Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Gel güzellikten konuşalım

İnsan zaman zaman kaybolur. Kendimizden biliriz. Şairler de bilir.
Delifişek şair Can Yücel, Kayıp Çocuk şiirinde o kuyuya bodoslama düşer:
"Birden işitilmez olsun ayak seslerim;
Gölgem bir başka sokağa sapıversin;
… Ben, bilmediğim sokaklarda bir başıma…" Ne ki, dantel ustası Didem Madak, "İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım" diye meseleye girmiş ve ardından noktayı koymuştur:
"Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım Göz yaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı Tesbih tanelerim bitse göz yaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı…" Cenabı hakkın 99 ismi olduğunu buraya yazmama gerek var mı, bilmiyorum.

***

Açık konuşalım seküler, yani tanrıyı öteleyen hayat kayıp hayattır. Yeterli zekâsı ve en mühimi 'yufka' yürekli olanlar gün gelir bunu yaşar.
İnsan, ilahi bağını kaybettiğinde kaybolmuştur.
Marks, 'Niçe', Agamben falan diye somurtur, atar durur. Nur onlara maalesef uğramaz, dillerindeki kötümser homurtu yüzlerine vurur… Şunu söylemeliyim: İnsan mânevi anlamda ikizini arar durur. Evlilik bahsini bir kenara bırakırsak, ruh eşi denen şey insanın geldiği yeri unutmasıdır. Unuttuğunu hatırlamak ise herkesin bulamadığı bir fırsattır.

***

Öte yandan, medeniyetimizin bilgelik sofralarında "Kur'an ve insan ikiz kardeştir!" denmiştir.
Hikmet yeryüzüne indiğinde harf kıyafetini giymiş, insan ete kemiğe bürünüp yürümüştür… Âriflerin âlâsı İbn Arabi, "kişi Kuran-ı kerim okuduğunda aslında kendini okur" da demiştir.
Demiştir de bu söz ham sofunun şakşakalı cübbesine bir felç gibi inmiştir. "Kendini bilen rabbini bilir" hadis-i şerifi karşısında ondandır, bazıları ağzını yüzünü eğmiştir.

***

Yaradan, "Ben ona kendi ruhumdan üfledim, ona bir ölçü verdim" diye vahyettiğinde anlıyoruz ki, insan onu yaratan sanatkârını ve o ilahi sanatı ispatlayan estetik bir eserdir.
Bu durum bilakis, sanatçının kalbine vuran akistir. Sanatçı ile Allah arasında fiili benzerlikler vardır. Tek fark şudur: Ölümlü bir varlık olan sanatçının yaratıcılığı mutlak mükemmellik seviyesine ulaşamaz. Çünkü daima kullandığı malzemeye, kaleme, kâğıda, boyaya, notaya bağımlıdır. Kullandıkları yaratılmış şeylerdir ve onla sınırlıdır. Yaratıcılığın ikili karakteri buradan anlaşılır. Ve de mükemmeliyetçilik ondandır insana ziyandır.
Zira mükemmel olan sadece O'dur. İnsafı olan bunu görür… Tabiatın ritmi, atomların dansı, bedenimizde atan ahenk, gezegenler arasına döşenen dakik terazi, kuantum fiziğinden öğrendiğimiz dalga boyları ve kara deliklerdeki sır bize büyük sanatçıyı gösterir. Son zamanlarda tartışılan görünmez anti-maddenin hayata yaptığı etki o muazzam sanatı anlamamız için çağın bize hediye ettiği ilhamlardır… İnsan, bildiğimiz insan değildir!
İnsan, gördüğümüzden daha muazzam bir varlıktır. Yeter ki bunu anlasın. Yeter ki buna sıvansın. İkizini tanısın, arasın, idrak kapıları açılsın…

***

Öyle de olur.
İdrak kapıları ardına dek açılan ve kendilerine arifler denen büyük İslam sufileri an geldi bünyelerinde latiflikler, güzellikler keşfettiler. Azdan çoğa yükseldiler. Zarafet ve gözyaşı ile doldular. Çevrelerinde olup bitene hikmet gözüyle, anlamak için baktılar. Başkalarının yargıladığı, tu kaka dediği şeylerde bile O'nun izini gördüler. Yani güzelden güzele giden bir yol edindiler.
Farkındalık ister istemez günlük yaşayışlarına yansıdı ve böylece hayatı estetize ettiler… İnsan güzel işlerle meşgul oldukça inceldi, ortaya sanat eserleri koydu. Hayat nezaketle, müzikle, hatla, tezhible, resimle, şiirle, estetik ile doldu… Aslını, esasını bulan insan, işte böyle 'güzel insan' oldu...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA