Onlar, o meşhur tabirle 'dünya evi'ne girmeye karar verdiklerinde, çok değil birkaç ay sonra dünyanın bambaşka hallere, hatta halden hale gireceğinden habersizdiler. Koronavirüs salgını henüz ülkemize uğramamış, dünya genelinde bu hastalık pandemi ilan edilmemişti… Mart ayı Türkiye'nin de bu salgınla tanıştığı ay oldu… Ama mevzu evlilik, aşk olunca akan sular durdu… Damat tıraşı, gelin başı evde yapıldı. Pek çok plan askıya alındı. Birkaç yakın akraba ve şahitler dışında nikah salonlarına kimse giremedi. Şahitler ve boş nikah salonu koltukları huzurunda hastalıkta sağlıkta, bir ömür omuz omuza yaşayacaklarına söz verdiler. Evlilik yıldönümleri her çiftin ortak tarihinde en ayrıcalıklı yere sahiptir. Ama bu dönemde evlenenler için artık bu tarihin bambaşka bir önemi var. Sadece onlar değil, kamusal tarih de onları unutmayacak! Sağlıkla ve huzurla umutla beklediğimiz gelecek günlere varabildiğimizde, çocuklarına anlatacak çok şeyleri olacak. İşte biz de salgın günlerinde evlenen üç genç çiftle hikayelerini konuştuk.
HÜSEYİN TALHA-FİKRİYE FIRAT
40 YIL DÜŞÜNSEK AKLIMIZA GELMEZDİ
Talha 26 yaşında, Türk din musikisi alanında yüksek lisans yapıyor. Müzisyen… Fikriye de önümüzdeki sene Din psikolojisi yüksek lisansına başlayacak. 2018 sonlarında Marmara İlahiyat Fakültesi'nde okurken tanışmışlar. Geçen kasım ayında, 22 Mart 2020 için nikah tarihi almışlar. Onlar da mecburen düğün vs. gibi pek çok etkinlik planlarını iptal etseler de "nikahta keramet var" diyerek yola düşmüşler. Fikriye Fırat nikah günlerini şöyle anlatıyor: "Nikahımıza altı gün kala bütün toplu etkinlikler virüs salgını yüzünden iptal edildi. 22 Mart Perşembe günü sadece annelerimiz ve birer kardeşimizin içeri kabul edilmesiyle nikahımız kıyıldı. Geri kalan etkinliklerimizi de iptal ettik. Haliyle hiç evleniyormuş gibi hissetmedik. Neler oluyor anlamadık. Her şey bir anda oldu. Zaten nikahları seri üretim gibi kıyıyorlardı. Her ne olduysa beş dakikada oldu. Şakası bir tarafa ama aileler için durum hiç de iyi olmadı. Onlar bu duruma bizden daha çok üzüldüler."
Hüseyin "40 yıl düşünsek böyle bir sebepten dolayı düğünümüzün iptal edileceği aklımıza gelmezdi" diyor ve ekliyor: "Düşünsenize! Birileri dünyanın öbür ucunda değişik hayvanlar yiyor. Bunun sonucunda dünya altüst oluyor. Biz bu olayları oldukça trajikomik buluyoruz. İşin ciddi kısmı da korkutucu tabii..."
Ama çift hem kendileri hem de insanlık adına umutlu: "İnsanın ömrü sabretmekle geçiyor. İçinde bulunduğumuz bu süreçte de hayat daha farklı sabır zorunluluğu tattırıyor insana. Biz hastalıktan kendimiz için korkmadık hiç bu süreçte. Hep yakınlarımıza, yaşlılarımıza mikrop bulaşmasından korktuk. Yani bu günler kendinden çok sevdiklerini düşünmeyi, onları özlemeyi, özgürlüğün ve seyahat etmenin güzelliklerinin farkında olmayı öğretiyor bize. Dayanışma gücümüzü artırıyor. İleride çocuklarımıza bunları anlatırken çok güleceğimizden eminim. Ama onlar bizi dinlerken 'Bunlar yine ne anlatıyor' diye içlerinden geçirebilirler."
HASAN-AYŞE KİRİŞ
EVDE BALAYI DA GÜZELMİŞ!
Hasan Kiriş 29 yaşında. Daha önce yine bu sayfalara müziğiyle konuk ettiğimiz dünyaca bilinen bir tanbur üstadı. Sıkı bir müzik adamı. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi'nde proje uzmanı. Ayşe Kiriş, Doğal Hayatı Koruma Derneği'nde doğa koruma sorumlusu. 2018'de Üsküdar da bir kafede tanışmışlar. Aylar öncesinden 21 Mart'a nikah tarihi almışlar. Ve salgın korkusu onları da durduramamış. Hasan Kiriş "Bomboş bir nikah salonunda nikah memurunun ahdimizi gerçekleştirmek için sorduğu sorulardan sonra herhangi bir alkış olmaması garipti" diyor ve ekliyor: "Her şeyimiz hazırdı. Karantina günlerinde birbirimizden ayrı kalmak istemedik. En azından resmî nikahımızı yapabilelim diye düşündük. İstanbul'daki nikahtan sonra Osmaniye'de düğünümüz olacaktı. Düğünden sonra da balayına Kapadokya'ya gidecektik. Tüm bu şeyleri ertelemek zorunda kaldık. Balayını evimize yaşıyoruz. Evden çalışma şeklinde işimize devam ediyoruz. Evde beraber yemek yapıyor, müzik yapıyor, film izliyoruz. Evde kalıyoruz. Keyifli hissediyoruz kendimizi."
Çiftin geleceğe ilişkin temennileri de şöyle: "Ümit ederiz ki barış dolu, doğaya karşı daha duyarlı, kişisel olarak hijyene dikkat edilen ve sosyal olarak da duyarlılık seviyesinin yüksek olduğu yarınları hep beraber, güzelce kucaklarız ve hep birlikte doğa ve insan için yeni bir başlangıç yaparız… Çocuk yapmayı henüz düşünmüyoruz. Yaparsak da bu gazete kupürünü önlerine koyarız… Okusunlar!"
ÖMER ALPER-BURCU ERALP
MEMUR "GELİNİ ÖPEBİLİRSİN" BİLE DEMEDİ!
Ömer 25, Derya 23 yaşında. İkisi de diş hekimi. Derya Manisalı, Ömer Gaziantepli. Kırıkkale Üniversitesi'nde okudukları dönem görmüş ilk kez Ömer müstakbel eşini. Sonra sosyal medya marifetiyle tanışmışlar. Geçen temmuz ayında Ömer askerdeyken evlilik teklifi yapmış Derya'ya. Ömer devlet kurumunda, Derya özel sektörde çalışıyor. Gerisini Ömer şöyle anlatıyor: "Asker dönüşü memlekete atamam gerçekleşti. Geçen ekim ayında nişanımızı yaptık. Bir buçuk ay kadar sonra hem evi hem de işi bulduk. Ancak henüz düğün tarihimiz bile yoktu. Yılbaşında ailecek toplandık ve düğün tarihi olarak ağustos-eylül düşünürken zaten ev hazır, iş hazır dedik ve bir anda Ramazan'a kalmadan, 18 Nisan'da düğünü yapmaya karar verdik. Bu esnada hem Manisa hem Gaziantep düğünlerinin organizasyonlarını ayarlamıştık. Gelinlik, damatlık, kuaför, dış çekimden tutun da düğünde yapılacak ilk dans için kısa bir süre kursa bile gittik. Her şey gayet güzel ilerlerken korona ilk soru işaretini 15 Mart'ta aklımıza düşürdü. TV'de düğün salonlarının da içinde olduğu ilk yasaklar açıklandı. Ertesi gün nikah dairesine gittik ve en yakın tarih olarak 26 Mart'ı alabildik."
PEKİ, NİKAH GÜNLERİ NASIL GEÇTİ?
"Onun cevabı da Ömer'den: "Nikah salonuna sadece çekirdek ailemizle gittik. Ona rağmen görevli kapıda sırayla aldığı tüm çiftlere şunu belirtiyordu: "Gelin, damat ve şahitler girebilir!" Yüzlerce kişilik düğün davetiyelerinden anne babamızı bile içeri alamayacağımız bir nikah töreni ile karşı karşıyaydık. İçeri girdiğimizde dezenfektanlar sıkılıyor, herkes mesafeli duruyor, yüzlerde maskeler... Masaya oturduğumuzda nikah memurunun ortamı ısıtan esprilerinden sonra bir nebze olsun yüzümüz güldü. Bir, iki dakika sonra eşim ayağıma bastı ancak nikah memuru 'Gelini öpebilirsin' bile demedi. Sınavdan çıkan öğrenciler gibi, salondan çıkıp ailelerimizin yanına gittik. Çok belli etmeseler de buruk bir sevinç yaşıyorlardı. Düğünün yemekli yemeksiz olma tartışmaları, gelin çiçeğinin renkleri, gelin tacının modeli, damadın yaka çiçeği, düğün dansı, misafirlerin oturma düzeni şunlar bunlar hepsi ufacık bir virüse boyun eğmiş; o bir sürü önemli sandığımız detaylar uçup gitmişti. Nikah salonundan çıktık ve tesadüfen açık gördüğümüz fotoğrafçıda N95 maskelerimizle fotoğraflarımızı çektirdik. Bu sırada bile en yüksek risk grubu olan iki diş hekimi olarak içimizde hep bir soru işareti vardı."
Gelecekte bu günler hakkında çocuklarına neler anlatacaklarını sorduğumuzda çiftin yanıtı, hayattan kısa sürede süzülmüş bir ders niteliğinde: "Gün gelip onların evleneceği günleri görürsek bir pandemi daha olmasın diye dua edeceğiz ve olmazsa eğer o küçük detayların ne kadar yersiz olduğunu; aslında önemli olanın sevgi ve sağlıkla birlikte olmak olduğunu onlar anlayana kadar onlara anlatacağız."