Hepimiz onları Çok Gezenti olarak tanıdık. Her hafta ekranda dünyanın farklı bir şehrini birlikte gezip dolaştık. Burak ve Seda Akkul'dan bahsediyorum. Koronavirüsün ülkemizde ilk görüldüğü günlerde korona olduğunu açıklayan ilk kişi oldu Burak Akkul. Üstelik Akkul'un durumu oldukça ağırdı. Tam bir ay hastanede yattı. 20 gününü entübe olarak geçirdi. Uyutulması gerektiğini söylediklerinde ise hemen eşi Seda Akkul'u aramış ve eşinin ondan tek bir isteği olmuş: "Bana söz ver, döneceksin Burak." Hastalığı daha hafif atlatan Seda Akkul, eşinin yanından bir an bile ayrılmayarak hastalıkta ve sağlıkta aynı vefa ile süren bir aşkın da güzel bir örneği oldu. Onlar ise asıl kahramanların doktorlar ve tüm sağlık çalışanları olduğunu söylüyor: "Doktorlar, kat görevlileri, yemek dağıtan ablalar müthiş bir nezaket ve özveri ile çalışıyorlar. Varlıkları bize güven veriyor, hepsine minnettarız."
- Siz, Türkiye'de koronavirüse yakalandığını açıklayan ilk kişiler oldunuz. Virüs günlerinin de başındaydık. Testiniz pozitif çıkınca ilk ne hissettiniz, ne düşündünüz?
- Burak Akkul: Benim (ki muhtemelen Seda'dan önce ben yakalandım) semptomlarım 7 Mart gibi İngiltere'de başladı. Test sonucum ise 16 Mart'ta geldi. Bu arada geçen süreçte Türkiye'de beş vaka vardı ama ben tanınan biri olduğum ve bu konuda sosyal medyayı kullandığım için, ilk önce ben duyurmuş oldum. Saklamaya ne hacet; çok korktum
. - Seda Akkul: Burak ile hastalık sürecinde ilgilenmişken benim için pozitif çıkmam en doğal sonuçtu. Semptomlarım ağır ilerlemediği ve Burak benden çok daha ağır bir durumda olduğu için tüm endişe ve korkum onun adınaydı.
KABUSLAR GÖRDÜM
- İkiniz de virüsü İngiltere yolculuğunuz sırasında mı kapmıştınız, yoksa birinizden diğerine bulaş söz konusu oldu mu?
- B.A: Seda İngiltere'ye benden önce gitmişti. Ben İstanbul'da işlerimi sürdürmüştüm. 3 Mart'ta İngiltere'ye uçtum ama havaalanına çok erken gittim. Tahminim ben virüsü Sabiha Gökçen'de ya da bindiğim uçakta aldım.
- İlk günden taburcu olduğunuz ana kadar nasıl bir süreçten geçtiniz?
- B.A: Benim hastanede hatırladığım süreç, servis katında olduğum ilk beş gün ve uyandırıldıktan sonra beş gün daha… Aradaki 20 günde entübe olarak, yani uyutularak tedavi gördüm. İlk beş gün bir belirsizlik korkusuyla geçti. O anları, uyandıktan sonra pek hatırlamadığımı fark ettim. Standart serum, vitamin ve tedavi süreci... Çok öksürdüğümü hatırlıyorum. Uyandırıldıktan sonra ise oldukça karışıktı kafam. Kâbuslar görmüştüm ve onların hangilerinin gerçek hangilerinin sanrı olduğunu ayrıştırmaya çalıştım hep. Hepsi sanrıymış tabii. Sonra 20 gün hareketsizlikten dolayı oluşan kas kaybı ve el ayak kullanım dengesizliğini geçirmek için fizik tedavi yaptık. Değerlerim kontrol edildi, uzun süre standart çıkınca beni taburcu ettiler.
- Ne tür sanrılar yaşadığınızı hatırlıyor musunuz?
- B.A: Yakınlarımın adını bağırdığımı "Beni kurtarın buradan, beni zorla tutuyorlar" gibi ajitasyonlarda bulunduğumu anımsıyorum. Orasını İzmir'de merdiven altında bir klinik sanmıştım mesela. Bir sürü garip şey… Ama ilginçtir, uyandırıldıktan sonra herhangi bir unutkanlık, akılda ya da harekette eksiklik yaşamadım. Sadece fiziksel kas zayıflığı.
- S.A: Seda Hanım, sizin hastalık süreciniz nasıl gelişti ve sonlandı?
- Baş ağrısı, şiddetli titreme ve mide bulantısı ile başladı. Ancak Burak uyutulduktan sonra psikolojik yıkımımın da etkisiyle bu belirtiler ishal, kusma gibi daha ciddi bir tabloya dönüştü. Bu nedenle Burak'ın yattığı hastane olan Kartal Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne yatarak bir hafta da orada tedavi gördüm.
- Hani hastalıkta ve sağlıkta deriz ya, sanki sizin evliliğiniz, ilişkiniz de bu süreçten büyük bir galibiyetle çıktı. Siz yaşadıklarınıza bu açıdan baktığınızda neler düşünüp hissettiniz?
- B.A: Elbette Seda, doktorlarımızdan sonra, bu süreci atlatmamda en büyük pay sahibi olan kişiydi. Uyutulmadan önce de onu arattım zaten beni ikna etmeleri için. Seda telefonda "Bana söz ver döneceksin" dedi. Ben de söz verdim ve döndüm. Ancak bizim sevgimiz ve birbirimize güvenimiz zaten en üst seviyede olduğu için, sonrasında bir değişiklik yok. Maksimum aşk, devam...
- S.A: İlişkinin zaten normali bu değil mi? Ben Burak'ın fedakârca yanında olan veya bakımını üstlendiği için takdir edilmesi gereken kişi değilim. Bu nitelendirmeler Burak'ın doktorları ve arkadaşları için söylenebilir; ancak biz karı kocayız, dolayısıyla ben sadece Burak'ın eşi olmaya devam ettim, ediyorum… Bizim ilişkimiz hastalık öncesinde de farklı değildi. Bu nedenle eksi veya artı hastalığın bize bir etkisi oldu, diyemem.
CİĞERLERİMİ KAPLAMIŞTI
- Burak Bey, aslında gençsiniz, sigara da içmiyorsunuz, bu hastalığı bu kadar zor geçirmenizdeki sebep neydi? Kronik bir hastalığınız mı vardı?
- B.A: Kronik ağır bir hastalığım yok. Bir ara yüksek tansiyon vardı ama o da bu süreçte geçmiş. Benim ağır geçirmemin sebebi sanırım geç başvuru ve bu sebeple arada geçen test süresini de sayarsak, tedaviye geç başlamak. Ayrıca virüse (yan yana olduğum biri sebebiyle belki) uzun süre maruz kalmış olmam. Ciğerlerimi fazlaca kapladığı görüldü ve bu yüzden uyutuldum zaten.
- Koronavirüs ve karantina günleri sizlere ne öğretti? Bundan sonra hayatım eskisi gibi olmayacak diyor musunuz?
- B.A: Filmlerdeki gibi "Ölümden döndüm artık hayatım bambaşka olacak" diyemiyorum. Modern çağda yaşıyoruz. Hayatımızı devam ettirmek için vazgeçemeyeceğimiz bazı gerçekler var. Her ay bana kazandığım parayı ödeyecekler mi ki, Ege sahillerine gidip kimsesiz bir koy bulup yerleşelim? Evet, yediğimize içtiğimize daha çok dikkat edip, temizliğimize maksimum özen gösterip daha hassas düşünerek yaşayacağız belki. Ama hayat, eskisinden pek çok parça ile devam edecek.
- Şu an evde zamanınız nasıl geçiyor?
- B.A: Seda sağlıklı yemekler pişiriyor. Protein ağırlıklı beslenip eksilen kaslarımı yerine getirmeye çalışıyoruz. Hastaneden çıkmadan doktorların gösterdiği, hareket kabiliyetimi daha seri yapacak fizik tedavi hareketlerini uyguluyorum. Ve tabii ki film ve dizi izliyoruz. Bir de, 20 yaşını geçmiş her karantina kişisi gibi, saç kesme aleti sipariş ettik, saçımı sakalımı kestik.
Plazma bağışçısı olamıyoruz - Plazma bağışı yapmayı düşünüyor musunuz?
- B.A: Benim çok ağır bir tedavi sürecim olduğu ve maksimum sürede uyutularak tutulduğum için; vücudum çok zayıf ve bir kan bağışını kaldıracak durumda değil. Doktorlarım uzun karantina sürecinden sonra "Verebilirsin" derlerse, elbette...
- S.A: Ben başvurdum; ama yakın zamanda bir düşük hadisesi sebebiyle bebek kaybettiğim için veremeyeceğim söylendi.
YEMEK DAĞITAN ABLANIN SESİ GÜVEN VERİYORDU
- Ülkemiz, bu süreçte doktorlar ve tüm sağlık çalışanları ile birlikte büyük bir mücadele veriyor. Tedaviniz esnasında sizin bu konuda gözlemleriniz neler oldu? - S.A: Tedavimiz süresince hemşirelerin nazik ve özverili davranışlarına, doktorların insanüstü çabasına hayran kaldık. Burak'ın tedavisi boyunca günde bir kez doktorlardan haber almayı bekledim. Hastanede geçirdiğim süre boyunca doktorların yoğun çabasını gözlemleyebildiğim için kendim aramamaya, haber almak için olsa bile onları oyalamamaya çalıştım. Ancak birkaç defa Burak'ın hayatını kaybettiği ile ilgili çıkan yalan haberlerde iletişimde olduğumuz doktorumuz Mehmet Altıntaş'ı arayıp bire bir bilgi aldım. Kendi yoğunluklarının arasında bile aynı özveri ile beni anlayarak yardımcı oldular. Hepsine minnettarız. Sadece doktor ve hemşireler değil; kat görevlileri, yemek dağıtan ablalar; müthiş bir nezaket ve özveri ile çalışıyorlar. Her sabah bizi "Kahvaltı geldiii" diye bir anne sesiyle uyandıran Muazzez Abla'nın varlığı bize güven veriyordu mesela; bunu unutamıyoruz. Bu süreçte herkes tarafından değeri anlaşılan sağlık çalışanlarının bu süreçten sonra da hakkının verileceğini ümit ediyoruz.
TÜM TÜRKİYE BENİM İÇİN DUA ETTİ
- Tüm Türkiye sizi çok merak etti. Belki milyonlarca insan sizin için dualar etti. Uyanıp tüm bunları gördüğünüzde, okuduğunuzda neler hissettiniz?
- B.A: İnanın tahminlerin ötesinde çok olduklarını gördüm ve büyük şaşkınlık yaşadım. Hepsinin aynı tansiyonda olması da hoşuma gitti. "Burak oğlum sen bizim evimizin bir ferdisin senin için her gün dua ediyoruz" şeklindeydi hemen hepsi. Seda'ya da büyük bir destek vardı, moral vermek için ellerinden geleni yapmış herkes. Bu durum, bugüne kadar mesleğimde yaptıklarımın "Doğru yerlere doğru şekilde ulaşmış olduğumu" gösterdi, bana gurur verdi. Ben uyurken Seda'ya destek olan tüm dostlarımıza ve akrabalarımıza da bir kez daha sonsuz teşekkür ediyoruz. Seviyoruz ve seviliyoruz. Dünyanın en güzel şeyi.