Oğuzhan Koç, henüz Covid-19 hepimizi eve kapatmamışken bir albüm yayınladı ve Ev adını verdi. Ve karantina boyunca o albümdeki şarkılar sadeleşen hayatlarımıza eşlik etti. O da bu sırada kendine dönmüş, biraz evine, en çok da kendisine odaklanmış. Bu yüzleşmeden de mutluluğun formülünü bularak çıkmış: "Yaşadığım her şeyin bana değer kattığına inanıyorum. Biriktirdiğin her güzel anı bir şeyi doğru yaptığın anlamına gelir. Kötü anılar ise yanlışlarını gösterir. Zeki biriysen her yıl daha mutlu olursun."
- Salgın öncesi çıkan Ev albümünüzün sanki bir misyonu vardı. Ne dersiniz?
- Ev adında sade bir albüm yapmamın hemen ardından tüm dünyanın eve kapanması benim için de fazla sürprizli oldu. Albümün adının Ev olmasının sebebi başa geri dönme, yaptığım işin özünü bulma çabasıydı. Tüm dünyadan birkaç ay önce kendimi karantinaya hazırlamış oldum sanırım.
- Ve şimdi Kendime Sardım ile dinleyici ile buluştunuz. Herkesin kendine sardığı bir dönemden geçtik. Peki kendinize sarmak size iyi geldi mi?
- Kendine sarmayı pozitif olarak yorumlarım her zaman. Çünkü insanlar hayatın hızına yetişmeye çalışırken ve sürekli birbirleriyle yarışırken en çok kendilerini unutuyorlar bence. Kendine sarmak, kendinle ilgilenmek, kendine odaklanmak bana çok iyi geldi. Faydalanmak isteyen herkese de biraz iyi gelmiştir diye düşünüyorum...
- Karantina ve Oğuzhan Koç denince nedense gözümün önüne Hesabıma Yazıyor'un klibindeki görüntüleriniz geliyor. Sokağa çıkardığınız koltukta oturduğunuz anlar. Benzer anlar yaşandı mı?
- Koltuğu sokağa çıkarmadım ama evle çok uğraştım diyebilirim. Tüm evi baştan aşağı tek başıma boyadım. Sürekli bir şeylerin yerini değiştirip durdum. Aklım da hâlâ yapmadıklarımda...
- Depremler, salgınlar.... Yaşanan her şeyin insanlık açısından bir sebebi olduğunu düşünüyor musunuz?
- Hayatta hiçbir şeyin sebepsiz olduğuna inanmıyorum. İyi şeyler de, kötü şeyler de. İyi görünen kötü şeyler de, kötü sandığımız iyi şeyler de. Anlamak, doğru yorumlamak önemli. İnsanlık olarak problemimiz bence bu. Doğruyu bilip yanlışı yapmak..
- Karantina süreciyle ilgili müzik dünyası ikiye bölünmüş durumda. Kimi müzik bile dinleyemediğini söylüyor, kimi ise sürekli ürettiğini. Sizin için nasıl geçti?
- Herkes kendine has bir süreç yaşadı sanırım. Benim için de birkaç aşamalıydı. İlk 10 gün "Oh be" derken sonra "Ne zaman bitecek" moduna geçtim. Ardından "Böyle durmakla geçmez, üretmek lazım" dedim. Sonra çalışmaktan yoruldum, motivasyonum düştü. Sonra tekrar "Ne zaman bitecek bu." Sonra kendime sardım. (gülüyor)
- Şarkı yazmak kişisel, duyguların önplanda olduğu bir durum. Müzik sektöründe var olmak için ise işin 'business' kısmını da bilmek gerekiyor. Başarılı bir isim olarak dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
- İşin business kısmını önce BKM'den, sonra ise Acun Medya gibi sektörün iki devinden fazlasıyla öğrendim. Müzikte, sinemada ve televizyonda çok önemli belli kurallar var. En önemli kural ise işini iyi yapmak. Sonrasını hakkını vererek dinleyici hallediyor zaten..
- Sizin ise baştan beri koruduğunuz bir tarzınız var. Değişimle aranız nasıl?
- Değişimle aram iyidir. Her yeni şarkımda beni heyecanlandıracak küçük altyapısal farklılıklar yaparım. Fakat dinleyiciyi şok edecek radikal farklılıklar olmaz bunlar hiçbir zaman. Bu güne kadar beni dinleyen, seven insanları da memnun etmek gibi bir sorumluluğum var çünkü.
- Bir süredir YouTube'a özel projeler de hayata geçiriyorsunuz. Kariyeriniz açısından son yıllardaki dijital değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Dijital dünya, müziği belirli köşeleri kapan üç-beş kişinin elinden alıp herkese açık hale ve serbest rekabet düzenine getirdi. Ülkenin öteki ucunda bir
genç YouTube'a, Spotify'a şarkısını koyarak beş günde 5 milyon kez dinlenebiliyor artık. Bundan daha özgür bir şey olamazdı sanırım...
- Kısa bir süre önce 35 yaşına girdiniz. Geçmişte kurduğunuz hayallerin, yaptığınız planların neresindesiniz?
- Uzun vadeli planlar yapmam. Çocukluk hayalim sahnede olmaktı. Sahnedeyim çok şükür. Amacım kalıcı, güzel işler yapmak.
- Kimse dinlemese de müzik yapmaya devam eder misiniz?
- İlk albümümü yaptığımda verdiğim ilk röportajda da aynı soru sorulmuştu. "Kimse dinlemezse gider duşta şarkı söylerim" demiştim. Hâlâ aynı fikirdeyim. Çünkü tutsun diye müzik yapmıyorum. Sevdiğim müziği yapıyorum, tutuyor.
- Son olarak bize hakkınızda bilmediğimiz bir şey söyler misiniz?
- Kestane ağacına alerjim var.
AYNI DİLİ KONUŞUYORUZ
- Yeni şarkının düzenlemesi Çağrı Telkıvıran imzalı. Sizin için birlikte çalıştığınız kişilerin yeteneği mi yoksa karakteri, tavrı mı önemli?
- Müzikte aynı dili konuşmadığınız kişi dünyanın en yetenekli müzisyeni bile olsa birlikte bir değer üretemezsiniz. Çünkü ürettiğimiz şey herkes için yoruma açık ve genel çoğunluğa hitap etmek gerçekten çok zor... Çağrı'yla bu konuda aynı dili konuşuyoruz ve birçok kez dinleyiciden çok yüksek reaksiyonlar alan şarkılar yaparak bunun sağlamasını yaptık...
BUGÜN İTİBARİYLE UZAK, YARINI BİLEMEYİZ
- Aşk, ikili ilişkiler şarkılarınızda sıklıkla rastladığımız temalar. Aşk sizin için hâlâ soru işaretleri ile dolu bir duygu mu yoksa biraz da olsa çözdüğünüzü düşünüyor musunuz?
- Kimsenin çözebildiğini düşünmüyorum. Bu yüzden uğruna yazılmış milyonlarca şiir, şarkı, yüz binlerce film var...Ve daha görmediğimiz yazılacak olanlar... Herkes 'kendince' anlatıyor aşkı. Kendince yaptığın yorum ne kadar kalabalığa empati yaptırıyorsa o kadar çözebilmiş oluyorsun.
- Aşk, 21. yüzyılda nasıl yaşanıyor?
- Bilmiyorum. (gülüyor)
- Bir romanda rastlamıştım. Baba oğluna "Yaralarımız daha hızlı iyileşsin diye kendimizi hırpalayıp dururuz. Ve yeni biriyle her başlangıcımızda, kendimizden sunacağımız daha az şey kalır. Ama kendini bir şey hissetmemek için zorlamak veya hiçbir şey hissetmemek çok büyük kayıp olur" diyordu. Biten ilişkiler sizi nasıl etkiliyor?
- Yaşadığım her şeyin bana değer kattığına inanıyorum. Biriktirdiğin her güzel anı bir şeyi doğru yaptığın anlamına gelir. Kötü anılar ise yanlışlarını gösterir. Zeki biriysen her yıl daha mutlu olursun.
- Evlilik, çocuk size ne kadar yakın?
- Bugün itibariyle uzak.. Yarını hiçbirimiz bilemeyiz...