Yol arkadaşı, uyaran demektir. İnsanın yareni, dostu acı söyler diye bir laf vardır geleneğimizde. Gelenek derken medeniyetimizin atardamarı, bilgelikle atan kalbinden, insanı insan eden felsefi şifrelerden, password'lerden bahsederiz.
Yoksa avam arasında moda olan çapaçulluktan değil. Kadını, fakiri, etnik kimliği, meşrebi dinamikleri küçümseyen ilkel kaba alışkanlıklardan hiç değil...
Neyse, bizim geleneklerimiz büyük bilgelerden Horasan'dan, Endülüs'ten, Mezopotamya'dan, Anadolu'nun bereketli havzalarında bir tomurcuk gibi açan velilerden neşet eder...
Ondandır, Yunus Emre konuştuğu zaman susulur:
"Sağır işitmez sözü, gece sanır gündüzü / Kördür münkirin gözü, âlem münevver ise / Gönül Çalab'ın tahtı, Çalap gönle baktı..." Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaşi Veli, adları kaç dilde yankılanırken her gün ter içinde tarla tapanda çalışır, ekmeği yer sofrasında paylaşırlardı. Bu topraklarda işçinin emekçinin hakkını, atletteki teri kurumadan vermeyene sırtını dönen, selam bile vermeyen ilim erlerinden, ermişlerden bahsedilir.
Akşemseddin İstanbul alındıktan, dünyanın başkenti Müslüman olduktan, her şey önüne serildikten, danışman olsa maaşı çil çil keselerden taştıktan sonra...
Maddeyi elinin tersiyle itip maneviyata, "Hadi ben kaçar, bu gemi gider" diyerekten niye saltanattan uzağa, tekkesine, okuluna çekilip ilim irfanla uğraştığını idrak ettiğimizde 'Aydın' kelimesi bize âyan olur. Bilge kişiyle, mal mülk şan ve şöhret arasında olması gereken sınır, başımıza ayıltıcı bir kova su gibi inince insan mecburi olarak uykudan kalkar. Evet Çalap, yani Tanrı gönle bakar...
***
Abdal Musa nam gazi-derviş Bursa'nın fethinde yalınkılıç savaşıp ardından komutanından destur alıp dağ başına çekilerek, seküler dil ile söylenirse 'Baba Anarşist' Kaygusuz Abdal'ı nasıl yetiştirdiğini bilirsek belki kendimize geliriz.