Orhan Gencebay'a, bizim de ezelden beri katıldığımız tabirle 'gönül adamı' derler ya… Doğrudur. Biz bir de buna 'fikir adamı' olduğunu da ekleyelim. Çünkü kendisi hayattan süzdüklerini dile getiren pek çok ozan gibi, gönlündekini fikrine, fikrindekini gönlüne danışıp söze başlayanlardandır. Hayat Orhan Baba müziğini ve felsefesini doğrulayalı yıllar oluyor! Ezberci sosyologların "kırdan kente göçün müziği" tespiti de yıllar önce yanlış hesaplar ardiyesine şutlandı!
Yıllardır müziğiyle, sözleriyle hayatı en derininden okuyan, "Hor görme garibi/Kim bilir ne derdi vardır/O garip halinde ne sırlar gizli" diyen Gencebay'ı; aslında hepimizin dünyadaki garipliğimizi ve acziyetimizi virüs zoruyla da olsa kabul ettiğimiz bu günleri konuşmak üzere aradık… Paranın, pulun, şöhret ve kariyer savaşlarının anlamını yitirdiği, insan olmanın ve kalmanın paha biçilmez olduğunu idrak ederek evlerimize kapandığımız günlerin, kendisine neler düşündürdüğünü sorduk. Ortaya koronavirüs salgınıyla başlayan, hayatın en derin sularına doğru yol alan, tasavvuftan müziğe, hayattan ölüme uzanan evladiyelik bir söyleşi çıktı.
- Nasılsınız Orhan Bey? Nasıl geçiyor günleriniz içinde olduğumuz bu zorlu zamanlarda?
- Sevim Hanım ile evdeyiz. Bir kedimiz var, adı Mavi. Harika bir şey… Bir yardımcımız da var bizimle evde. Gayet iyiyiz çok şükür. 15-20 günden beri evden çıkmıyoruz. Ne yapalım, bu da böyle olacakmış. Olması gereken buymuş. Daha fazla da kalınması gerekirse kalırız. Madem ki, aklımız bize bunu söylettiriyor ve yapmamızı istiyorsa o zaman bunu yapmamız lazım.
- Evde nasıl geçiyor hayat?
- Okuyoruz, konuşuyoruz. Ben beste çalışıyorum. Nota yazıyorum. Bu arada tabii evimizin dışında da bazı işlerimiz var. Onları da telefonla halletmeye çalışıyoruz. Ailemizle, sülalemizle görüşüyoruz şükürler olsun. Olması gereken oluyor.
-Bu dönem yeni eserler çıkıyor mu?
- Şu anda üç-dört tane çalıştığım beste var. Hatta ikisini tamamladım diyebilirim. Yani ilhamımız da var evelallah. Bir de bir Samsunspor marşı üzerine çalışıyorum.
- Nasıl sözler çıkıyor bu dönemde? Örnek verebilir misiniz bize hediye kabilinden…
- Mesela bak şu var: "Sabret dostum sabret/Sabrın sonu selamet/Dertler biter bir gün ama sende keramet/Ben de bir aşk vurgunuyum/Dert yorgunuyum/ Hayat böyle/Ne isyan et ne şikayet/ Hayat böyle sabret dostum etme şikayet/Çok sevdiysen, sevildiysen/Bu can benim değil deyip ona verdiysen/ Otur oturduğun yerde aşkı bulmuşsun/ Sen Allah'ın en şanslı kulu olmuşsun."
- Müthiş, çok teşekkürler… Orhan Bey, hepimizin alışık olduğu günlük rutinler ve beklentiler bir anda değişti. Şu an sevdiklerimize sarılamazken eski küçük kederlerimiz dert değilmiş bunu anlayabiliyoruz. Bu dönem kendi iç dünyanızda neler oldu ve neler düşündünüz?
- Ben çok farklı düşünebiliyorum bazı konularda ve bu konuda da öyle. Bu dünya bir gurbet yeridir, herkes umduğunu değil bulduğunu yemeli. Yaşamın master planı yapılamaz. Yaşamın olayları tornadan tesviyeden çıkmış gibi tek model değildir. En büyük gerçek, var olmamız ve yaşadığımızdır. Ayrıca tasavvuf ehli olmaya çalışan biri olduğum için şöyle söyleyeyim: Pirimiz Hz. Mevlana der ki: "Allah ile bir olana ömür de ölüm de hoş gelir." Dolayısıyla biz Yaradan'a biat etmişiz. Onun ilahi adaletini anlamaya ve bilmeye çalışmalıyız. İlahi adalet var olanı anlatan bilgilerin kendisidir. İlahi adalette kötü, çirkin, yalan gibi olumsuz olan hiçbir şey yoktur çünkü kâinatı yaratan Allah her şeyi mükemmel, güzel ve olması gerektiği gibi yaratmıştır. Kötüleştirmek ve çirkinleştirmek biz insanların bencilliği, art niyetliliği ve bilinçsizliğiyle oluşan yanlışlardır.
- İlahi adaletten bahsettiniz. Siz nasıl açıklarsınız bu kavramı?
- Bu kâinatın sistemini daha bilmiyoruz. Astrofizikçiler der ki: "Kainatın yüzde 90'ını hiç bilmiyoruz. Yüzde 10'unu tanımlamaya çalışıyoruz." Dünyamız Allah'ın yarattığı şu kâinatın içerisindeki varlığı ile belki bir toz bile değildir, fakat ilahi adaletin içinde mazhar olması gereken 'var' ile bir anlam kazanabilecektir. Ve her zaman söylediğim gibi "Hepimiz tanrıdan bir parça değil miyiz" kabulünü o zaman kazanacaktır. Ben astrofizik, tasavvuf ve müspet bilimle de ilgilenen biri olduğum için Yaradan'a teslim olan biriyim.
ÇİPLER İNSANI ESİR EDECEK
- Bütün bu bilgi ve donanımla, içinde bulunduğumuz duruma nasıl bakıyorsunuz?
- Hayata bu cihetten, bütün bu bilgiyle bakan biri dünyanın şu ahvaline güler, üzülerek güler! Çünkü şu anda dünyayı ele geçirmeye çalışan birtakım art niyetliler, birtakım proje sahipleri olabilir.
- Kimler dünyayı ele geçirmek istiyor, açar mısınız biraz?
- Örneğin çiplerden bahsediliyor. İnsanları sağlık bahanesiyle, izlemek için korkutarak çipleri yükleyecekler. Çip yüklenmesi demek insanoğlunun esir olması demek. Amerika'da, İsveç'te ve Çin'de çip kullanılıyor kısmen. Önümüzdeki zamanda insanları tekdüze bir hale getirmeye çalışarak dünyayı ele geçirme planı yapan güçler vardır. Bu konuda muhtelif senaryolar var. Bunları duyuyorsunuzdur ancak belirttiğim gibi dünya kâinatın içerisinde bir toz bile değil. Ben bunlara baktığımda gülüyorum. Yaradan'a bir gün ulaşacağız, böyle bir yapımız var. Biz insanoğlu bilmemiz gerekeni bilmeye çalışıyoruz ama kâinatın yüzde 90'ını bilmeyen aramızdaki art niyetliler dünyayı bozuyor.
- İnşallah bu salgını atlattığımızda nasıl yaşamalıyız?
- İyiyi, doğruyu, güzeli ve bilgiyi yakalamaya çalışmalıyız. 'Var'ı anlamaya çalışmalıyız. 'Var'ı oluşturan Yaradan'dır. Bu güzellikleri bir kenara bırakarak bencilliklerimizle başkalarının önüne geçerek ve üstüne basarak kendimizi daha iyi bir yere getiremeyiz. Ayrıca, Einstein'ın dediği gibi: "Kader hak edilendir." Bir yerde yanlış yaptıysan onun bedelini mutlaka ödeyeceksin. Kesinlikle, ilahi adaletin pratiklerinden birisi de budur. Yanlış yapan kişi onun bedelini o sistemin içerisinde gerektiği gibi öder. Sevgi, saygı, hoşgörü, empati, estetik, adalet ve inanç… İnanç derken Yaradan'a. Bu değerlere sahip olursak biz her zaman kendimizle barışık oluruz. Aklımızla gönlümüzü kavga ettirmeyelim. Aklımızla gönlümüz barışık olsun, vicdan da onu denetlesin.
- Orhan Baba adını verdiğiniz, yol arkadaşınız, sırdaşınız bağlamanız evde mi?
- Yok, o ofiste. Ama evde de 52 yıldır benimle olan, evden çıkarmadığım, göz nurum bir bağlamam var. Onunla çalışırım hep evde. O da benim sırdaşım. Hani şimdi çok doğru bir karar ve sağlık tedbiri olarak sosyal mesafe deniyor ya… Ben hayatım boyunca bağlamama sosyal mesafe koymadım, koymam. (Gülüyor) Bu dönem sağlığımız için her şeye, herkese sosyal mesafe, ama sazıma değil!
SABRIM KABUL ETMEMDEN GELİR
- Bu dönemde salgın öncesi hayatınıza ilişkin özlediğiniz neler var?
- Benim sabırlı oluşum kabul etmekten gelir. Kabul edilmemesi gerekenleri kabul etmekten değil. Olması gereken neyse, akıl ve mantığım onun yaşanması gerekiyor diyorsa ben ona saygı duyarım. Şu anda öyle bir ortamdayız. Yani benim şu anda özendiğim ve özlediğim bir şey yok. Ben gerekenleri yapıyorum. Düşünüyorum ve çalışıyorum. Demek ki bu da böyleymiş diyorum. Allah büyük dertler vermesin, acılar çektirmesin. Ama acı da bir gerçek. Güzellikleri bir kenara bırakarak bencilliklerimizle başkalarının önüne geçerek ve üstüne basarak kendimizi daha iyi bir yere getiremeyiz. Einstein'ın dediği gibi: "Kader hak edilendir."
GÖRÜŞ FARKLILIKLARIMIZ BİRLİKTELİĞİMİZİ BOZAMAZ
- Bir taraftan da hükümetimiz ciddi tedbirler aldı. Üç maaş garantilendi insanlar işten çıkarılmasın diye. Borçlar ötelendi… Ve daha pek çok şey… Bir de Cumhurbaşkanımız Biz Bize Yeteriz Türkiyem kampanyası başlattı… Siz neler düşünüyorsunuz bu konuda?
- Bana göre bu çok yerinde bir kampanya. Çünkü biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bir bütünüz. Hep beraber sahip çıkacağız değerlerimize. Bunu yaptığımız zaman her şey daha temiz olur, güçlü oluruz ve her şey çok daha iyi olur. Bu bir çağrıdır. Burada artık ne siyaset vardır ne de başka bir şey. Görüş farklılıkları olabilir ama bu birliktelik görüş farklılıklarına yenilemez. Çünkü bu durum farklı görüşlerden daha üstün. Üstelik IMF'ye 86 ülke müracaat etmiş. Biz etmedik… Biz ki IMF'yi bir süre önce bıraktık. Bu harika bir şey. Bizim ayrıca petrol gibi bir dayanağımız da yok. Türkiye'nin kazanımları çoktur. Türkiye'nin makro verileri çok iyidir ve bu bir gerçek. Doğu'dan Batı'ya giden ne varsa bizden geçer. Bu bizim doğal bir kazanımımızdır.