16 Mayıs'ta İstanbul'dan maiyetiyle birlikte ordu müfettişi sıfatıyla Bandırma Vapuru'na binen Mustafa Kemal'in tek amacı vardır. Anadolu'da bir kara parçasına ayak basmak. Üç gün sonra 19 Mayıs'ta da amacına ulaşır, Samsun'a çıkılır. Bu tarih Milli Mücadele'de bir milattır. Fakat asıl zorlu süreç bundan sonra başlar.
19 Mayıs 1919'dan, yeni bir devletin temellerinin atıldığı 23 Nisan 1920'ye kadar geçen 341 gün işgallerle, türlü zorluklarla, ihanetlerle, baskınlarla, isyanlarla, güç savaşlarıyla geçer. Ama en çok parasızlık başa bela olur. Öyle ki bir toplantıda Mustafa Kemal "Yahu bunca mühim meseleler, isyanlar, şunlarla bunlarla uğraştık, kararlar verdik, emin olunuz bu kadar sıkıldığım olmadı" diyerek adeta isyan eder. Ama bütün bu yaşananlara rağmen bu 341 gün içerisinde bir milletin kurtuluşu için yol haritası da çizilir. Bu haritanın en önemli olayı da 23 Nisan'da, kasabadan hallice yaklaşık 20 bin nüfuslu bir Anadolu şehri olan Ankara'da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam kitabında meclisin açılmasının önemini "23 Nisan 1920 Türkiye Milli Kurtuluş Hareketini'nin kendi devletini kurduğu tarihtir. Bu tarihte artık Milli Mücadele bir halk hareketi olmaktan çıkmış bir halk devletinin ekseni etrafında gelişmeye başlamıştır. Bu eksen Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'dir ve yarınki müstakil Türkiye Cumhuriyeti, bu halk devletinin tekamülü olarak tabii temeline oturacaktır. 23 Nisan'ı biz, pek gereği gibi değerlendiremeyiz sanıyorum. Halbuki Milli Mücadele'nin içeriye ve dışadıya doğru özgürlük bayrağını asıl açtığı gün 23 Nisan'dır. 23 Nisan Milli Mücadele'nin artık kendine güvenişidir" diye yazacaktır.
ÜÇ SENE DİŞİMİZİ SIKALIM DÜŞMANI YURDUMUZDAN ATARIZ
3 Temmuz 1919'da Erzurum'a gelen Mustafa Kemal ilk toplantısını Erzurum ve Vilayat-ı Şarkıye Müdafa-i Hukuk Cemiyeti üyesi beş kişiyle yapar. Zeynel Mahallesi'nde tipik bir Erzurum evinin odasında toplanmışlardır. Odanın ortasındaki masanın üzerine Avrupa haritası serilir. Mustafa Kemal elini haritanın üzerine koyarak "Galipler artık savaş etmeyecektir. Fransız birlikleri gemilerine dönmüşlerdir. İngiliz ordusunda asker itaasizlikleri başlamıştır. Milletler artık savaş istemiyor" dedikten sonra son cümlesi şu olur: "Üç sene dişimizi sıkalım, düşmanı yurdumuzdan atarız." (Cevat Dursunoğlu'nun, Milli Mücadele'de Erzurum kitabından.) Dediği gibi de olur üç yıl sonra 1922'de Büyük Taarruz ile düşman işgaline son verilir.
HALK HALISINI, SOBASINI VERDİ
Erzurum ve Sivas kongreleriyle Anadolu'da Milli Mücadele fikrinin fitilinin ateşlenmesi ve destek görmesi sonrası İstanbul Hükümeti bu hareketi görmezden gelemeyeceğini anlar. Hükümet temsilcileri ile Temsil Heyeti Amasya'da buluşur. Amasya Protokolü olarak tarihe geçen anlaşmada yeniden seçimlerin yapılması ve Meclis-i Mebusan'ın açılmasına karar verilir. Aralık ayında yapılan seçimler sonrasında Meclis-i Mebusan 12 Ocak'ta İstanbul'da açılır. Milli Mücadele'yi fikren destekleyen vekiller mecliste ağırlıktadır. Osmanlı'nın son meclisinin Erzurum Kongresi'nde kararlaştırılan Misak-ı Milli kararlarını tanıması en büyük icraatıdır. Ama bu tanıma sonrası İtilaf Devletleri 16 Mart'ta İstanbul'u işgal eder ve meclisi basar. Hal böyle olunca Ankara'da yeni bir meclisin açılmasına karar verilir. Meclis binası olarak Ulus'taki, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kulüp binası olarak inşa ettirmeye başladığı ama yarım kalan yapıda karar kılınır. Ankaralılar bir kez daha devreye girer. Bina tamamlanır. Milletvekillerinin oturacağı sıralar okullardan getirilir. İnsanlar evlerindeki, dükkanlarındaki sobaları, halıları verir. Gaz lambaları ise kahvehanelerden alınır. Lakin binanın çatısı için kiremit lazımdır. Ankaralılar kendi evlerinin kiremitlerini getirir. Koçzade Vehbi Bey ise kiremitler konusunda ciddi yardımda bulunur. Ve böylece 23 Nisan 1920'de yeni bir devletin temellerinin atıldığı meclis, bir cuma günü namazdan sonra dualar eşliğinde açılır. Meclis- i Mebusan'ın Ankara'ya ulaşan vekillerin de aralarında bulunduğu 127 vekille ilk toplantı yapılır. Ve işte o meclis Kurtuluş Savaşı'nı yürütür, halkın halısından kiremitine, sırasından sobasına katkıda bulunduğu o binada bir devletin temelleri atılır.
BUNCA MÜHİM KARAR ALIYORUZ HİÇ BU KADAR SIKILMAMIŞTIM
Sivas Kongresi sonrasında 22 Aralık 1919'da Temsil Heyeti Ankara'ya yola çıkacaktır. Ama nasıl? Mazhar Müfit Kansu anılarında manzarayı şöyle anlatır: "Yarın hareket ediyoruz. Bildiklerle vedalaştık. Fakat bütün mevcut paramız, yol için ancak 20 yumurta ve bir okka peynir, 10 ekmeğe kifayet ettiğinden bunları aldık." Parasızlık, bir ara yolculuğu bile tehlikeye atar. Mustafa Kemal, yol meselesini konuşmak için Hüsrev Bey ile uzun uzadıya konuşur. En büyük sorun benzindir. Para olmadığı için benzin alınamamaktadır. Toplantı uzar. Mustafa Kemal sıkılmıştır artık ve ayağa kalkar "Yahu bunca mühim meseleler, isyanlar, şunlarla bunlarla uğraştık, kararlar verdik, emin olunuz bu kadar sıkıldığım olmadı. Ankara'ya gideceğiz, köhne, körükleri parça parça, bu kışta karda binilmesi gayri caiz otomobillere razı oluyoruz fakat benzin, lastik, para bulamıyoruz. Fakat elbette bunlara da çare bulacağız" der. Ve çare de bulunur.
KASADA 48 KURUŞ VAR
Parasızlık büyük derttir. Paşaların kişisel birikimleriyle, Milli Mücadele'ye gönül verenlerin ayni destekleriyle Ankara'ya kadar idare edilmiştir. Lakin Temsil Heyeti Ankara'ya geldiği zaman artık ekonomik olarak sıfırı tüketmişlerdir. Durum o kadar vahimdir ki Mazhar Müfit Bey, o kış gününde sırtındaki kürklü paltoyu satar. Oysa Ankara'ya geleli sadece bir hafta olmuştur. Milli Mücadele'yi yürüten kadronun kasasında sadece 48 kuruş vardır. İşte tam da böyle bir günde Ankara müftüsü Rifat Börekçi ziyarete gelir. Müftünün geldiği öğrenen Mazhar Müfit Bey telaşlanır "Eyvah simdi Müftü Efendi'ye kahve ısmarlamak lazım, kahve var ama şeker yok, benim iki parça şekerim var; onu da masanın gözüne saklamıştım. Ya şekerli kahve isterse? Çünkü şeker çok pahalı" diye düşünür. Müftü Rifat Bey önce Mustafa Kemal ile görüşür sonra da Mazhar Müfit'in yanına gelir. Çıkarır bin lira verir. "Sizin sıkıntıda olduğunuzu öğrendik az da olsa yardımda bulunmayı vazife bildik" der. Ankaralılar artık duruma el koymuştur.
ÇARŞIDA KASABA BAKKALA BORÇLANDIK
Sivas Kongresi sırasında Temsil Heyeti'nin muhabere ve günlük iaşe işleriyle meşgul olan, Kuvayi Milliye saflarına geçtiği için kaymakamlık görevinden alınan Nizamettin Ataker, anılarında parasızlık sorununu nasıl çözdüklerine, paşaların bütün birikimini bu mücadeleye harcadıklarına dair şöyle bir anekdot anlatır: "Bir gün Mustafa Kemal Paşa'ya çarşıda, kasaba, bakkala borçlandığımızı söyledim. 'Bunları Rauf Bey'in yayındayken aç' dedi. Ben de açtım. Paşa 'Ben şimdiye kadar olanı, 700-800 liramı verdim. Başka param yok' dedi. Rauf Bey 100 altın verdi. 'Şimdi bununla idare et, sonra beni gör' dedi." (Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, Nizamettin Bey'in Anıları)