Yıl 1936… 16 Haziran Salı günü… Galata Rıhtımı'na yanaşan bir geminin önemli bir yolcusu vardır: İstiklal Marşı'nın şairi Mehmet Akif Ersoy. Onu, çok seven öğrenciler ve yakın dostları karşılar. Bunlardan biri de askeri tıbbiye mektebinde okuyan Fethi Tevetoğlu'dur (şarkıcı Tarkan'ın amcası). Fakat Akif ve dostlarını uzaktan izleyen bir başkası daha vardır. O kişi bir rapor hazırlar. Rapor "Şair Mehmet Akif kansere müptela olduğundan tedavi için İstanbul'a gelmiştir" cümlesiyle başlar ve "İstanbul'a gelişinde başka bir maksadı olup olmadığı da tahkik edilmektedir" cümlesiyle sona erer. Dönemin iktidarı için Mehmet Akif 'sakıncalı' bir kişiliktir. Maksadı konusunda bir türlü karar verilemediği için adım adım takip edilmektedir. Mehmet Akif, son günlerini Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'ndaki dairesinde geçirir. Hastalığı ilerlemiştir. Dostları onu yalnız bırakmaz. Onu ziyaret edenler kimler, sohbetlerde ne konuşuluyor, sürekli raporlar yazılır, İçişleri Bakanlığı'na iletilir. Ve 27 Aralık Pazar günü… Akif akşama doğru saat 19.45 sularında son nefesini verir. Dostlarına acı haber iletilir. Ertesi gün gazetelerde Akif'in vefat haberi yer alır. Ankara'ya da haber gitmiştir. Akif'in cenazesi Beyazıt Camii'nden kaldırılacaktır. Bu arada Akif'in vefat haberini alan Tevetoğlu, birkaç arkadaşıyla birlikte öğrenci yurtlarına dağılır, kara haberi üniversite öğrencilerine duyurur. Öğrenciler de Beyazıt Camii'nde cenazeyi beklemektedir. Onlardan biri şair ve yazar Hulusi Dosdoğru'dur: "Akif'in tabutunu beklemek üzere birkaç arkadaş Beyazıt Camii yakınlarında dolaşıyorduk.
Çok geçmeden bir ölü otomobilinin musalla taşlarının bulunduğu avlunun kapısında durduğunu gördük. Adamlara, tabutun içinde yatanın kimin nesi olduğunu sorduğumuz zaman 'Mehmet Akif' sözleriyle karşılaşmıştık… Hemen dışarıdaki arkadaşlara haber verdik." Bu sırada akın akın üniversite öğrencileri Beyazıt Camii'ne gelmektedir. Tevetoğlu Akif'in cenazesinde yaşananları şöyle anlatır: "Kabe ortüleriyle ortülen o fakir tabut üzerine bir de talebe yurdundan getirilen Türk bayrağı koyulunca, taşıyacağımız cenaze, içi kadar değerlenmişti. Onu cenaze arabasına koyup gotürmek isteyen görevlilere vermedik. Tipi altında ağır ağır yürüyen onbinler, O'nu asla eller üstünden omuzlara indirmediler." Gazeteci Hakkı Süha Gezgin ise o günü "Üniversite kapısından genç bir kalabalık akıyor ve meydanda birikiyordu.
Tabutun altında üç dört nesil birleşmişti. Soğuktan morarmış yüzlerce parmak üstünde Mehmet Akif taşınıyordu. Ayaklarda sevginin kanadı, ellerde saygının gücü ile meydan yürüdü; sokaklar yürüdü; Şehzadebaşı, Saraçhane, Fatih, Edirnekapı önümüzden gelip geçti ve ansızın kendimizi surun dışında servilerin altında bulduk" diye anlatacaktır. Mezarı başında Abdülkadir Karahan bir konuşma yapar, "Onun adı her sabah ve her akşam, Türk İstiklâl Marşı genç goğüslerden gür bir ses dalgası halinde ufuklardan ufuklara yayıldıkça, milletin sevgisinden orülmüş bir ebediyet halesi içinde yaşayacaktır" der. Akif'in naaşı defnedilmeden önce yüzünün kalıbını alma fikri ortaya atılır. Fethi Tevetoğlu, Acudoğlu Râtib Aşir Bey'le birlikte kefenini çözer ve Akif'in yüzünün kalıbı alınır. Sonra da ölümsüz eseri İstiklal Marşı söylenerek Akif'in naaşı defnedilir. Cenazeye hiçbir devlet yetkilisi katılmaz. Bu durum yadırganır. Ama Akif'i son günlerinde adım adım izleyen ve İçişleri Bakanlığı'na rapor sunan istihbarat görevlileri cenazededir. Bir rapor hazırlanır yine. Bu rapor İstanbul Valisi Salih Kılıç imzasıyla İçişleri Bakanlığı'na sunulur.
Akif'e de büyük saygımız vardı
CHP'nin iktidarda olduğu tek parti döneminin Akif'in cenazesine karşı yaklaşımıyla ilgili önemli bir ayrıntı vardır. Bunu da cenazeye katılan Dr. Esat Uluhan 1985 yılında gazeteci Mustafa Ekmekçi'ye anlatır. "Üniversite rektörü Cemil Bilsel'in gençleri toplantıya çağırdığını söylediler. Gittik. Bilsel, 'Size, Atatürk'ten aldığım telefon emrini iletiyorum: 'Gençlerin böyle bir merasim yapmalarında sakınca yok. Yalnız üniversite binasının içine sokulmasın…' Ancak, gençlik kararlıydı. Cenaze üniversitenin sahanlığına getirildi. Saygı duruşu yapıldı. Tekrar omuzlara alınıp Edirnekapı'ya götürüldü. Atatürk'e büyük saygımız var. O zaman devrimlerin heyecanı içindeyiz, fakat Akif'e de büyük saygımız var. Ertesi günü rektör bizi çağırdı. 'Evlatlarım size Atatürk'ün, telgrafını okuyacağım: 'Gençler, Mehmet Akif'in cenazesini üniversite binasının içine kadar sokmuşlardır. Bundan dolayı, gençlere teessüflerimi bildiriniz. Ve, İstiklal Marşı şairine gösterdikleri kadirşinaslıklarından dolayı da, gözlerinden öptüğümü söyleyiniz."
Cenazeye katılanlar soruşturuldu
Mehmet Akif Ersoy'un cenazesine gösterilen ilgi dönemin iktidarını tedirgin eder. İstihbarat raporları doğrultusunda cenazeye katılanlarla ilgili soruşturma açılır. Soruşturulanlardan biri de Fethi Tevetoğlu'dur. Cenaze töreninden sonra takip edilip hakkında raporlar hazırlanır. Bu raporlardan birinde şöyle yazar "Şimdiye kadar şüpheli hal ve temasları görülmemiştir." Akif'in cenazesinde ateşli bir konuşma yapan Abdülkadir Karahan da soruşturma geçiren gençlerden birisidir. Bizzat Atatürk tarafından çağırtılır. Haberi alan Karahan, kaçar ve savcı yardımcılarından Karaşıhlı Ahmet Bey'in evinde saklanır, hatta bu olay sebebiyle karakolda sorguya çekilir.
2021 İstiklal Marşı Yılı
Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin görüşmeleri sırasında, Meclis Başkanı Mustafa Şentop ile mecliste grubu bulunan tüm partiler ortak önerge verdi. Yapılan oylamada önerge kabul edildi. Bu kapsamda İstiklal Marşı'nın Kabul Edildiği Günü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü Hakkında Kanun'a geçici madde eklenmesini içeren düzenleme kanun teklifine eklendi. Düzenlemeyle 2021, "İstiklal Marşı Yılı" oldu. 2021 boyunca bütün kamu kurum ve kuruluşlarınca İstiklal Marşı'nın anlamını ve Kurtuluş Savaşı'nın önemini anlatmak amacıyla halkın ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla İstiklal Marşı'nın kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u anma etkinlikleri düzenlenecek.