8 ŞUBAT PAZAR
MUZ KABUĞU NELERE KADİRMİŞ!
Rotterdam'da yaşayan Stephan Brusche resim yapmayı seven biri ama kağıtmış, tuvalmiş ilgisini çekmiyor. Muz kabuğu kullanıyor. 'Ballpoint' denen, hani ucunda dönen küçük metal top bulunan tükenmezimsi kalemler var ya, onların muz kabuğu üstünde şahane kayıp sonuç verdiğini iddia ediyor. Pek de boş iddialar değil bunlar. Zira bakıyoruz işlerine: Klimt'in, Michelangelo'nun bilindik eserlerinden, Beatles'ın Abbey Road albüm kapağına, Marilyn Monroe'nun uçuşan eteklerine, döktürmüş. Kabukları kesip oymak için küçük bir mutfak bıçağı kullanıyor ve dediğine göre her bir muz, beş ila 25 dakika arası vaktini alıyor. Belli ki kalemi kuvvetli bir kopyacı... Bu muz sanatı zaten almış yürümüş. Jamie Oliver Instagram'a koydu; Funwithfruit da sadece muzlu işleriyle tanınıyor. Onunkiler daha pop, renkli, çocuksu. Ama sistem aynı: Çiziyor, boyuyor ve de bunu yalnızca muzun kabuğunda yapıyor.
9 ŞUBAT PAZARTESİ
RAHMİ KOÇ'UN SİMİT CİPSİ
Masum bir tarih hilesiyle devam edelim: Evet pazartesi ama bir önceki pazartesi (2 Şubat). Geçen haftanın elemanıydı bu ama yazı uzun gelince atmaya kıyamadım. Burak Atay, Simit&Smith markasıyla ABD'de simit üretip satarak 4 milyon ciroya ulaşmış, şimdi ekmek fabrikası kuruyormuş. Bizim pide ve ekmekleri, ora restoranlarına taşıyacakmış. Songül Hatısaru'nun söyleşisinde ilginç bir bilgi vardı; Rahmi Koç bağlantısı. Burak Atay, Divan Pastaneleri'nde yöneticilik yapmış, babası da Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Temel Atay. O yüzden Rahmi Koç da maddi manevi destek. Maddisini anladık da manevi nasıl oluyor? Kendi spesiyali simit cipsini önermiş mesela. Meğer Rahmi Koç her öğünde simit yermiş! Simidi ince ince dilimletip fırınlatıp cipsleştitir, ekmek yerine ya da atıştırmalık olarak bunu severmiş. Sınıf ayrımını ortadan kaldıran en demokratik yiyecek simit ve Rahmi Koç: Şirin ve ironik!
10 ŞUBAT SALI
TATLI TARHANA İLE ÜZÜM TURŞUSU
Bu buz günlerde tarhanayla nasıl bir ilişkimiz olabilir? Büyük ihtimal tarhana çorbası kanalıyla... Halbuki çayın yanında tatlı tarhana da hiç fena gitmiyor. Tarhana dendiğinde ilk akla gelen lezzetten de formdan da uzak tabii bu ve yapılış tekniğiyle de farklı. Kabaca tarif edecek olursak, Narince üzüm şırası kaynatılıyor, yöresel ince bulgur katılıp tekrar kaynatılıyor. Sonuç cevizli sucuğun sucuksuz kısmını andıran bir tat ve kıvam oluyor. Tatlı tarhanayı ilk Tokat'ta tattım. Yine orada karşılaştığımız üzüm turşusunda da benzer bir hal vardı: Adı ile yapılış tekniği arasındaki ilişki (ya da ilişkisizlik) çok ilginçti. Üzüm turşusu mesela sirkeyle ya da limonla kurulan bildik bir turşu çeşidi değil. Adı turşu ama olaylar şöyle gelişiyor: Üzümler henüz olgunlaşmadan, ham haldeyken toplanıyor ve meşe fıçılara konuyor. Üstüne Zile pekmezi ve şarapçılıkta kullanılan üzüm toprağı atılıp kapatılıyor. İki ay kadar fermente olması bekleniyor. Sonuç mayhoş ve çok hoş bir lezzet...
11 ŞUBAT ÇARŞAMBA
BİR CEMSE PATATES, KAÇ KAZAN YEMEK?
Baba, dayı, amca, abi, kardeş, koca, sevgili, arkadaş... Bizzat yapmayanımızın da hep dinlediği askerlik anılarının içinde karavananın yeri ayrıdır. Kötüsü iyice yenilip yutulmaz hale sokar askerliği, yemek iyileşirse şafak hızlanır. Bu gidişle hızlanacak. Yemek sanayicileri, karavana yapmaya talipmiş çünkü. YESİDEF (Uzun haliyle Türkiye Yemek Sanayicileri Dernekleri Federasyonu) Savunma Bakanlığı'na teklif sunmuş. Askerin hazırladığı yemeklerde meğer zarar ziyan yüzde 50'yi buluyormuş. 'Bir cemse (yani askeri kamyon) patatesten sadece bir kazan yemek çıkar' lafı yaygınmış. Asker yemeğinin özel sektör tarafından hazırlanması halinde, devlet yüzde 25 tasarruf edermiş. Hatta 65 bin kişiye istihdam yaratarak da ekonomiye katkıda bulunulurmuş. E bir de gıda mühendisleri ve diyetisyenler kontrolünde hazırlanan menüler daha sağlıklı, dengeli ve lezzetli olur tabii ki, burada 'mış'a gerek yok, kesin konuşabiliriz.
12 ŞUBAT PERŞEMBE
HINCAL ULUÇ'A ÖZEL NOT
Özrü kabahatinden büyük' sözü tam da bu durumum için icat edilmiş olmalı! Perşembe akşamüstü, üç gündür el sürmediğim gazeteleri toplu halde ve eski usül kağıttan okurken... Sevgili Hıncal Uluç'un Salı günkü köşesi tokat gibi çarptı. Müzeyyen Senar'ın, kızı Feraye Işıl sayesinde sıkıntılı son zamanlarını bile nasıl da iyi geçirdiğini, o yüzden asıl Feraye'yi yazmak istediğini söylüyordu. Radi Dikici'nin kitabı... 'Feraye'dir kızın adı Feraye.. Yar yandım aman!' Esmer yarim de..' türküsü... "Sonra farkettim ki, Feraye de anlatılmaz.. Böyle bir ana sevgisi.. Böyle bir vefa anlatılmaz.. Bilen bilir, o kadar!.." diyordu. Allahım! Ben ne yapmıştım! Bu yazıyı okumadan, kendiliğimden, Radikal'deki en kötü günlerimde bana verdiği destekten, insanlığından, halden anlarlığından, tam da bunları hissetmiş... Haberi aldığımızda Feraye yazısı yazmak istemiş... Ama sonra kendi kendime tam da 'Ne haddime' demiş... Radi Dikici'nin kitabından Ferayeli bölümleri bulup sözü ona bırakmış... Sabah Cumartesi için vakitlice göndermiştim. İki gün önce! Kendimi kopya çekmişim, hırsızlık yapmışım gibi hissettim. Sonra da dedim ki 'Müstahaksın!' Yazı okumadan yazı yazmaya kalkarsan, başına geleceği budur. Şimdi bunu Gurman'a nasıl bağlayacağız? Çok kolay olacak. Hani Feraye diye bir mantı çeşidi var ya, kızarmış ve pek nefis. İşte o mantıya adını veren kadın Feraye Işıl. O derece lezzetli bir kadın. Düşünün artık.