Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Gün batar insan geçer

Gün batar, daima batar... İnsan soran soruşturan bir fıtrattır.
Bazıları için kelimelerin ayrı bir önemi vardır. Mesela ne zaman biri Allah dese, bir sözün içinde adı geçse, onların kalplerinde bir ışık yanar! Büyük harfin, küçük harfin, şeklin, biçimin itibarı kalmaz, mânâ bünyeyi sarar.
"Sevgi öyle boş bir laf değil. İnsan sevdiğini, dostunu, yoldaşını bir annenin bebeğini sevdiği gibi seviyor mu sevmiyor mu, ben ona bakarım. Gerisi boştur!" demiş -mealen- Şems'i Tebrizî.
O kayıp bilge, çağının gayp kutbu… 'Annenin sevgisi' demiş! Oraya dikkat çekerim. Bebeğini sever gibi sev diyor sevdiğini, dostunu, kardeşini.
Aşk derken: Merhamet, şefkat, neşe, feragat, kendini buluş, yükseliş.
Adanış, coşku ve yol arkadaşlığı diyorum.
Yıldızlar ve kuşlar. Kediler, tomurcuklar ve lacivert denizlere akseden serenat…

***

Sevmek bir antrenman işidir.
Ezan beş vakittir. İnsan, tekrarladıkça öğrenir… Bunu bilmek birinci kapıdan eller kalpte geçmek demek. Egonu, o yersiz kibrini 'kınama' kapısından, kendinle dalga geçmenin, özeleştiri kapısından geçirmek demek.
Neyse işte. Gün batar, daima batar.
Bir Sait Faik gider, diğeri gelir. Şefik Can Hoca, eski asker, dizinin dibindekilere Mesnevi'den gülümser. Âsaf Hâlet ile Şeyh Bedreddin ev kredisi borcu için yapılandırmada karşılaşır.
Şehrin cübbesiz bilgeleri elleri kolları dolu evlerine döner. Gün batar. Kimse bilmez Hızır kimdir? Sihirli kelimeler sade insanların yakalarına konar. Su, testisine göre akar… Hülyalı insanların bildiklerini çözmek için onların hizasında, göz hizasında yaşamak icap eder…

***

Şunu duydun mu? Sormak istiyorum.
Bir âyet, işaretler, derin cümleler diyorum yani, hiç şakkadanak vurdu mu seni? Şöyle bir aydınlandın mı?
Coşkulu bir güzelliğin şıklarından biri oldun mu?
Bağlandın mı, söylesene bana!
Yarıldı mı toprak, çıktı mı içindeki cevher ortaya? Bir sûreye sarılarak uyudun mu hiç? Emin ve mutmain, illa ki memnun.
Yeni duydum, aşk bir yorgana benzetilirmiş üşümüşler tarafından…

***

Yok, elbette biliyorum. Kıyısız bir ummanın ortasında, gariban bir sandalda korkudan, tereddütten tir tir titreyerek geçiyor ömür. Akıl ve kalp, bazen üst üste, bazen birbirinden açılarak… Böyle anlarda sadece içindeki suyla konuşuyor insan… Dert ağlatır, aşk söyletir denmiştir.
Derdi olmayanın, irfanı olmaz. Bir derdi olan, konuşmak, resmetmek, bestelemek, yazmak ister. Sanatın (hülasa mı desem) özeti budur.
Ve fakat oraya anca erimiş bir baharla girilir ve o baharın ipleri serdengeçtilerin elindedir…

***

Gece bir ders gibi kaldırıyor peçesini.
Sabah kör karanlıkta, insancıklar ekmek parasına yolcu. Uykulu vapurlarla, mahmur otobüsler biniyor göğsüme.
Üstüme iyilik sağlık, kalbimde yaralı sosyalist bir düşünce:
Maske ve mesafe… "Aşk hastalıklı bir gezegendir mirim" diyen yılgın gerçekçilere ya da kötümser-pozitivistlere inat, "kapanmışız kendimize, sen bensiz ben sensiz" diyen nihavent kadının sesine kulak ver:
"Bir masalmış geçen yıllar, aşk bir rüyaymış uyandık, adı kaldı elimizde…" Evet, ayıltıcı ve de ters köşe bir seher yelidir artık lisânımız...

***

Büyük Aşk yaratılışın amentüsü.
İhtimam gösteriyoruz. O aktıkça büyüyor çünkü o nadide çiçek.
Ondandır, biz bu dünyaya bölmeye değil birleştirmeye geldik, dostum...
Küçük insan bölmeye çalışır, kâmil insan zaten var oluşun bir olduğunu bilir, ona göre yaşar...
Yaşamak dediğin ağlamalı gülmeli bir film gibi geçer. Ruh asıl âlemde, o kayıp diyarda anca ölümle uykudan kalkar.
Yaşanan gerçek ise şudur: Finalde insan geçer, gün daima batar...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA