Saz bedenli bir kız, insanlığı terk etmiş canavarlar tarafından yakılınca...
Bakıyorum sosyal aleme, ekrana, medyaya. Herkes birbirine düşman! İdam diye bağırıyor birileri. Diğerleri faile içerde tecavüz edilsin derdinde. Ölümlerin üstünde dans edenlerce zaten -atmosfer olayları dahil her şeyden- Erdoğan sorumlu!
Bazılarıysa korkuyorlar içlerinde yaşattıkları mahlûkattan ondadır onlar için etek boyu suçlu.
Dinli, dinsiz, laik, anti laik aynı çukurun içinde! Ev içlerine sığmayan şiddet sokağa taştığında; kadına kadın olmayı öğreten zevzekle, kadını ya çırılçıplak soymak ya da ayak topuğuna kadar giydirmek peşinde olan kol kola ikiz kardeşler gibi kayboluyorlar karda boranda.
Bu kara kışın ortasında bir tek o Baba'nın sözlerini duyuyorum. Maun, Ali İmran ve Asr surelerini açıyorum önüme. Sevgi için, aşk için, merhamet için Kitaba yeniden başlıyorum. Dışarıda kar, erkek cinselliğine tapan pagan bir bilinçaltı, içimde insani bir yüzleşme umudu var.
Bütün bu karışıklıkta Özgecan'ın babasının sesi hayırlı bir haber olarak sarıyor yüreğimizi fakat. Eşref i mahlûkat varsa, "umut daima var" oluyor. Aklıma çocukluğum geliyor!
Anneannemin bize verdiği kadına hürmetli, insana minnetli güzellik geliyor. Toplumun karanlık yüzüyle karşı karşıya gelişim geliyor. O büyük hayal kırıklığı!
Kardeşimle birlikte Aksaray - Yusuf Paşa durağından sabah saat 6'da otobüse biner okula giderdik. Küçücük çocuklardık. İlkokula gidiyorduk.
Temiz pak, terbiyeli.
Otobüsler konserve şeklindeydi. İnsanlar üst üste.
Kardeşimi ve kendimi abilerin, amcaların cinsel tacizinden nasıl koruyacağımı şaşırır, olan bitene inanamaz, büyüklerime sormaktansa utanırdım. Sonunda otobüse binmemeye, daha geç otobüslere kalmaya, öğretmenlerden fırça yemeye, sonunda okulu kırıp sinemaya gitmeye başlamıştık. Tabii ki yakalandık!
Durumu anlattığımda, evet demişti anneannem, çok sapık var maalesef!
Otobüslerde tacizden ağlayan liseli ablalar görürdük. Samatya'dan göç ettiğimiz Bahçelievler'de durum daha fenaydı. Hayvan tecavüzleri, kirletilmiş küçük çocuklar ve kadını aşağılayan küfürleri öğrenene kadar erkek olamamak!
Bırakın kızları, erkek çocukların durumu buydu bu cumhuriyette. Ahlak ve merhamet ev hapsindeydi, bilmem neden! Bir yerde insanlığımızda bir kırılma olmuştu hakikaten.
Adam öldürerek, idamı geri getirerek bitmiyor lakin bu işler. Artık o şiirli, o insan canlısı medeniyetimizin altına; toplumumuzun dip dehlizlerinde yaşayan o akreplere, kırkayaklara, hayvandan miskal farkı olmayan yaratıklara, onları besleyen lağım sularına, o karanlık ideolojiye kalbimizin ışığını tutamazsak yazık olur bize...
Geçen gün Twitter'da, bir köşe yazarı bir video paylaştı. ABD'li genç bir adam, sakal filan yerinde, bir kanaat önderi sanırsam. Üniversiteler üstüne konuşuyordu.
"Kızlar ile erkekler arkadaş olamazlar, erkeğin içinde ne var bilmiyorlar!" diye kethüda bir edayla kafa sallıyordu.
İşte böyle dökülüyor ağzımızdan içimizdeki iltihap, diye düşündüm.
Evet, toplumsal korumacı defansta, "kadının saklanması" öyle derecelere varmıştır ki sanırsınız kadın neslini sapık erkeklerden korumak için yazılmıştır bütün o kitaplar, ilmihaller.
Kötülüğe teslimiyetin zımni kabullenilişi değil de nedir bu?
Medya -açık veya kapalı- kadın bedeni üstünden tiraj kumarındayken... Sahnede, sinemada, mizahta belden aşağı argo servet yaparken...
Ve gizli bir "erkek dininin" putperestliği ve en çok da kadını kadının zihninde bile küçümseyen bir kuyruk sallama parodisi evlere, kafelere, kıraathanelere sirayet etmişken...
Okey oynayan çoluk çocuk sahiplerinin nasıl şakalar yaptıklarına; mahremiyeti incitici esprileriyle magazine, öğrenci kızlara etek boylarını şaşırtan televizyon kültürüne; dizilerde 7 Kocalı Hürmüz rolü yaptırılan genç kızlara, onları izleyen normal insanlara bakalım.
Gün geldi, "modernlik" yaftası altında istismarı, tecavüzü normalleştirenleri İstiklal Caddesi'nde "pornoma dokunma" diye yürürken gördük...
Dokunaklı durumlar, yüzleşmek gerçekten mühim mesele!
Bize Sünni, Şii, Alevi değil, büyük acısı sırasında Allah'ın diliyle konuşan o erdemli Baba gibiler, "Birbirimizi sevmekten başka çıkar yolumuz yok" diyenler, o Anadolu Bilgeliği lazım.
İşte tam da bu noktada Asr Suresi dile gelip şöyle giriyor koluma:
Asra ant olsun ki, insan gerçekten hüsrandadır, arızadadır.
Bu dünyada merhametle sınanacaklarını bilenler dışında...