Sorumlu yurttaş olmak artık görüşünü sosyal medyada paylaşmakla sınırlı. Bence sosyal medya, bilhassa Twitter, bir sosyalizasyon aracı. Bir konuda iki laf edip manipülasyonda bulunmak, Twitter'a yazmak... Buna, görüş bildirmek demek zor. Twitter, pozisyon belirleme yeri
Geçenlerde, çok az sorunumuz varmış gibi, ansızın bir fırtına patladı ve yer gök, hep birden Şener Şen'e vurmaya başladı. Yılların büyük oyuncusu, gerçekten şaşırtıcı derecede görkemli oyuncu Şener Şen de biraz yanlış hatta gereksiz çıkışlar yaparak bu yangına körükle gitti. Konu belli: İnsanlar Şen'i, eylemlere katılmamakla suçladı. Hani 100 yıl daha düşünsem birisinin 'eyleme katılmıyor' diye suçlanmasını aklıma getiremezdim. Doğrudur, zaman geçer, bir sanatçının biyografisi yazılırken onun ne türden birisi olduğu irdelenir, o arada bu kabil eleştirilere de yer verilir. Veyahut, bir sanatçının yapıtı incelenirken oradaki işaretlerden hareket edip onun politik konumu saptanır, gerekiyorsa, o yerilir gerekiyorsa övülür.
Binlerce örneği var bu belirttiğim yaklaşımların, yöntemlerin. Hele bazı görüş, konum değiştirmiş sanatçılar bakımından durum daha da karmaşıktır. Örnek mi istersiniz, işte Peyami Safa. Kimse bir yere oturtamaz. Ona yakın olanlar bile yalpalamalarından, görüşlerini değiştirmesinden bunalır. Gene de söz döner dolaşır Safa'nın romanlarında biter. Reşat Nuri de öyle. İlk gençlik romanlarında bambaşka bir yerdedir. Sonra döner dolaşır sosyal konularla ilgilenmeye başlar. Bu tutumların birini diğerine üstün çıkarmak zorunlu değildir. Bir göstergedir. Esas olan sanatçının/ edebiyatçının yapıtı, oradaki tavrıdır.
***
Şener Şen'le ilgili bu tartışma neyse ki, kadirşinas
Sırrı Süreyya Önder, "Şener Şen candır, linç etmeyin, ettirmeyin" deyince biraz yatıştı. Gene de tam manasıyla söndü demek zor. Oysa hatırlıyorum,
1970'lerde Şener Şen, o zamanların her şeyi önüne katıp götüren siyasal rüzgarından etkilenmişti.
1 Mayıs türküsünün arkada gürül gürül çalındığı bir klip hatırlıyorum, orada, sanki miting meydanındaymış gibi ellerini göğsünde kavuşturarak görüntü veriyordu. Sanıyorum o sonradan oraya eklenmiş bir görüntü. Yerli yerinde alınmış, çekilmiş değil. Ama neticede Şen de işte o dalganın içinde.
Demek aradan zaman geçince daha içine dönük, daha kendisine ait bir hayatı tercih etti. '
Eyleme çıksa' da çıkmasa da onu büyük bir oyuncu olarak kaydediyorum kendi payıma. Kim unutur onun bunca filmini, yarattığı bunca karakteri. Tüm bunları bir yana atıp '
eylemsizliğinden' ötürü onu eleştirmek bana göre aklın alacağı şey değil. Nitekim o da daha yaptığı küçük bir açıklamada "ne kadar sevgisizmişiz" dedi, noktayı koydu. Şu anlattıklarım işin '
pratik' veya '
aksiyon' kısmı. Şimdi gelelim meselenin açıklamasına. Şen eleştirilirken birisi, "insanlar iki
tweet atınca sorumluluğumu yerine getirdim sayıp evde oturuyor, eyleme katılmıyor" demiş. Yani eleştiri Şen'in ötesinde bir boyuta da sahip. Sokak eylemiyle, sosyal medya eylemi arasında sıkışıp kalan bir durumdan söz ediyoruz.
Geçen hafta
Radikal'de sosyal medya uzmanı,
Prof. Aslı Tunç'la bir röportaj yayınlandı. Tunç gayet sakin bir şekilde durumu açıklıyor.
Anaakım medya yetersizleşince
Twitter git gide daha fazla önem kazandı diyor. Muhalefet artık bu mecrada yapılmakta diyor. Nedeni yalan ve manipülasyonun bu mecrada ömrünün kısa olmasıdır diyor. Nihayet sosyal medyadaki aktivizmin gerçek hayattaki tembelliği tahrik ettiğini söylüyor.
Bütün bunlar çok güzel. Hatta Tunç iki daha önemli noktaya değiniyor. Bir, bu şirketler, Google veya Twitter Amerikan şirketleri, bunlara fazla güvenilemeyeceğine işaret ediyor. Daha önemlisi ise şu: siyaset yapma biçiminin değiştiğini kabul ediyor. 'Gençler
büyük stratejilerle uğraşmak, örneğin
rejimi değiştirme gibi hedeflerden ziyade daha
mikro düzeyde siyasetle, yerel belediyeye, mahallelerine ait bir konuyla ilgileniyorlar' saptamasını yapıyor. Daha fazla hayatımıza dokunan bir şey olunca sokaklara döküldüğümüzü belirtiyor. Bir kere bu yorumlar önemli. Hele bunları bir
özgürlük alanı olarak görülen
sosyal medyaya getirilen kısıtlamalarla birlikte ele alınca durum daha başka yerlere kayıyor. Orada da insanlar aradığını bulamayınca ne olacak, belki
geleneksel yöntemlere dönecek ve eylemlerini
fiziksel olarak gerçekleştirecekler. Uzun sözün kısası sosyal medya henüz ciddi bir '
sorun alanı'. Temel sorunları aşılmış, giderilmiş değil. Anaakım medyanın yaşadığı bunalım ise bence meselenin daha da dikkat çeken yanı. Son kertede
haber almak diye bir şey var. Bunun kendisine özgü bir örgütü var. Gazete, televizyon dediğimiz dünyanın özü budur. Orada çeşitli kısıtlamalar yaşanınca yeni mecralara, sosyal medyalara dönmek o sorunu yerinden oynatmaz, değil çözmek. Aksine bana kalırsa yeni sorunlar çıkarır.
***
Bunu da bir tarafa bırakıp işin tam öte yanda yer alan kısmına geliyorum: yeni siyaset yapma biçimleri, bir tür
pasifizm ve
makro meselelerle uğraşmamak... Değerlendirmeler gösteriyor işte, pasifizm, bir tür pasifizm, bugünün yöntemi.
Sorumlu yurttaş olmak, artık, görüşünü sosyal medyada paylaşmakla sınırlı. Ama bunun pek böyle olduğu kanısında değilim. Sosyal medya, bilhassa Twitter, bir sosyalizasyon aracı. Bir konuda iki laf edip manipülasyonda bulunmak, twitter yazmak. Buna,
görüş bildirmek demek zor. Twitter,
pozisyon belirleme yeri. Görüş daha ziyade
yazıyla ilgili bir şey. Politika eskiden '
dil'le, daha doğrusu '
konuşma' ile ilişkilendirilirdi. Artık oradan uzaklaştık. Pozisyon almak politizasyon için yeterli görünüyor. Ondan sonra tartışma başlıyor. Tartışma gene bir
irdeleme değil, o kişinin konumuna, tutumuna göre bir çekişme, yerli yerine oturtma. Bunun böyle olduğu besbelli. İşte, Tunç da söylüyor, gençler makro meselelerle, rejimle ilgili değil diyor. Ben gene de onun kadar iyimser değilim. Belki yerel konularla daha ilgililer ama o da belediyeye açılmıyor örneğin. Kendi hayatını meydana getiren '
mikrolojilerle' içli dışlı oluyorlar. Yanlıştır demem, niye diyeyim, ama politika bunun ötesinde bir şey. Politika, pozisyon belirlemek değil, müdahale etmektir. Tutum takınmaktır.
Gezi olayları sırasında da söylemiştim. İlk dönem
mikrolojilerle uğraşanlarındı. Onlar çekildi,
makro siyaset yapanlar işin içine girdi, olanlar oldu. Birinci grup
sosyal medyacılardı, ikinci grup
fiziksel aksiyoncular.
***
Buradan başka bir noktaya sıçramam gerekiyor. Şener Şen, açık açık sevgisiziz, herkes birbirini yok etmeye çalışıyor deyip, bunu eleştiriyor. Haklı. Türkiye dehşet bir kutuplaşma yaşıyor. Prof. Tunç da bunu doğruluyor, bir kısım sosyal medyayı sadece kendi görüşlerini dile getirmek... Hatta kendi görüşlerini doğrulatmak için kullanıyor gibi mi, sorusuna bizim gibi kutuplaşmanın olduğu ülkelerde bu tehlike var tabii diyor. Bence dava bitmiştir. Açık gerçek belli, insanlar sosyal medyada yazışmıyor, savaşıyor; barışmıyor, dövüşüyor; uzlaşmıyor, ayrışıyor. Nedenini yazdım yukarıda, sosyal medya, doğrudur, bir
etkileşim alanı ama bir tartışma zemini değil. Konuşma, yazışma ve tartışma yok, pozisyon belirleme var.
Pozisyonlar üstünden devam eden süreçler, tanımları gereği, zıtlaşmacı, çekişmecidir. Her tartışmada pozisyon vardır. Ama tartışmadaki pozisyon serimlemeyi doğurur. Nitekim herhangi güçlü bir makaleyi anlatırken de iyi serdedilmiş fikirler denir. Halbuki Twitter'da fikir yok. Şahsi tespit var. Onun niteliğini de yukarıda belirttim. İkna olmayanlar, daha geniş olanaklara sahip
Ekşi Sözlük türü mecralara da bakabilir. Oralarda bu rüzgar esiyor. Bir de insanlar rumuzların arkasına saklanıyor. Gazetelerde köşe yazılarının sonuna eklenmiş okuyucu yorumlarına bakın. Lehte olsun aleyhte olsun tek kelimelik, üç beş kelimelik tespitlerden başka bir şey yok. Sonuç, istesek de istemesek de kavga, kutuplaşma. Bugüne kadar hep kutuplaşma var sosyal medyaya o yansıyor diyorduk. Acaba sosyal medya olduğu için kutuplaşma oluyor dersek çok mu yanlış bir şey söyleriz?
Atla arabayı anlaşılan daha bir süre karıştıracağız...