Herkes kendi şarkısını söyler. Şarkı dediğin bir edep adap durumu! Bilgi ister, emek ister. Armoni ister, harmoni ister. İncelikte, güzellikte, iç yakıcı estetikte yarışır.
Bizim problemimiz çok uzun süredir başkalarının şarkılarını söylemekti. Batının söylediklerine "cover" yapmaktı! Kendimizi hiçleştirmek, Beyaz Adamı bir soytarının inadıyla taklit etmekti.
Zihnimiz kireçlenmişti. O kireç çözülüyor. Mesele bu...
Batıya göçmüş oralarda işçi olmuş Müslümanların neden sol-yeşil partilere oy verdiklerinden tutun da... Yunan popülist sol partisinin manifestosunun Türkiye'nin 12 yıllık icraatına niye bu kadar benzediğine kadar bir sürü soru!
Her Türk aydını gibi doğuştan darbeci olmuş ama erken vakitte uyanmış bir bilim adamının, İdris Küçükömer'in çok bilinen paradoksuyla konuşursak sol "sağ", sağ "sol" olunca, yani işler karışınca geldi başımıza bunlar!
Bugün ülkeyi yönetenler her ne kadar kendilerine muhafazakâr demokrat diyor olsalar bile bağımsız bir gözlemci bilecektir ki, uyguladıkları ekonomi politikaları, özgürlükçü ve eşitleyici hamleleri ve genç cesaretleriyle solun "kurulu düzeni değiştirme" iddiasını bizzat temsil etmektedirler.
Eğer laik bir dille söyleyecek olursak tek farkları sürekli devrim yaparken halka itaat etmeleridir.
Türk Solu, karakteri gereği işte bunu asla yapamaz! Halka zinhar hürmet edemez. Seçkin, bilgiç ve alaycıdır. Halkın seçimlerine, arzu ve isteklerine burun kıvırır. Öyle bir devrimcidir ki o, dağdaki çobanla eşit olamaz!
Tam da bu yüzden çoktan yenilmiştir. Öyle kapitalizm karşısında filan değil ama! Öyle olsaydı kolay olurdu.
Sol, suskunların, ötelenmişlerin vicdanından kovulmuştur. Esas yenilgisi budur.
Yunanistan'da olan ise çok farklı! Sol burada bitik bir halkın son çaresi olarak iktidara geldi. Öte yandan Avrupa'nın asıl sahipleri, patlamak üzere olan bir milleti sol sayesinde teskin etme ve işlerini bu yeni yöneticilere yaptırma şansını da yakaladılar.
Batının Yunanistan krizi üstünden kendini temize çekmesi şaşırtıcı olmaz. Finans tilkileri bu direnişi fırsata dönüştürme becerisine sahiptir.
Batı, esmer halklara tatbik ettiği yeni sömürgeciliğin ev içinde yara almasını, anti İslam kalkışmanın faydalarından mahrum olmayı istemeyecek, afilli laf edebilen düşünürleri yardımıyla bahaneler bulacak, dip kültürel miraslarının da baskısıyla Grek büyük büyük babanın haylaz torunlarıyla uzlaşacaktır.
Çipras hükümetindeki milliyetçi sağ partiden gelen Savunma Bakanı'nın Türkiye düşmanı söylemleri, Kıbrıs konusundaki çözüm karşıtı politikaları bilinirse bizim için pek bir şeyin değişmeyeceği de söylenebilir.
Mini etek aktivisti ulusalcılarımız kadar coşkun olmanın âlemi yoktur gerçekten.
Gezegendeki kurtlar sofrasında, küresel tahakküm planının içinde çenebaz bir Çipras'ın şansı nedir ki? Ya da ne olabilir?
Dünyanın efendileri, bizim ulu-solcu "Jale"lerimizin ölüp bittiği yakışıklı arkadaşı kendilerine ekran yüzü yaparlar mı bilmiyorum.
Ancak böylesi, kapitalizmin bir süre esneyeceği anlamına gelir ki, hiç fena olmaz.
Batı bir süre bizi rahat bırakacaksa yine de şükretmek isteriz, lakin zor! Çünkü karşısında kanatlarını açan bir uyanış, gittikçe daha çok sesli bir zihniyet, kendi içinde bir konsensüs kurmayı "kuran" bir Türkiye var!
Kapışma devam ediyor...
Yani biz kendi şarkılarımızı söylemeye başladığımızda oluyor bütün bunlar.
Esasen ne yapacaksak kendimize bakarak yapacağız. Bıktırıcı bir tekdüzelikte sürekli Batıyı suçlamak, eksiklerimize mazeret bulmak için didinmek yorucuydu! Neyse ki oradan mezun oluyoruz.
Muhiddin İbni Arabi, İslam irfanının, bilgeliğinin piri. Şeyh-ül Ekber, şeyhler şeyhi, "kendini bilen rabbini bilir" hadisi üstüne şöyle yazmış:
"Kulun takdisi, kendisini bilmesidir. Öyleyse insan ancak 'kendisiyle' temizlenmiştir."
İnsan diyor pir, kendini bilince, çözünce kutsanır. Kişi ancak kendisiyle temizlenir! Kendisiyledir asıl işi.
Şemsi Tebrizi, Mevlana'nın güneşi; Allah, açın, çıplağın, susuzun, hastanın, yolda kalmışın yanındadır. Allah'ı bulmak isteyen bunlara yardım etsin, diyor...
Hâsılı ermişlerin gözünden bakınca sol mitoloji nasıl da komik ve mecalsiz görünüyor!
Çünkü mutlak bilgeliğin güneşi çıktığında her türlü ideoloji buhar oluyor.
İnsan da, medeniyet de, ancak kendisiyle temizleniyor...