Osmanlı İmparatorluğu, 1. Dünya Savaşı'na girip 3 Ağustos 1914'te seferberlik ilan ettiğinde, İdlibli Mustafa da vatanı için savaşmak adına birçok akranı gibi askere yazıldı. 26 yaşındaydı ve Halep'te bulunan, 6. Kolordu'ya bağlı 77. Alay'ın neferlerinden biri oldu. 77. Alay, Halep ve çevresinden yapılan asker alımlarıyla 21 Ağustos itibariyle 47 subay ve 2 bin 347 er ve erbaşlık bir alay haline geldi. Mustafa'nın da aralarında bulunduğu alay, gelen emir üzerine 28 Ağustos 1914'te İstanbul'a gitmek için Halep'ten yola çıktı. 16 gün sürdü yolculuk. Mustafa ve kimi Halepli kimi Bablı kimi Şamlı kimi de kendi gibi İdlibli arkadaşları 13 Eylül'de, belki de hayatlarında hiç görmedikleri imparatorluğun başkenti İstanbul'a geldiler ve Haydarpaşa Tren Garı'na ayak bastılar. İstanbul Boğazı'nı gördüler...
İstanbul'da 77. Alay, 2. Ordu'ya bağlandı. Hemen er eğitimlerine başlandı. Sonra Trakya ikmal merkezinden gelen yaklaşık bin civarında asker de bu alaya katıldı. 1 Kasım itibarıyla artık 64 subay ve 3 bin 179 er ve erbaştan oluşan bir alaydı 77. Alay. O günlerde İtilaf Devletleri'nin Çanakkale'ye saldırma ihtimalinin yüksek olduğu biliniyordu. Osmanlı ordusu hazırlıkları hızlandırmıştı. 77. Alay da İstanbul'dan Gelibolu'ya gönderildi ve 57. Alay ve 72. Alay'la birlikte yeni kurulan 19. Fırka'yı (Tümen) oluşturacaktı. Tarihler 23 Şubat 1915'i gösteriyordu, 77. Alay Gelibolu'ya geldi. Alayın 2. Tabur'unda görevli olan İdlibli Mustafa, İstanbul'dan sonra Çanakkale Boğazı'nı gördü. Henüz kimse bilmiyordu ama o boğaz bir devrin bittiği yer olacaktı...
CEPHEYE GİTMEK İÇİN DİLEKÇE
Selanikli Mustafa, 11 Ocak 1905'te Erkan-ı Harbiye Mektebi'nden kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun olduktan sonra artık Osmanlı Ordusu'nun bir neferiydi. Adı da artık Mustafa Kemal'di. 1911'de gittiği Trablusgarp Savaşı'nda Binbaşı olmuştu. Trablusgarp sonrası 1913'te, Sofya Askeri Ateşeliği'ne atandı. 1 Mart 1914'te yarbaylığa terfi etti. Bu görevi biter bitmez 1. Dünya Savaşı'na giren ülkesi adına ön cephede savaşmak için orduya dilekçe verdi. 20 Ocak 1915'te 3. Kolordu emrinde kurulacak olan 19. Fırka Komutanlığı'na atandı. Selanikli Mustafa artık İdlibli Mustafa'nın komutanıydı. 77. Alay, Halep bölgesinden geldiği için erat arasında Halepli, Şamlı, Bablı ve Mustafa gibi İdlibli askerler de vardı. Mustafa Kemal, verdiği dilekçede 19. Tümen'e mümkünse 77. Alay yerine daha hazır olan başka bir alayın bağlanmasını istedi. Ama komutanları o koşullarda bunun mümkün olmadığını söyleyip isteğini reddetti. O da 77. Alay'la yoluna devam etti. Askerlerinin eğitimine hız verdi. 19 Şubat'ta İtilaf Devletleri'nin dev gibi gemileri göründü Çanakkale açıklarında. Boğazı sağlı sollu bombalayarak Çanakkale Deniz Savaşı'nı başlattılar.
18 Mart'a kadar sürdü savaş. Lakin Çanakkale'yi geçemediler. Kimi namlı gemileri batmış kimi de ağır hasar almış şekilde İtilaf Devletleri geri çekildi. Çanakkale Deniz Savaşı'nı kaybeden İtilaf Devletleri'nin artık Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarması bekleniyordu. Ama çıkarmanın nereden yapılacağı bir türlü tahmin edilemiyordu. 19. Tümen Komutanı Selanikli Mustafa Kemal'e göre çıkarma yarımadanın güneyine yapılacaktı. Öyle de oldu. Gelibolu Yarımadası'nda 24 Nisan sabah saat 04.00'te top atışları duyulmaya başlandı. Çıkarma başlamıştı. Cephede yedek kuvvet olarak konumlandırılan 19. Tümen'in komutanı Selanikli Mustafa Kemal, emrindeki alaylara şu emri geçti: "Düşmanın Arıburnu ile Kabatepe arasında birçok harp gemisi ve nakliye vasıtası yanaştırmakla çıkarma teşebbüsüne başladığı ve şimdi Arıburnu'na az sayıda asker çıkardığı haber alındı. Malumat için tebliğ olunur."
SAVAŞIN İLK GÜNÜ ŞEHİT OLDU
Çıkarma başlamıştı 57. Alay düşmanı karşılayıp direnmeye başlamıştı. 77. Alay 2. Tabur'da görevli olan İdlibli Mustafa ve arkadaşları artık Selanikli Mustafa Kemal'in emirlerini beklemeye başladı. O emir sonunda geldi ve 77. Alay öğleden sonra düşmanla mücadele etmeye başladı. 77. Alay'ın, 1. Tabur'u ile Kanlısırt, İdlibli Mustafa'nın bağlı olduğu 2. Tabur ise Albayrak Sırtları arasındaki hatta ulaştıklarında saat 18.30 olmuştu. Düşman saldırıları karşısında ilk etapta şoka girmiş olsalar, motivasyonlarını kaybetseler de sonradan toparlandılar. Fakat çok kayıp verdiler. Birçok Mehmetçik şehit oldu. Onlardan biri de İdlibli Mustafa'ydı. 26 yaşında İdlib'de askere yazılmış 27 yaşında Çanakkale'de, Kara Savaşları'nın ilk günü şehit olmuştu.
Ondan geriye ne bir fotoğraf ne de arkasında bıraktığı bir mektup kaldı. Kayıtlara "Abdülkadir oğlu er Mustafa. Doğum tarihi 1888. Ölüm tarihi 24 Nisan 1915. 6. Kolordu, 77. Alay 2. Tabur'da görevli" bilgileri geçti. Arkadaşlarıyla birlikte Karayörük Deresi'ndeki toplu mezara gömüldü. 77. Alay, savaş boyunca hep ön cephede savaştı. Mustafa gibi İdlib'den gelen onlarca asker vatan savunması uğruna şehit oldu. Selanikli Mustafa Kemal, Çanakkale'de düşmana cepheyi dar etti. Çanakkale geçilemedi. İtilaf Devletleri 20 Aralık 1915'te geri çekildiklerinde o tarih sahnesine bir umut olarak çıkmış Mustafa Kemal Paşa olmuştu.
SÜNGÜYLE ÇİZİLEN SINIR
Çanakkale Cephesi sonrasında Mustafa Kemal Paşa, Suriye cephesine komutan olarak atandı. 1. Dünya Savaşı'nın son günleriydi. Suriye Cephesi darmadağındı. Dağılmış olan orduyu toparladı. Halep civarına çekildi. İdlib ve Halep'in kuzeyinde bir savunma hattı oluşturdu. Mondros Ateşkesi'ne sayılı günler kala Katma Muhaberesi'nde Çanakkale'de olduğu gibi İngilizleri ve onların destekçisi işbirlikçi Arapları yenilgiye uğrattı. Yıllar sonra Falih Rıfkı Atay'a "İşte orada bu zafer neticesi bir hat tespit edip sınır çizdim ve kuvvetlerime, düşman bu hattın ilerisine geçmeyecektir diye emir verdim. Nitekim geçemediler. Gerek Erzurum Kongresi gerek Sivas Kongresi'nde Türkiye'nin milli sınırlarını tespit hususunda ben 'Türk süngülerinin işaret ettiği bu hattı' esas kabul ettim" diyecekti. Çizilen o sınırlar uğruna daha sonra bir millet Kurtuluş Savaşı verecekti. Artık Selanikli Mustafa Kemal Paşa, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa olarak bu bağımsızlık savaşının lideriydi. Ne Mondros'u ne Serv'i kabul etti. Savaşa savaşa, parçalanan bir imparatorluğun topraklarını işgal edenleri bir bir yendi. Bağımsız yeni bir ülke kurdu: Türkiye Cumhuriyeti... Artık onun adı Atatürk'tü. Kurduğu bu ülkeyi gençlere emanet etti.
Ölmeden önce Türk süngüsü ile çizilen sınır içinde kalan Hatay'ın anavatana katılması için uğraştı. O göremedi ama Hayat 1939'da yeni ülkenin sınırlarına dahil oldu. Yıllar geçti, Selanikli Mustafa Kemal Atatürk'ün bu yeni ülkeyi emanet ettiği gençlerden Mustafa Bayrakdar, Hatay'da 1991'de doğdu. Hataylı Mustafa, 2005'te Erol Bilecik Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi'ne başladı. Sonra Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi'nde Coğrafya Bölümü'nde okudu. Çevresindeki herkesin çok sevdiği biriydi Mustafa, güler yüzlüydü, yardımseverdi. Çocukları çok severdi. Bir de Fenerbahçeli'ydi. 2011'de üniversiteye başladığı yıl gelen şehit haberleri karşısında yüreği yandı: Facebook hesabından "Selam olsun tüm Mehmetçiklerimize. Vatanı vatan yapan sizlersiniz. Çünkü uğruna şehit olunmayan vatan vatan değildir. Selam olsun sizlere çok teşekkür ederiz. Bizim hakkımız varsa helal olsun sizler de bize hakkınızı helal edin" diye yazdı.
Aradan yıllar geçti, bir karar verdi. Türk ordusunun bir neferi olmak istiyordu. Kararını hayata geçirdi. Hataylı Mustafa, artık Teğmen Mustafa Bayrakdar'dı. Çanakkale Savaşları'nda 105 yıl önce şehit olan İdlibli Mustafa'nın memleketine, yaklaşık bir asır sonra, Teğmen Mustafa olarak ayak bastı. 27 Şubat'ta 35 arkadaşıyla birlikte rejim güçleri tarafından yapılan saldırı sonucu şehit oldu.
İdlibli Mustafa'dan sadece iki yaş büyüktü. Sosyal medyasındaki son paylaşımlarından biri Arif Nihat Asya'nın Bayrak şiiriydi. Şiirde "Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı/Barışın güvercini, savaşın kartalı/ Yüksek yerlerde açan çiçeğim/ Senin altında doğdum/Senin altında öleceğim" yazıyordu. Bu şiir ve gülümseyen fotoğrafları kaldı yadigar bize... Üç Mustafa'nın öyküsüdür bu... Bir asır önce İdlib'de başlayan, Çanakkale'yi Hatay'ı mesken tutan ve 105 yıl sonra İdlib'de biten hikayenin kahramanları Üç Mustafa'nın...
ÖN CEPHEDE SAVAŞTILAR VE ÇOĞU ŞEHİT DÜŞTÜ
Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Barış Borlat Çanakkale'de İdlib'den gelip şehit olan 129 asker olduğunu söylüyor. O bölgeden gelenlerin sayısının ise çok daha fazla olduğunu anlatıyor. Borlat "Suriye ve İdlib'ten gelen askerlerin neredeyse çok büyük çoğunluğu 77. Alay'da görev yaptı. Bu alay muharebenin ilk gününde, bir olumsuzluk yaşasa da savaş boyunca özellikle Arıburnu altında ön siperlerin içerisinde görev yaptı" diyor. 77. Alay'ın cephenin sol kanadında bulunduğunu belirten Borlat "77. Alay'ın Çanakkale Cephesi'ndeki görev yerleri de daha çok Kanlı Sırt ve Kırmızı Sırt altında ve onun biraz daha altındaki Albayrak Sırtı bölgesindeydi. Burası özellikle Mustafa Kemal'in bahsettiği taraflar arasındaki mesafenin sekiz metreye kadar düştüğü, aslında muharebenin en kanlı geçtiği yerlerden birisiydi. Suriye ve İdlib'den gelenlerin birçoğu da burada şehit düştü" diyor.
ÇANAKKALE'DEN SONRA SURİYE, IRAK VE FİLİSTİN'E GİTTİLER
Çanakkale Savaşları'nda Osmanlı bayrağı altındaki her yerden askerler savaşa katıldı. Birçoğu şehit oldu. Geri kalanlar da İtilaf Devletleri Çanakkale'yi geçemeyip geri çekildikten sonra başka cephelerde savaşmaya devam etti. Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere Kurtuluş Savaşı'nı verecek pek çok asker subay, Kafkas, Suriye, Irak, Sina, Filistin'de savaştı. Kimi esir düştü kimi şehit oldu. Hasan Remzi, Abidin Ege, Hüseyin Fehmi Genişol, Münim Mustafa, er Emin Çöl günlük tutanlar arasındaydı. O günlükler kitap olarak basıldı.
SURİYE COĞRAFYASIYLA TARİHSEL BAĞLARIMIZ HİÇ KOPMADI
Dr. Barış Borlat "Suriye coğrafyasıyla bizim tarihsel, kültürel ve sosyolojik bağımız her zaman vardı. Bu bağ hiç kopmadı, kopması da mümkün değil" diyor. Bugün Suriye meselesine bakılırken bu tarihsel bağları, oluşturulmuş kültürü es geçmenin olanaksız olduğunu anlatıyor: "Osmanlı İmparatorluğu'ndan devralınan kültürel ve sosyolojik miraslar devam edecektir. Yani bu miras yokmuş gibi arkanızı dönme şansınız yok." Türkiye'nin, sınırında yaşanan bir savaş nedeniyle güvenlik kaygıları olduğunu anlatan Borlat "Bugün sizin sınırınızın güvenliği sınırınızdan başlamıyor. Sınırın ötesinden başlıyor. Bunun için devlet kendi güvenlik kaygısı ve yaklaşımı içerisinde, güvenliğini sağlamak ve güvenliğinin başladığı noktayı kontrol etmek zorunda. Ki zaten öyle yapıyor. O yüzden bizim oradaki varlığımız farklı enstrümanlarla, kimi zaman kültürel kimi zaman ekonomik kimi zaman siyasal kimi zaman da askeri olacak ve bundan sonra devam edecek" diyor.