Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Hakikat korkusu

Yol arkadaşı, uyaran demektir. İnsanın yareni, dostu acı söyler diye bir laf vardır geleneğimizde. Gelenek derken medeniyetimizin atardamarı, bilgelikle atan kalbinden, insanı insan eden felsefi şifrelerden, password'lerden bahsederiz.
Yoksa avam arasında moda olan çapaçulluktan değil. Kadını, fakiri, etnik kimliği, meşrebi dinamikleri küçümseyen ilkel kaba alışkanlıklardan hiç değil...
Neyse, bizim geleneklerimiz büyük bilgelerden Horasan'dan, Endülüs'ten, Mezopotamya'dan, Anadolu'nun bereketli havzalarında bir tomurcuk gibi açan velilerden neşet eder...
Ondandır, Yunus Emre konuştuğu zaman susulur:
"Sağır işitmez sözü, gece sanır gündüzü / Kördür münkirin gözü, âlem münevver ise / Gönül Çalab'ın tahtı, Çalap gönle baktı..." Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaşi Veli, adları kaç dilde yankılanırken her gün ter içinde tarla tapanda çalışır, ekmeği yer sofrasında paylaşırlardı. Bu topraklarda işçinin emekçinin hakkını, atletteki teri kurumadan vermeyene sırtını dönen, selam bile vermeyen ilim erlerinden, ermişlerden bahsedilir.
Akşemseddin İstanbul alındıktan, dünyanın başkenti Müslüman olduktan, her şey önüne serildikten, danışman olsa maaşı çil çil keselerden taştıktan sonra...
Maddeyi elinin tersiyle itip maneviyata, "Hadi ben kaçar, bu gemi gider" diyerekten niye saltanattan uzağa, tekkesine, okuluna çekilip ilim irfanla uğraştığını idrak ettiğimizde 'Aydın' kelimesi bize âyan olur. Bilge kişiyle, mal mülk şan ve şöhret arasında olması gereken sınır, başımıza ayıltıcı bir kova su gibi inince insan mecburi olarak uykudan kalkar. Evet Çalap, yani Tanrı gönle bakar...

***

Abdal Musa nam gazi-derviş Bursa'nın fethinde yalınkılıç savaşıp ardından komutanından destur alıp dağ başına çekilerek, seküler dil ile söylenirse 'Baba Anarşist' Kaygusuz Abdal'ı nasıl yetiştirdiğini bilirsek belki kendimize geliriz.
Eğer isteselerdi dönemin bütün kırmızı halılarının ayaklarına serildiğini, arzu etseler parayla pulla şatafatla şakır şakır oynayacaklarını bilir, şaşırır kalırız.
Bu uzun sürmüş ergenlikten, bu siyasi klişe ezberinden kurtulur, ergenlik sivilcelerini kurutursak, görmemişin teki olmaktan bir ihtimal yırtarız.
Bir çok bilge kişinin velisi Somuncu Baba'nın yaka bağır açık dağlarda aşk şiirleri söyleyerek gezdiğini bilmek önemlidir bizim için. Bugün yüksek sosyetik mahallerde, özel tasarım binlerce dolarlık kaftanlar giyinip sufi geçinenlerin, kuantum meditasyonlar ve büyük laflarla cart curt edenlerin, Somuncu Baba karşılarına çıksa panik atak geçirip polis imdat'ı arayacağını biliriz. Çünkü Somuncu onlar için bir meczuptur. Ve o Baba ki, ter tepelek fakir fukaraya ekmek dağıttığı için Somuncu Baba olmuştur...
Cahiliye dediğin bilgisizlik değildir. Cahiliye dediğin kulaktan dolma bir yüzeysellik, kifayetsiz muhteris ya da burnu büyük bir ahmaklıktır. Yan masadan üç beş cümle ezberlediği için kendini bir şey sanır. Din dendiğinde cevizin kabuğuyla oyalanır. İçerdekini, hikmeti tatmaz, türlü kılıkta cavcav cavcavlanır. Yani diyeceğim her musibet tantanalı cahillikte yuvalanır.
Bir meseleyi köküne kadar inceleyememe tembelliği, ortalamanın altında gezinen zekâ fıtratımızda vardır. Fakat maymun iştahlı, farfaracı, kavgacı haliyle aşağılarda bir yerlerde, hayvan-insan oluşumuzda kalmıştır.
Artık mesele insan-insan olmakta, hatta mümkünse insanın hası olmaktadır.
Şiirde geçen 'Münkir' hakikati inkâr eden, görmezden gelen demektir. Evet modern birey kördür, daha doğrusu hakikat korkağıdır!
Asıl soru, var olan her şeyi kuşatan ve içeren gerçekle, kalbi dilde söylersek 'tek ve biricik hakikatle' karşılaşmaktan korkumuzu nasıl yeneceğimiz sorusudur.
Yaşadığımız vaktin bulmacası budur...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA