Bundan 10 yıl önce Ekim 2009'da SABAH Özel İstihbarat'ın kurulmasının hemen ardından bölümün müdürü Abdurrahman Şimşek, sahada birlikte çalışacağı en önemli foto muhabir/muhabirlerden birine dönüşecek kişi ile odaya girdi.
Bu kişi, geçtiğimiz çarşamba günü Rize'de geçirdiği kalp krizi sonucu genç yaşta aramızdan ayrılan Serkan Bayraktar'dı.
Serkan o zaman 34 yaşındaydı. O güne dek gazetemizin çeşitli birimlerinde çalışmıştı ama foto muhabirlik/muhabirlik tecrübesi henüz yoktu. Serkan, yıllar içinde Abdurrahman Şimşek'in emeği ve katkılarıyla sahadaki haber alma becerilerini geliştirdi. Allah var, bu konuda çok da yetenekliydi. Ve fakat onu farklı kılan o bitmek tükenmek bilmeyen azmi idi.
Yetenek dokuz canlıdır ama azim kırılgandır ve ölmek için sürekli bahane arar ya, Serkan Bayraktar azmini, yeteneğinin lokomotifi yaparak kendini geliştirdi ve Türk basınında örneğine nadiren rastlanacak işler kotardı.
Bayraktar'ın, bizim şahit olduğumuz son on yılının öyküsünün özeti budur. Bir gazeteci imzasıyla bilinir, imzasıyla hatırlanır ya, Serkan'ın bilhassa ABD ve muhtelif Avrupa ülkeleri başta olmak üzere yurtdışında yaptığı önemli işler arşivlerde duruyor, duracak.
Serkan Bayraktar'a bu veda metninin görseli olarak Abdurrahman Şimşek ve Nazif Karaman'la gittiği bir Berlin seyahatinde Brandenburg Kapısı'nda çekilmiş fotoğrafını tercih ettik. Açıkçası kendisinin öznesi olduğu pek fotoğraf karesi de yok Serkan'ın... Çünkü o, zamanımızda özellikle Instagram'ın yaydığı 'kendini görüntüleme radyasyonu'ndan en az etkilenen insanlardan biriydi. Haberin ve fotoğrafın öznesi olmayı değil, izleyicisi ve görüntüleyicisi olmayı yeğlerdi.
Serkan Bayraktar bir gizli kahramandı.
Özel İstihbarat'ın önemli gizli kahramanlarından biri... SABAH'ın bayrak taşıyanlarından biri. 'Bayraktar'ı...
Cesur ve çalışkandı Serkan. Tutkulu bir görev adamıydı. Kendini geliştirmeyi seven biriydi. Son olarak Abdurrahman Şimşek'in tavsiyesiyle havadan çekimler için drone kullanmayı öğrenmiş ve drone pilotluğu lisansı almıştı.
ALIN TERİ VE GÖZYAŞIYLA HATIRLANACAK
Kendisi de genç yaşta kalp rahatsızlığından vefat etmiş Rizeli bir polisin evladıydı.
Hayatı severdi, ama ölümün asıl gerçek hakikat olduğunun bilincinde bir adamdı. Öyle ki, bir keresinde haber takibi için gittiğimiz Hollanda'da (Yıl 2011'di, dün gibi hatırlıyorum) bir akşam sohbetimizde "Senden okuduğum en güzel cümle ne biliyor musun?" demişti bana.
Meraklı gözlerle süzmüştüm onu, acaba nedir diye. "Hamile bir kadının karnı gibi şişmiş mezarlar, her kabir kendi ölüsünü doğuruyor" demişti. Şimdi o kabirlerden birinin yolcusu...
Ölümü bilmiyorum. Ölümü bilmeyiz zaten, henüz yaşayanlar olarak... Ama ölümün acısını biliriz. Genç kardeşini kaybetmiş ve babasını yakın bir geçmişte yitirmiş biri olarak ölüm acısını bilirim.
İyi bilirim. İhtimaldir ki, ölen yakınlarımız bizim acımızı bilirler ama biz onların mucizesine yaşarken erişemeyiz. Serkan da kaybettiğimiz o yakınlarımız arasında yerini aldı.
'Bu dünyanın hercümerci'nden kurtulup gittiği yerde sınavını layıkıyla vermesi temennisiyle...
Bu dünyadaki sınavını layıkıyla vermiş olduğun temennisiyle Serkan. Güle güle git kardeşim. Ve selam söyle gittiğin yerdekilere... Rabbim mekânını cennet eylesin. Biz senden razıydık, Allah da senden razı olsun.
Görüntüleme yeteneğin, drone pilotluğun ve hepsinden önemlisi görsel hafızanla 10 yıl çalıştığın Özel İstihbarat'a ve toplam 15 yıl hizmet ettiğin kurumun SABAH'a çok şey kattın.
Âni gidişinle içimizi acıttın. Emeğin ve acın ile hatırlanacaksın. Alın teri ve gözyaşı ile... Değil mi ki, her ikisi de bu hayat okyanusunda tuzlu birer damladır ancak.