Afyon kullandığı için bir ara babası tarafından fena fırçalanmıştı...
Babası bütün zamanların hünkârı, vaktin sayılı entelektüellerinden, Akşemseddin talebesi, sufi dergahların meftunu, Konstantiniyye Fatihi, Sultan Mehmet Han idi.
Fâtih oğlunu berbata sürükleyen kankaların öldürülmesini emretmişse de Bayezid, müskiratı kilo vermek için kullandığını söyleyerek yemin billah etti. Fakat başka emirlere de riayette hımhım davranınca, sultanın gözünden düştü.
***
Fâtih, Cem'i seviyordu. Çünkü onun mizacı, zekâsı, vakarı babasına benziyordu. Her dönemin hokkabaz dedikoducuları Cem hakkında bugünün sos-medya dandiklerine benzeyen şeyler söylemişlerse de külyutmaz tarih,
Cem Sultan'ın koca Fatih'in tek varisi olduğunu not etti.
Cihan Padişahı hakka yürüdüğünde Bayezid ve Cem'e haber yollanmıştı. Ancak Cem'e giden ulağın yolu kesilmiş,
İstanbul'da Fatih'in paşası öldürülmüş, yeniçeriler sokaklarda Bayezid lehine nümayişe başlamışlardı. Tezgâh hazırdı.
Öyle aceleleri vardı ki, Bayezid'in İstanbul'daki oğlu Korkut vekâleten tahta oturtuldu...
***
Sonraki Cem Sultan trajedisini zaten biliyorsunuz. Yenişehir Savaşı'nda yenilen Cem, Mısır'a kaçar. Şansını bir daha denediyse de sonunda Rodos Şövalyelerine sığınır, finalde de esir olur.
Bayezid kardeşinin serbest bırakılmaması için kendini yırtar. Cem'i gözaltında bulundurmaları için şövalyelere her yıl 40.000 duka öder, Osmanlı topraklarında serbest ticaret hakkı tanır. Ayrıca Hıristiyan neslince kutsal sayılan, maddi kıymeti havsalalara sığmaz mücevherlerle bezeli, altından bir muhafaza içinde saklanan Jean Baptiste'in (Hz. Yahya'nın) sağ elini şövalyelere armağan eder.
Cem'in Avrupa'ya naklinden sonra Osmanlı Sarayı ile Rodos, Venedik,
Fransa ve papalık arasında yoğun bir yazışma başlar. Bayezid, Cem'i kaçırma ya da öldürme yollarını arar. Sonunda Papa VI. Aleksander Fatih'in göz bebeğini, bir eşya gibi VIII. Charles'e teslim eder. Nihayet -büyük ihtimalzehirlenen Cem Sultan 1495'te vefat eder.
***
Bayezid kendi devrinde içte sükûneti sağlamaya ve imparatorluğun idari sistemini yerleştirmeye yönelmiştir. Ancak kendisini katakulliyle iktidara getiren güçlerin isteği doğrultusunda işler yapmak zorunda da kalır. Fâtih döneminde devlet gelirlerini azalttığı düşüncesiyle tımara çevrilen ve kaldırılan vakıflar eski sahiplerine geri verilir filan...
1492 ve 1502 yıllarındaki veba salgını hükümranlığını yakar kavurur.
Molla Lutfi'nin inançsızlıkla suçlanarak idamı da o dönemde olmuştur.
***
Molla Lutfi derviş kıyafetli, dobra bir âlim. Parada pulda değil ilim irfanda gözü olanlar gibi sözünü sakınmayan, eleştiride makam mevki, hısım akraba takmayan bir güzel adam. Boş vakitlerinde Şeyh Vefa tekkesinin gölgesine sığınır kitap okurmuş. Halkın anca sevdiği insanlara taktığı lakapla namı 'Deli' imiş.
Fâtih Sultan tarafından saray kütüphanesinin başına getirilmiş. Nadir kitaplara sarılmış, mertebesini yükseltmiş. Ayriyeten hoşgörü padişahıyla şakalaşacak kadar da teklifsiz bir dost ortamı kurmuş.
Hz. Ali'nin ayağına saplanan okun namaz kılarken çıkarılması ve hiç acı hissetmemesini naklettikten sonra: "Asıl namaz budur. Yoksa bizim kıldığımız namaz kuru kalkıp eğilmekten ibarettir. Onda da fayda yoktur" dedi diye...
II. Bayezid ve efradınca "Zındıklık, dinsizlik ve geniş mezheplilik" ile suçlanıp öldürülür.
Arkasında bıraktığı eserler ise ona iftira edenlerin kafasını kıracak ağırlıkta bir yekûn tutar: Kelam, felsefe, ilimler ansiklopedisi, matematik, mantık ve mizah...
***
Öyledir ki Bayezid, babasının ferasetinden uzaktır ve çok ah almıştır. 'Hakanlar Hakanı'nın emanetine hürmet etmez. Ve de babasının Bellini'ye yaptırdığı tabloları din dışı diyerekten saraydan çıkartıp sattırır.
Bizce bal gibi ruberu Fatih ile Cem'i gösteren ve 9 milyon ödenen tablo, işte o haraç mezat satılanlardan sadece biridir. Lafın özü, 500 yıl sonra bugün Fâtih Sultan Mehmet ve onun maddi manevi mirası ondandır, diridir...