Yılların sanatçısı Özdemir Erdoğan. Hepimiz onun şarkılarıyla büyüdük desek, klasik bir cümle kurmuş sayılmaz, gerçeği söylemiş oluruz. Hatırlasanıza; Bana Ellerini Ver, Baharda Kuşlar Gibi, İkinci Bahar, Yıldızların Altında, Gurbet, Sevdim Seni Bir kere ve daha niceleri... Eminim hepsini hatırladınız ve mırıldanmaya başladınız bile... Özdemir Erdoğan'ın Aşk adlı yeni bir şarkı yaptığını duyunca hemen kapısını çaldım. Çünkü, "Aşk, yılların birikiminden sonra süzgeçten geçenlerin sonucunda oluşan bir şarkı. İçerisinde her şey var. Hayatın özeti gibi bir şey" demişti ve ben de 80 yıllık hayatında bize anlatacağı çok şey olduğuna emindim. Türk müziğinin efsane ismi ile karşılıklı oturduk ve zaman tünelinden geçer gibi sohbet ettik. Aşkı da anlattı, evliliği de... Siyasetten de bahsetti, gençlerden de... Yeni nesli ise uyarıyor: "Türkiye'de 50'lerden beri kültür sanat alanına yerleşmiş bir ahtapot var. Kültürel FETÖ bunlar. Aleyna Tilki'yi de rol model yapmak istiyorlar gençlere. Onun gibi olursanız para kazanırsınız mesajı var."
- Son şarkınız Aşk, 'Biri bana sorsa şu dünyada neler gördün, neler umdun, ne buldun?' diye başlıyor. İşte size tam da bu soruyu soruyorum...
- Sizin geleceğe dair planlarınız olabilir ama en büyük plan yukarda. Siz sadece proje yapabilirsiniz. Her şey istediğiniz gibi olmayabilir ama değişmeyen bir şey var. O da birlik olmak. Siz size hiç benzemeyen bir insanla da birlik olabilirsiniz. Birlik olmak karşınızdakini olduğu gibi kabul etmek. Bu şarkının asıl söylemek istediği şey, dünyada mutlu olmanın tek bir yolu var, karşısındakini olduğu gibi kabul edeceksin, değiştirmeye kalkmayacaksın, olduğu gibi seveceksin.
- İlişkilerdeki kilit nokta burası galiba, olduğu gibi kabul edebilmek...
- Evlilikte yüzde yüz özgür değilsiniz. Sorumluluklar var. Ya özgürce kendi başınıza yaşayacaksınız, ya da sarfınazar edeceksiniz bazı şeylerden. Yani karşınızdakine anlayış göstereceksiniz, bazı zevklerinizden vazgeçeceksiniz, hastalıkta sağlıkta birbirinize bakacaksınız. Evlilik özgürlükten vazgeçme, aşk uğruna birbirine mahkûm olmadır. Ama seve seve yapıyorsunuz.
- Belli bir yaşa geldiniz. Geçmiş muhasebesi yaptığınızda bugünkü aklımla şöyle yapardım dedikleriniz var mı?
- Hayat bir rüya. Bu rüyada iyiler de kötüler de var. Hayatımda hiç pişmanlık duymadım. Zaaflarım var. Bu da sevgiden kaynaklanıyor. Tüm insanları seviyorum. Bu yüzden de tüm kazıklarımı onlardan yiyorum. Bin defa kazık yemişimdir.
- Beş torununuz var, onlarla nasıl geçiyor vakit? Aynı evin içinde kocaman bir aile olarak yaşamak ister miydiniz?
- Hayır, ben insanların kendi özgürlüklerini yaşamaları taraftarıyım. Evlilikte de böyledir. Her dakika yan yana olmanın gereği yok. Ben eşimi severim ama benim de onun da kendi hayatı olmalı. Ömrümüz boyunca yan yana olmaz. Hepimizin özgürlük alanı olmalı.
- Özgür olmak en önemli ilham kaynağınız galiba?
- 12 Eylül 1980'de ihtilal oldu. Paşalar beni, Nida Tüfekçi, Faruk Yener ve Ercüment Berker'i Ankara'ya çağırdı. Bize "Üstatlar biz bundan sonra müzikal anlamda nasıl bir politika izleyelim?" diye sordular. Dört gün kendi aramızda konuştuk. Sonra Paşa bizden bir rapor istedi. Biz de "Empozisyondan kaçının. İnsanları yönetmeyin, koşullandırmayın, olduğu gibi kabul edin" dedik. Paşa güldü. "Dört gün bunu mu konuştunuz?" dedi. Biz hep özgürlükten yana olduk.
- Yurt dışı ve yurt içi müzik sektörünü iyi biliyorsunuz. Sizce bizim dünya çapında bir şarkıcımız var mı?
- Tarkan'ı iki sene evrensel olsun diye kullandılar. "Justin Timberlake, Michael Jackson varken biz napalım bu adamı!" dediler. Aleyna Tilki'yi de rol model yapmak istiyorlar gençlere. Onun gibi olursanız para kazanırsınız mesajı var.
- Kimler rol model yapmak istiyor?
- Kültürel FETÖ bunlar. Batı hayranlığı şırınga eden bir grup var. Ben masonluktan istifa ettikten sonra bir devlet televizyonunun yüksek denetim kurulu başkanı yanıma geldi ve "Ya hemen kızıp istifa ediyorsun. Biz senin daha nerelere getirecektik" dedi. "İşte ben de tam bu yüzden istifa ettim" dedim.
- İstifa ettikten sonra hayatınız çok mu değişti?
- Mason derneğinden istifa ettikten sonra beni görmemeye başladılar. 20 yıldır da görmüyorlar. Boyabat Pirinci adıyla bir türkü albümü yapmıştım. Bir yazı bile yazılmadı, medya görmezden geldi. Çünkü sektör masonların elindeydi. Türkiye'de 50'lerden beri kültür sanat alanına yerleşmiş bir ahtapot var. Bu ahtapot köşe yazarlarını, televizyon programlarının hepsini etki altına almış bir kuruluştu. Son zamanlarda FETÖ'cülerde gördük bunu. Pek çok genç sanatçı var. Bunlardan özel yeteneği olan, alt yapısı da iyi olmayan varsa, öncelikle gece hayatı, uyuşturucularla kandırıyorlar. Eğer kadınsa "Şununla beraber olmazsan çok zor" diyorlar.
- Şu an şarkılarınız yeni neslin de dilinde. Pek çok insanın modası geçmeyen şarkılar listesinde sizin sayısız şarkınız var. Bunu neye bağlıyorsunuz?
- Beni 20 yıldır engellemeye çalıştılar ama sonra internet diye bir şey çıktı ve benim 70'lerdeki şarkılarım bile tekrar hit oldu bu sayede. Para gelmeye başladı. Ben de bu yaştan sonra gelen parayı ne yapayım diye takılıyorum. (Gülüyor) Oğlum da "Torunların var baba" diyor. Ben hiçbir şarkımı para kazanmak için de yapmadım. Hiçbir zamanda mega star olmayı düşlemedim. İyi bir müzisyen olmayı istedim.
- Bir nevi halkın sanatçısı mı oldunuz?
- Türkiye'de bir halk, bir devlet, bir de derin devlet sanatçıları var. Derin devlet sanatçılarına kimse dokunamaz. Bunlara bakarsınız; bir gün takdimcilik, bir gün şarkıcılık yapar. Şarkıcılık olmadı film çekilir, o da olmadı program yaptırılır. O biter yemek programı yaptırılır. Hiç işsiz kalmazlar. Birileri onlara devamlı para kazandırır. Birileri de bizim gibi halk sanatçısıdır, itilir kakılırlar. "Ay türkücü, ay şu, ay bu" diye hor görülürler. Türkü sadece devlet televizyonundaki bazı programlarda oluyor. Sonrada Neşet Ertaş ölür herkes ağıt yakar. "Vay be ne adamdı" denilir.
- Son yıllarda rap'in ciddi bir yükselişi var. Rap söyleyenleri nasıl buluyorsunuz?
- İsyankâr, uyuşturucu kullanan rap şarkıcıları çıktı. Ezhel falan var. Adamın umurunda bile değil. "Röportaj ver" diyorlar "Ne röportajı bizim dinleyicimiz zaten internette var" diyor. Onu bu duruma basın getirdi.
- Geçmişteki şarkıları tekrar yorumlayıp albüm yapanlar oluyor. Bu çalışmaları başarılı buluyor musunuz?
- Pek başarılı bulmuyorum. Çok sade müzik yapıp insanların ciğerini söken bir ozanımız var: Âşık Veysel. Bağlamayı son derece sade bir şekilde çalıyor. Sesi de pek güzel
KONSERLERİMDE ELEKTRİKLER KESİLİYOR
"Masonluktan istifa ettikten sonra Türkiye'deki üç beş basın kuruluşundan başka kimse beni artık görmedi. Konserlerimi iptal ettiren işadamları da oldu. Geçen sene ODTÜ'de Kemal Kurdaş Salonu'nda konser verirken elektrikler kesildi. Bir yönetici gelip dedi ki: '20 yıldır buradayım böyle bir şey daha görmedim.' Ben de çıplak sesle devam ettim konsere. Daha güzel oldu. İzmir'de de arıza çıkardılar konserlerimde. Oğlumun basgitarı şoklandı sahnede. Ben Özal, Demirel devrinde ve yine devlet protokolündeyim. Çünkü benim vatansever olduğumu biliyorlar. KDV kestiririm mutlaka. 'Bunu kesmeden Özdemir Erdoğan gelmez' diyorum. Bizde devlet çok kutsaldır. Devlet için ölen, şehit olanlar var. Uzuvlarını kaybedenler var. Ben bu hizmeti yapmışım çok mudur?"
ARTIK GÜÇLÜ DEVLET OLMA HEVESİMİZ VAR
"Biz de 'Sen de türkücü tipi var' diye dalga geçilen cümleler var. Çünkü empoze edilmiş bir aşağılık duygusu var bizde. Hayatımda bir kez bile Amerikalı bir müzisyenle çalışırken kompleks yaşamadım. Şimdi yerli İHA ve SİHA'lar yapılıyor. Hatta yerli otomobil yaptık. Utanmadan sıkılmadan aşağılık duygusuna kapılmadan yüce bir devlet olma iştiraki var, birileri uğraşıyor. Hayalleri gerçekleştirmeye çalışılıyor. Güçlü devlet olma hevesi var. Bu çok güzel bir şey. Bu millet her şeye layıktır."
BANDO KÜME DÜŞÜRÜR
"Türk milleti sağırlık tehlikesi ile karşı karşıya. Siz TV izliyorsunuz. Belli bir ses düzeyi var. Reklamlar başlayınca ses düzeyi birden bire artıyor. Birileri bu hassasiyetin farkında olmadan kanıksıyor bunu ve duyarlılığı törpüleniyor. Sesler bir süre sonra izleyici için bir şey ifade etmiyor. Ben gece kulüplerine gidemem. Çok gürültülü. İnsan sağlığına aykırı ses düzeyi var. Belli zaman sonra oradakiler bağıra bağıra birbirleriyle iletişim kurmaya çalışıyorlar. Ses daha da yükseliyor. Gelişmiş ülkelerde buna bir ölçü getiriliyor. Yoksa giderek sağır olacağız. Türk milletinin duyarlılığı ile oynuyorlar. Maçlara bando getiriyorlar. Ben böyle saçma bir şey görmedim. Takımları gol yiyor onlar yine Çav Bella'yı çalıyor. Bu insanlara yaratıcılığını kaybettiriyor. Eskişehirspor çalıyor sürekli Çav Bella'yı. Küme düştü. Şimdi Kasımpaşa Spor tehlikede, onlar da bando kullanıyor, onlar da küme düşecek. Brezilyalılar bando ile şarkı çalmaz, sadece ritim çalar. Bundan vazgeçmelerini bir müzikolog olarak tavsiye ediyorum."
Evlilikte yüzde yüz özgür değilsiniz. Sorumluluklar var. Ya özgürce kendi başınıza yaşayacaksınız. Ya da sarfınazar edeceksiniz bazı şeylerden. Evlilik özgürlükten vazgeçme, aşk uğruna birbirine mahkûm olmadır. Ama seve seve yapıyorsunuz.
Fotoğraflar: Hatice Çinar