O değil de:
Ne yalan söyleyeyim, Trump ile Kuzey Kore'nin 'tıynet kardeşliği' içinde olduğunu düşünüyorum. Aynı kafa! Kullanışlı bir ilişki.
Danışıklı bir döğüş. Karşılıklı babalanmaları tiyatro. Benim düğmem mi büyük, senin düğmen mi? Nükleer butonlardan bahsediyorlar sözde! Seviye magandamsı yerlerde.
Şimdi masaya oturacaklarmış -kardeş onlar- otursunlar, bize ne?
***
Trump, Amerikan rüyasının rüzgârda kalkan tel saçı! Pantolon düğmelerini ilikleyebilenler arasında onun Amerika'yı yönettiğini sanan pek kimse yoktur sanırım.
O bir ekran yüzü. Deşifre bir zampara, botoks bir kabadayı.
İşte, kimseye bir hayrı, toprağa gübresi olamayan 'özgür dünya!'
Nekes bir kapitalizm.
Dokunaklı trajedi...
***
İki de bir Adam Smith'ten özgürlük üstüne alıntı yapanlara da mesaj atmak lazım özelden:
"Anacım bu işin felsefesi mi kaldı?"
İnsan hırsının, dünyayı bir emanet değil yağma alanı olarak görenin uğruna, ultra şımarıkların varlığı uğruna bütün 'zencilerin' (Müslümanların) üstüne basarak yükselen 'maymun iştahıdır' bahse konu olan.
İnsan kırımına tapınan bir lanet.
Müşrik kafası, şehir kurnazları.
***
Öte yandan İngiltere, naylon torbaya ve pet şişeye sınırlandırma getirme hazırlığındaymış. Bu ecnebiler önce dünyaya zehri pazarlıyor, sonra yasaklıyor, biliyoruz. Tıpkı içine alışkanlık yapan maddeleri attıkları sigarayla yaptıkları gibi. Şekere ettikleri gibi...
İyi de Müslüman bir medeniyetin çocukları olarak biz niçin her tarafı plastiğe, naylona, pet şişeye boğuyoruz? Bir an evvel olması gerekeni gerçekleştirelim diyorum.
Örnek bir şehir seçerek (Tabii ki İstanbul!) başlayalım şu işe.
Ormanlarımız, deniz kıyılarımız plastiğin çöplüğü olmasın. Çocuklar için yaptığımız parklar, dünyaya örnek olması gereken ruhumuzdaki heyecanlar da...
Plastik olmasın, plastik olmasın, plastik olmasın.
***
Kadınlara şiddet diyeceksen o da; Cahiliye zamanlarından miras fanatik selefi kafayla aynı ebattaki baskıcı batıcı kafanın ürünüdür kavlimce.
İkisi de ötekileştirici, yıkıcı ve nefsi emmare. Bilinçaltının karanlıkları...
Bilgeliğin, irfanın, tasavvuf inceliğinin, insanı Allah'ın halifesi gören zarafetin göz ardı edilmesi.
Hakikatin, dar kalıplara sıkıştırılarak boğulmasının müsebbibidir o kafa. Çok okumuş cahillerin, okumamış ama mahallesinin bilgeleri, tekkeleri, zaviyeleri yasaklandığı için onlardan dem alamamış biz mahrumların, kitabındaki merhameti değil celallenmeyi hukuk edinmiş fikri ırkçılığın, ahmaklığımızın sonucudur.
Orada burada kadınları aşağılayan zihniyet, işte bu kültürün isi tortusudur.
Hayvanlar kadar 'özgür' olalım, sokaklarda istediğimizi yapalım diyenlerle; kadınlar üst üste sandığa tıkılsın, nefesleri kesilsin, okula da gitmesinler diyenler arasındaki ittifak, klonlanmış bir zihniyet kardeşliğidir.
Mesela Amerika, İsrail falan bayılır DEAŞ'e!
İyi olmak, ahlaklı olmak, merhamet, alayla karşılanır o camiada.
Tarihi şahsiyetinin dışında uydurulmuş Kemalist ideoloji ile bağnaz selefi ideoloji arasındaki 'al gülüm-ver gülüm', Trump ile Kuzey Kore lideri arasındaki danışıklı döğüşü çağrıştırmakta gerçekten bana.
Her iki çift de birbirinden memnun. Biri olmazsa diğerinin değeri yok!
Biz, Anadolu irfanından, medeniyetimizin bilge barışından, köklerimizde "her insan bir ayettir" diye söyleşen kadın-erkek şerefinden renk alırız, oraya bakmalıyız...
***
Sözün sonunda, tıynet mühim kelime: Mizaç, hal, ahlak, karakter.
Ne demiş bizim -dünya tıynetine kurban olsun- deli bilgelerden biri?
Kazak Abdal, şöyle demiş:
"Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için kimseyi beğenmez.
Âlemi ta'n eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir cim çıkmaz eğer karnını yarsan
Camiye gelir de erkân beğenmez..."