Savaş, yokluk, yoksulluk ve çatışmalar yüzünden evinden kopmak zorunda kalan göçmenler zorlu yolları katederek kendilerine sığınacak yer arıyorlar. Türkiye'nin sınır kapılarını Avrupa'ya gitmek isteyen mültecilere açmasıyla, binlerce mülteci Pazarkule Sınır Kapısı'na yöneldi. Ancak Yunanistan'ın insanlık dışı muamelesi ile karşılaştı. Günlerdir umutla bekleyen mültecilerin içinde çok sayıda da çocuk bulunuyor. Daha hayatlarının başında savaşla, açlıkla, uzun yollarla, soğukla ve daha nice acılarla tanışan bu çocukların hayal ettikleri tek şey aslında sıcak bir yuva. Bu da dünyadaki her çocuk gibi onların da temel hakkı.
Almanya geçtiğimiz hafta yaptığı açıklama ile Yunanistan'daki mülteci kamplarında özellikle korunmaya muhtaç, kimsesiz çocukların yaklaşık bin 500'ünü ülkeye kabul etme kararı aldığını belirtti. İlk başta sevindirici bir haber gibi görünse de, Avrupa'da 96 bin mülteci çocuğun hâlâ kayıp olduğunu hepimiz biliyoruz. Henüz o çocuklara ne olduğu konusunda hiç bir açıklama yapılmadı. Mülteci çocuklar üzerinden yürütülen politikayı ve kamplarda sayısız insanlık suçuna tanıklık ederek bekleyen çocukların durumunu AK Parti İstanbul Milletvekili- Uluslararası Göç ve Mülteci Derneği (IMRA) Başkanı Doç. Dr. E. Sare Aydın ve Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı, IMRA YK Üyesi Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel ile konuştuk.
Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel / Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı - IMRA YK Üyesi
İNSAN TACİRLERİNİN ELİNE DÜŞÜYORLAR
- Almanya geçtiğimiz hafta Türkiye-Yunanistan sınırında bulunan reşit olmayan mültecilerin bir kısmını alacağını söyledi. Bu açıklamayı nasıl okumalıyız?
- Reşit olmayan mülteci çocukların bir kısmının kabul edileceğinin açıklanmasından benim anladığım, vasisi olmayan çocukların, yani yanında anne babası veya başka bir kişinin sorumluluğunda olmayanların alınabileceği. Vicdani bir durumdan bahsedeceksek, öncelikle vasisi olsun olmasın bütün çocukların güvenli bir biçimde mülteci başvurusu yapmasına imkan verilmesi gerekir. Çocuklar başta olmak üzere, zaten ülkesinden hayati tehlikeler yüzünden kopmuş olan insanların, mültecilik prosedürlerine ulaşması ve süreçlerin daha hızlı ve olumlu biçimde cevaplanması önemlidir. Yanında ailesi olan çocukların da aileleriyle birlikte başvurularının alınması gerekir. Çocuğun tek başına kabul edilmesi, tamamına yakını Müslüman ülkelerden gelen bu çocukların Almanya'ya ulaştıktan sonra kendi din ve kültürlerinden uzak bir biçimde yetiştirilmesi riski taşıyor.
- Geçmişte Avrupa'da zaten 96 bin mülteci çocuk kaybolmuştu. Onlara neler olduğu muamma! Bu çocukların akıbeti ile ilgili neler söyleyebiliriz?
- Eurostat verilerine göre, 2017 yılında AB ülkelerine gelen mülteciler içinde 30 binin üzerinde 18 yaşından küçük refakatsiz çocuk olduğu rapor edilmişti. Bu çocukların bir bölümünü ülkelerindeki savaşlar ve çatışmalar yüzünden kaçmak zorunda kalanlarla; istikrarsızlık, yokluk ve yoksulluk nedeniyle memleketlerinden çıkan ve geride kalan ailelerine çalışıp para göndermek isteyenler oluşmaktadır. Türkiye'ye çalışmak üzere gelen Afganların 14-15 yaşından itibaren gurbete çıktıklarına şahit oluyoruz. Reşit olmaya yakın olan bu çocuklar, ilk kayıtları alındıktan sonra enformel sektörlerde çalışmak üzere farklı ülkelere dağılabilmekte, bazıları ise Avrupa ülkelerindeki aile ve akrabalarının yanına gitmektedir. Bunların bir iki yıl içinde reşit oldukları, yani artık 'çocuk' olarak nitelendirilemeyeceği de gözden kaçırılmamalı. İnsan ticareti ve göçmen kaçakçılığı dünya çapında milyarlarca dolarlık çok büyük bir sektör. Bu sektörde her ülkeden şebekeler bulunmakta, göçmen kaçakçıları zaman zaman insan ticareti işine de dahil olabilmektedir. İnsan ticaretindeki en kırılgan grupları refakatsiz mülteci çocuklar oluşturmaktadır. İnsan ticareti mağdurlarının ve özellikle refakatsiz mülteci çocukların zorla fuhuş sektörüne itildiği, uyuşturucu kaçakçılığında kullanıldığı, dahası organ mafyasının eline düştüğü bilinmektedir.
- İnsanlık dışı muameleler de söz konusu. En son Yunan askerleri mültecileri önce soyup sonra dayak atarak tekrar Türkiye'ye göndermişlerdi. Ancak gerek Avrupa medyası gerekse siyasiler sus pus... Bu ikiyüzlülüğü nasıl değerlendiriyorsunuz? Avrupa'nın bu tutumu insanlık tarihine nasıl geçecek?
- AB Yunanistan'ı Avrupa'nın Herkül'ü olarak görüyor. Avrupa'yı mültecilerin istilasından kurtaran bir kahraman gibi lanse ediyorlar. Yunanistan'ın mültecileri durdurmak adına yaptığı insanlık dışı muameleleri bile maalesef bir çok ülke görmezden geliyor. Siyasiler yaptıkları açıklamalarla Yunanistan'ı cesaretlendirmekte, ekonomik yardımlarla adeta ödüllendirmektedir. Yunanistan'ın ve dolayısıyla AB'nin bu olaylar karşısındaki tutumu yüzkarası olarak görülmeli. Hayatta kalabilmek için ülkesini terk etmiş ve AB ülkelerinden sığınma talep eden insanlara Ortaçağ Avrupası'ndaki gibi muamele yapılması hiçbir ahlaki ve hukuki anlayışa sığmaz. Yunanistan'a geçen mültecilerin işkence ve tecavüz edilerek geri itilmesi hiçbir surette kabul edilemez. New York Times'da geçtiğimiz günlerde çıkan bir habere göre, Yunanistan'ın binlerce mülteciyi uluslararası hukuka aykırı bir şekilde iletişim ve yargı sürecinin olmadığı gizli bir yerde toplayıp peyderpey Türkiye'ye deport ettiği iddia edilmişti. Sınır köylerine giden insan hakları savunucuları da soyulan, dövülen, işkence ve tecavüz edilen kişilerin Türkiye'ye geri itildiklerini rapor ediyorlar. Bütün bunlar karşısında AB ve diğer uluslararası kurumlar sessiz kalıyor. Bazı küçük itirazlar ve çatlak sesler çıksa da genel olarak Yunanistan'ın gayri insani politikasına bir onay olduğunu söyleyebiliriz.
TÜRKİYE'NİN ALKIŞLANACAK POLİTİKASINI KÜÇÜLTMEYE ÇALIŞIYORLAR
- AB'nin sığınmacılar için bir plan açıklamasını bekliyor musunuz? Yoksa kör, sağır ve dilsiz olmaya devam mı edecekler?
- AB'nin bu durumda yeni bir mülteci kabul planı açıklaması bir zorunluluk tabii ki. Ancak bugüne kadar verdikleri sözleri tutmadıkları için, yeni planlarının da inandırıcılığı olmayacak. AB, 2016'nın mart ayında Türkiye ile imzaladığı mülteci geri kabul anlaşmasındaki vaatlerinin ne kadarını yerine getirdi? Türkiye'de Suriyeliler haricinde son beş yıl içinde bir milyon 250 bin düzensiz göçmen yakalandı. Bunların amacı çoğunlukla Türkiye üzerinden AB ülkelerine geçmek ve mültecilik başvurusu yapmaktı. AB ile varılan mutabakat çerçevesinde, Türkiye'de başka bir ülkeye gitmek üzere mültecilik başvurusu yapılabiliyor.
Türkiye mültecileri başvuruları kabul edilene kadar 'şartlı mülteci' olarak misafir ediyor. Ancak AB ülkeleri bu insanları 5-10 yıl bekletebiliyor. Hatta son yıllarda hiç mülteci kabul etmediler. Çok komik sayıdaki mülteci kotalarını bile doldurmadılar. Türkiye tüm insanlığın onurunu kurtarmak adına milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yaparken, AB ve diğer bazı materyalist kurumlar, bu işi üç-beş milyar euro için yaptığını iddia ederek, Türkiye'nin alkışlanacak politikasını küçültmeye çalışıyorlar. Türkiye'yi AB kalesinin bekçisi, sınır muhafızı gibi görmek istiyorlar. Bu kabul edilemez. Dolayısıyla planın açıklanması değil, uygulanması önemli.
Doç. Dr. E. Sare Aydın / AK Parti İstanbul Milletvekili- IMRA Başkanı
İnsanlık onuru ayaklar altında
"Yanlarında yetişkin olmayan toplam bin 500 çocuğun Almanya'ya kabul edileceği açıklandı. Yunan adalarındaki insanlık dışı durum, ki özellikle Moria kampı, çeşitli araştırmalara konu olmuş durumda. Bu kamplarda mülteciler, insanlık onuruna yakışmayan şekilde tutuluyorlar. Bu kamplardan ve koşullardan çocukların kurtarılması elbette ki çocuklar açısından önemli bir gelişme. Bu çocuklar, savaştan ve zulümden kaçan, yanlarında herhangi bir akrabaları olmayan, yakınlarını gözleri önünde kaybeden tüm bunlardan dolayı da travma sonrası stres bozukluğu yaşamaya meyilli çocuklar. Bu bin 500 çocuktan birinin bile yaşam koşulları iyileşse, hepimizin sevinmesi gerekir. Fakat Türkiye-Yunanistan sınırında insanlık krizi yaşanırken, Almanya'nın yaptığı bu çıkışı samimi bulmak imkansız.
Yüzlerce çocuk Sahra Çölü'nü geçerken yahut Akdeniz'de botlarının batması sonucu hayatlarını kaybederken, mülteci çocukların yaşadıkları sıkıntıların görmezden gelinmesi; buna mukabil bin 500 mülteci çocuğun Almanya'ya kabul edilmesi ancak ve ancak yaşanan insan hakları ihlallerinin üstünün örtülmesi anlamına geliyor. Aylan bebek hâlâ hiçbirimizin zihninden çıkmış değil. Bu noktada Almanya'ya başta olmak üzere Avrupa'ya iki soru sormak gerekiyor. 1- Mülteci kamplarındaki çocukları şimdi mi hatırladınız? 2- Şu an zulmü reva gördüğünüz diğer çocuklar ve mülteciler için ne yapmayı planlıyorsunuz?"