Yıl 1915… Günlerden 30 Nisan. 25 Nisan'da sabaha karşı İtilaf Kuvvetleri'nin Gelibolu'ya asker çıkarmasıyla Çanakkale'de Kara Savaşı başlamış. Beş gündür şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Binbaşı Ali Faik Bey, vatan savunmasına 4. Kolordu 11. Tümen 33. Alay 1. Tabur Komutanı olarak katılıyor. Cepheye gelmeden birlikte fotoğraf çektirdiği 33. Alay Komutanı ve dostu Yarbay Ahmet Şevki Bey, bir gün önce şehit olunca yeni bir görev üstleniyor. O artık alay komutanı vekili oluyor.
Saat sabahın 10'u. Düşmana ağır darbe vurmak için hücum edilecek. Binbaşı Ali Faik Bey, düşman siperlerinden hiç ses çıkmadığını görünce şüpheleniyor. Siperleri dolaşıyor. İşte bu sırada vurulup şehit düşüyor. Bir gün önce yakın dostunu, beş gün önceyse 77. Alay'da görevli kendisi gibi asker olan kardeşi Teğmen Fevzi Efendi'yi kaybeden Binbaşı Ali Faik Bey, onlar gibi vatan savunmasında toprağa düşüyor.
GÜNLÜK AVUSTRALYA'YA GÖTÜRÜLDÜ
Çanakkale'ye askerleriyle 26 Nisan'da intikal eden Binbaşı Ali Faik Bey'in, diğer subaylardan farklı olarak günlük tutma alışkanlığı var. Daha önce katıldığı Balkan Savaşları'nda günlük tutan Ail Faik Bey, Çanakkale'de 27 Nisan itibarıyla günlük tutmaya başlıyor ve savaşla ilgili gözlemlerini günü gününe not ediyor. Bu günlük şehit olduğu zaman üzerinde. Günlük savaş sırasında Anzak askerlerinin eline geçiyor ve Avustralya'ya götürülüyor.
Yıllar sonra 1931'de, gazeteci ve müzisyen Annie May Constance Summerbelle, çalıştığı müzede bir Türk subayına ait günlük buluyor. Günlükten alıntılar yaparak Avustralya'daki Evening News Sydney gazetesine bir yazı yazıyor. Günlüğün kime ait olduğu belli olmasa da 'Kumandan Binbaşı, 1.
Tabur, 33. Alay' ibaresi bu günlüğün Binbaşı Ali Faik Bey'e ait olduğunu kanıtlıyor.
Binbaşı Ali Faik Bey'in, şehit olduğunda henüz yeni doğmuş bir oğlu vardır, Ahmet Naci. Cepheye gelmeden belki sadece bir kere gördüğü o oğlu da asker oluyor. Cumhuriyet'in yetiştirdiği ilk subaylardan. Ahmet Naci, Soyadı Kanunu çıkınca, babasının şehit olduğu yer olan Kabatepe'yi soyadı olarak seçiyor kendisine. O da babası gibi alay komutanı oluyor. 1960'ta Bitlis'te 34. Piyade Alay Komutanı'yken emekli oluyor.
Babasından yadigar kalan her şeyi saklıyor. Okuduğu Kuran-ı Kerim'i, Balkan Savaşları'nda tuttuğu günlüğü, kalemlerini, askeri yazışmaları, belgeleri… Oğlu Erdal Kabatepe de dedesinin anılarıyla büyüyor. Fakat hep bir şüphe var içlerinde. Günlük tutmayı alışkanlık haline getiren Binbaşı Ali Faik Bey Çanakkale'de günlük tutmuş olamaz mı? Mezarının yeri bile bilinmeyen Binbaşı Ali Faik Bey ile ilgili torunu Erdal Kabatepe bir gün Avustralya'daki bir internet sitesinde 'Olü Türk Subayının (Kumandan Binbaşı, 1. Tabur, 33. Alay) 27.04-30.04.1915 dönemine ait günlüğünden alıntılar' başlıklı bir yazıya rastlıyor. O an günlüğün dedesine ait olduğunu anlıyor. Ve o günlüğün peşine düşüyor…
Günlüğün orijinali hâlâ ortada yok. Fakat günlükten yapılan beş sayfalık çeviriye Erdal Kabatepe ulaşıyor. Siteyle yaptığı yazışmalar sonuç vermiyor. Fakat Erdal Kabatepe dedesinin anısı yaşatmak istiyor. Elindeki belge ve eşyaları Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı'na bağışlayan Kabatepe dedesinin Balkan günlüğü ve beş sayfalık içeriği belli olan kayıp günlüklerini yayına hazırlayıp Ben Binbaşı Ali Faik Bey adıyla bir kitap yayımlıyor.
Ücretsiz olan kitap, Binbaşı Ali Faik Bey'le ilgili doküman ve eşyaların yer aldığı, Çanakkale'de 30 Nisan'da açılması planlanan sergide dağıtılacaktı. Fakat şehidin 105. ölüm yıldönümünde Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı'nda açılması planlanan bu sergi korona salgını önlemleri nedeniyle ertelendi.
Ama kitap sayesinde Binbaşı Ali Faik Bey'in hikayesini öğrenebildik ve kayıp günlüğünden haberimiz oldu. Şimdi sıra o günlüğün Türkiye'ye getirilmesinde…
MEZARI 100 YIL SONRA BULUNDU
Binbaşı Ali Faik Bey ve yakın dostu alay komutanı Yarbay Ahmet Şevki Bey'in mezarlarının tahmini yerleri 2015'te Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nden akademisyen Barış Borlat'ın çalışmaları sonucu belirlenmişti. Borlat, Cumhurbaşkanlığı arşivlerinde bulduğu bir belgede iki subayın mezarlarının Çamburnu mevkiinde olduğunu açıklamıştı. Ama mezar yerlerinin belirgin olmaması ve mezar taşının bulunmaması nedeniyle subayların tam olarak nereye gömüldüklerinin belirlenemediğini söylemişti. Erdal Kabatepe "Maalesef büyükbabamın nereye gömüldüğü tam olarak bilinmiyor. Sadece yapılan araştırmalar sonucu mezarının Çamburnu mevkiinde olduğu ortaya çıktı. Mezar yeri ile ilgili kuşkularım var. Ama mezar yeri farklı yöntemlerle araştırılıyor. Belki bu araştırmalar sonucunda daha sağlıklı bilgilere ulaşılır. Ama yine de gidip Çanakkale'ye defalarca duamı ettim" diyor.
ONA AİT BİR ŞEYİN ALINMASI BENİ KAHREDİYOR
Erdal Kabatepe "Büyükbabam şehit olunca herhalde ganimet için üzerini aradılar ve günlüğünü bulup götürdüler. Her şeyden önce şehit olmuş birisinin üzerinin aranması ve ona ait olan bir şeyin alınması beni kahrediyor. Eğer bu günlüğü bulursam, geri getiremesem bile kopyasını elime geçirirsem sanki büyükbabamın aziz hatırasının bozulmamış olduğu hissine kapılacağım. Nihayetinde bizim topraklarımızda bize ait bir şey o günlük. Balkan Savaşları'nda tuttuğu günlük çok ayrıntılı. Fakat Çanakkale'de tuttuğu günlüğün sadece çevrilen kısmını biliyoruz. Oysa günlükte önemli bilgiler olduğunu düşünüyorum" diyor.
BÜYÜKBABAMIN SON YADİGARI
Dedesi, babası asker olan Erdal Kabatepe de asker olmak istemiş ama mühendis olmuş. Uzun yıllardır da Çanakkale'de beş gün arayla şehit düşen dedesi ve dedesinin kardeşinin hikayesini anlatmak istemiş. Bu kitap bu arzuyla ortaya çıkmış. Fakat Erdal Bey asıl olarak dedesinin kayıp günlüğünü bulmak istiyor. Kabatepe "Avustralya'da önemli bir internet sitesinde yakın zamanda bu günlükle ilgili yazılar çıktı. Siteyle yazışmalarım cevapsız kaldı. Günlüğün orijinali bir türlü bulunamıyor. Ben elimdeki tüm belge ve eşyaları Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı'na devrettim. Onlar da bu günlüğün bulunması için Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile Avustralya'ya talepte bulundular. Bekliyoruz. O günlük dedemin son yadigarı, bu topraklardan gitti ve buraya geri dönmesi gerek" diyor.