Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Ben yaşarken koptu tufan

İnsan sürekli kendine doğru büyüyor. Kendini başka gönüllerin aynasında görerek...
Şemsi Tebrizi, sert bilge, "Kendi gönlünün aynasındaki güzelliği temaşa et" diyor. Oradaki ilahi yansımayı görmemizi istiyor.
Zor iş. Biz şimdilik 'başka gönüllere girmek'le yetinelim.
Onu diyorum, gönülden gönüle akan nehirlerde yıkanmalı. Sonsuz gençlik veren ab-ı hayat suyu budur bence. Yani define bulmak için orayı burayı kazmamıza gerek yok, hazine içimizde.
Ali Şeriati'nin de zamanı geçti. Sevdiğimiz, hürmet ettiğimiz alim bir kişidir kendisi. Arayarak, sorarak, içine bakarak hakikatin peşinde koşanlara bir uyandırma sinyali! Orası tamam.
"Ben sizi rahatsız etmeye geldim" demiş ve tozlu kasveti sarsmış, gözümüzü gönlümüzü açmıştır.
Beyni örtülmüş, kalbi kırılmış, maneviyatı yenilmiş olanların şifalı sesiydi. Dünyaya konuşan bir ses. Bir nevi ayağa kalkış müziği. Ayakta dinlendi...
Bir TV röportajında Orhan Pamuk söylemişti: "Işık, Batı'da onları takip etmeliyiz!" Karşısındaki gazeteci biz de 'Batı'yız' şeklinde kem küm edince, tekrarlamıştı bizimkisi: "Batı her zaman ilerde olacak, onu daha fazla, daha fazla takip etmeliyiz!"
İşte bu kafayı ve bu kafanın Müslümanlar içindeki yansımalarını 'rahatsız' ettik. Yolumuza gömülmüş tekfir edici mayınları açık ettik. DEAŞ filan...
İlla ki hayatın akışı bizden yana fakat. İtikadım odur ki, zaman lehimize işlemekte.
Açık konuşalım; hem kendimizi, hem de dünyayı rahatsız ettik. İyi oldu, göbekler eridi, küller savruldu. Şöyle bir açıldık, kendimize geldik.
Siyasette fakat birkaç menzil fazla bir şey değişmez. Akbaba saldırıyor, ülke vakur, dikiliyor. Bir güç savaşıdır bu.
Her an, 15 Temmuz rüzgarını göğsümüze çekerek tek duracağız, geri dönüş yok. Eski Türkiye ile köprüleri yaktık. Devrim nedir zaten? Bütün sözlükleri açın bakın. Devrim biziz, sizsiniz! Gerisi laf ü güzaf.
Ne vak ki iş aramızda konuşmaya, yazmaya çizmeye gelirse... Hayatta, polemikte, felsefede kimseyi incitmeden, kırmadan dökmeden söylemeliyiz diyorum, söyleyeceğimizi.
Dünya bizi izliyor. Dünyanın gündemi biziz. Birbirimize mukayyet olmalıyız.
Mevlana mealen diyor ki, "Konuşuyorsun da kırbaç gibi konuşuyorsun, acıdan seni duyamıyorum, kırbacın kadife olsun."
Büyük ihtimalle 'kadifeyi' buraya ben ekledim. Olabilir.
Ses gerektiğinde gür ama derinden gelmeli. Söylenecek olan söylenmeli, lakin ruhlara hitap etmeli.
Yeni bir mimari öneriyorum açıkçası: Gönül yapmak! Üniversitesi yok.
İsmet Özel'le birlikte heyheylenirsek:
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar / ben yaşarken koptu tufan / ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat / her şeyi gördüm içim rahat / gök yarıldı, çamura can verildi / linç edilmem için artık bütün deliller elde / kazandım nefretini fahişelerin / lanet ediyor bana bakireler de...

***
Orası tamam, biliyoruz. 16 Nisan, 15 Temmuz'dur aslında! O tarih 21 yüzyılın en büyük direnişinin, o devrimci ruhun hukuk zaferi olacak.
Işıklar yanacak.
Lakin gönül bahsine geri dönersek, öz edebiyatımızla şunu söyleyebiliriz; Yunus Emre yeni dilin saç ayaklarından biridir. Diğer iki 'ayağı' biliyorsunuz diye gizem bırakıyorum buraya!
"Gençleri yargılamayın, küpesine, dövmesine, saçına, sakalına, kıyafetine müdahil olmayın. Bilakis ruhuna kalbine hitap edin" dedi Diyanet Başkanı Mehmet Görmez. Ne hoş söyledi, gönülden söyledi.
Kaygusuz Abdal'a kulak verirsek:
Bu adem dedikleri
El ayakla baş değil
Adem mânâya derler
Suret ile kaş değil
Evet, biz yaşarken koptu tufan, biz yaşarken oldu, ne olduysa...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA