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı" veya sürekli dile getirilen "kapsayıcı-kucaklayıcı" soyut söylem ve popülizm ile mümkün değildir. Dolayısıyla CHP'nin yeni dönemde karşılaşacağı en önemli imtihan somut icraatlar ile bu kitlelerin hepsini memnun edip edemeyeceği ve on yedi yıldır durduğu eleştirel pozisyonu hizmet siyaseti ile değiştirebilecek kabiliyette olup olmadığıdır.
AK Parti ve yeni siyaset
23 Haziran sonuçları AK Parti açısından ise yeni dönemde iki önemli sınav ortaya koymaktadır: Bunların ilki seçmenden gelen güçlü "öz eleştiri" mesajının nasıl pratiğe döküleceğidir. Bu noktada özellikle muhalif çevrelerin AK Parti için ortaya koyduğu oldukça dramatik ve abartılı "kıyamet senaryoları"nın dolaşıma sokularak oluşturulan algının sebep olduğu popülizm dikkat çekmektedir. Böylelikle AK Parti'nin gerek kurumsal seviyede gerekse taban açısından siyasi hareket ve davaya duyulan güven/öz güven hedef haline getirilmekte ve bir umutsuzluk havası oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu doğrultuda aceleci ve kişisel eleştiriler ön plana çıkarılmakta, AK Parti tabanı bu popülist algı ile yönlendirilmek ve parti yönetimi baskı altına alınmak istenmektedir. İşte AK Parti'nin yeni dönemde karşısında duran ilk sınavı da sakin ve derinlemesine öz eleştiri zorunluluğunun bu popülist algıya karşı savunulmasıdır. AK Parti bunu başarabildiği ve kendi muhalefetini daha önce yaptığı gibi ortak ve dingin bir akıl ile yapabildiği takdirde önünde önemli bir fırsat alanı bulunmaktadır.
AK Parti'nin ikinci önemli sınavı da yeni bir siyaset ve strateji oluşturma ihtiyaç ve imkanıdır. Seçmenin 2013'ten beri her yıl karşılaşılan tüm krizlere rağmen desteklediği AK Parti'ye verdiği mesaj geçmiş yerine geleceğe odaklanması ve iç siyasetin kısır kavgaları yerine başta ekonomi ve adalet olmak üzere farklı alanlardaki sorunlara çözüm üretmesidir. Bu noktada özellikle on yedi yıllık AK Parti iktidarı döneminde dönüşen yeni sosyolojinin beklentilerinin anlaşılması ve bu sosyolojiye yönelik olarak yeni bir siyaset anlayışı ve stratejisi üretilmesi gerekmektedir. 2023'te oy kullanacak seçmenlerin yarısından fazlasının 2002'den sonra seçmen olduğu düşüldüğünde AK Parti döneminde şekillenen ve AK Parti dışında herhangi bir iktidar görmemiş bu yeni toplumsal yapının talep ve beklentilerinin karşılanması hem önemli bir sınav hem de büyük bir fırsat alanı olarak değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak Türkiye siyasetinde 2023'e doğru seçimsiz dört sene bulunmaktadır. Bu yeni dönem hem AK Parti hem de CHP açısından gerek beklentilerin karşılanması gerekse yeni bir fırsat alanı olarak değerlendirilebilir. Bu doğrultuda yeni dönemin gerektirdiği yeni siyaseti başarıyla tespit edip pratiğe döken taraf başarı kazanacaktır.