53 senedir futbol sektörünün içinde. Futbolu hayatın küçük bir simülasyonu gibi düşünürsek, çok şey yaşadı, çok şey gördü. Sokakta top oynayıp futbolcu olan, milli takım kaptanlığı yapan, ardından Türkiye'nin önde gelen kulüplerinde antrenör olan, A Milli Futbol Takımı antrenörü olarak geçmişte büyük başarılara imza atan, bugünse yine aynı görevle başarıya doğru emin adımlarla ilerleyen bir isim Şenol Güneş. Bir süredir, itibar kaybı yaşayan A Milli Futbol Takımı'nı yeniden kendine getiren, yeni bir dönemi başlatan adam olarak tanınıyor. Biz de Şenol Hoca'yla futbolun gölgesi altında hayatı konuşalım dedik ve kapısını çaldık. Güneş yılların tecrübesiyle, bambaşka şeyler anlattı.
- Milli bir görev üstlendiniz. Bu nasıl bir sorumluluk yüklüyor size?
- Bazı sloganları söylemek yerine, uygulamak lazım. Milli takım, bizim milli takımımız. Bize ait olan bir işi temsil ediyorum, bu ülke de bana bu sorumluluğu verdi. Buranın sahibi değilim, ben de milli takım taraftarıyım. Türkiye'ye ait bir bireyim. Burada yapılan şey şu; futbol sevilen bir oyun ve diğer alanlardaki ötekileştirme, kavga anlayışının önüne geçebiliyor. Dünyada da böyle. Sanat ve spor bir ülkenin birleştirici unsurları olmalı, hep buna inandım. Ama maalesef bunun ekonomisi, çekişmeleri, başka davranışlar yüzünden kavga nedeni olabiliyor. Burada herkesi kucaklamak durumundayım. İşime geldiği gibi değil ama. Çok samimi olursan, sevgi saygı gösterirsen vatandaş bunu alıyor. Şu andaki yaptığımız şey bu. Elbette saha sonucunu da gösterip, bu hissi kuvvetlendirmek önemli olan. Takım olmayı, aynı duygu düşünceyi paylaşmayı, birbirini sevmeyi, saymayı, sahiplenmeyi, birlikte yarışa girmeyi sağladığımızda aldığımız sonuç bizi güçlü kılar. Futbol o kadar zengin bir olay ki... Türkiye'de zaman zaman gerginlikler, o gerginlikler sırasındaki kopma ve ayrışmalar oluyor. Sonra aynı insanlar maçta bir araya geliyor, kucaklaşıyor. İnsanların arasında birbirine karşı kin nefret tohumu yok. Sadece ortaklaşacakları fikirler yok. O merakı, ilgiyi, güzelliği sunmamız lazım.
- Milli takımın halkın gözünde yeniden sempati kazanmasını nasıl yorumluyorsunuz?
- Halk şu anda takımı sempatik buluyor, kendi çocuğu, kardeşi gibi görüyor. Bunu yapabilmek için oyun kadar karakter ve davranışların da güçlü olması lazım. Sivri, itici, kendini beğenen, makam sahibi olarak şöhret budalası tipleri istemiyor Türk halkı. Bunların hepsi geçici. Hayatımızın gelip geçici değerlerine sahip çıkarsak, biz olmayız. Bizim asıl değerimiz, içimizdeki, özümüzdeki değerlerdir. Sonradan ilavelerle yaşanmaz. O ilaveler elbette var, şöhret var, para var, makam var ama bunlar hep gelip geçici. Bunlara bir şey katarak yaşaman lazım. Bunu gösterdiğinde vatandaş onu yakalıyor. Bunu yakaladık galiba.... Başında bulunduğum kurumun, toplumun bana ya da oyuncuya, "Sen her şeyi bilirsin, yaparsın" laflarına aldanmamam gerekiyor. Toplum farkında olmadan bana da, oyuncuya da haksızlık yapıyor. Biz mevcut insanı olduğunun dışında bir yere koyuyoruz, beklentimiz karşılanmadığında da yerin dibine sokuyoruz.
- Artık futbol sadece futbol değil sanki...
- Futbol bir oyundu, amatörce bir oyundu. Ne malzemesi, ne parası vardı. Futbolcuya serseri, işi gücü olmayan adam diye bakılıyordu. Şimdi öyle değil. Şimdi değer görüyor, makbul. İyi bir sporcu; yetenekli, karakterli, parası var, yakışıklı diye anılıyor. Buna uygun davranmak önemli. Ekonomi ve zaman değişti, buna göre yaşamak lazım.
- Kolay mı buna uygun yaşamak?
- Bir oyuncu artık bir fabrika gibi. Muhasebecisi, danışmanı, bireysel performans antrenörü, pazarlama uzmanı var. Futbolun sosyolojik, ekonomik ve tarihi tarafı var. Tüm bu saydığım değeri bilmesi gerekir bu işin içindeki adamın. Bunları bilmeden yaşayamazsınız. Düşünün, bir çocuk var; ailesinin evi barkı yok, harçlık kadarına çalışmaya razı, futbol oynadı ve kısa zamanda para kazanmaya başladı. Haddinden fazla para kazandı. 15 yaşındaki bu çocuk bin liralık işe razıyken, 1 milyon lira kazandı. Verdik bu parayı ona, ne yapacak? Yakını para isteyecek, ailesi "Ev al" diyecek, öteki "Borç ver" diyecek... 100 milyon kazandı, ne yapacak? Ticari hayatta bu kadar parası olan adam batıyor. Biz bu çocuklara hem maddi hem de manevi olarak çok büyük değerler veriyoruz, sonra diyoruz ki, "Bunları yöneteceksin!" Bir de, en olmadık konularda bile fikrini soruyoruz. Bizim yanlışımız bu. O çocukta her şeyi görmek istiyoruz. Çünkü o çocuk rol model oluyor. Başarı geldi ya... Piyasada yokken çıktı, her şeyi bilir diyoruz. Olur mu? O da ona aldanıp, şöhretin, paranın havasına girdiğinde pat diye düşüyor.
- Siz yaşı genç olan oyunculara nasıl tavsiyelerde bulunuyorsunuz?
- Annemiz babamız, "Futbol oynayacağız" dediğimizde bize ayakkabı almazdı. Şimdi malzeme de var, imkan da var. Avantajlı, ama bunu nasıl kullanacağını bilmek önemli. Bizim gibi adamların yaptığı, değerlerle bu işi yönetebilmeyi sağlamak. Sadece ben değil, antrenörlerin tümü... Ronaldo'nun 24 çalışanı var. Bakın bu iş artık şirket gibi, medya, iletişim, ekonomi, kişisel gelişim her alanı kapsıyor. Oyuncunun işi çok zor. "Aaaa bu çok şımardı" deniyor. Şımarmadı, çocuk bir şey bilmiyor aslında. Bilen de ortamı kendine göre kullanıyor. Bizim işimizde tıp okuyup doktor olmuyorsun, hukuk okuyup avukat olmuyorsun, sokaktan çıkıp futbolcu oluyorsun, tehlike bu! Bu yavaş yavaş değişiyor neyse ki. Benim dönemimde futbolculuk diye bir meslek yoktu. Ama ben serseri veya ahlaksız değildim. Bunu oynadığım oyuna kattım
HEP KAZANARAK BÜYÜMEDİM BAZEN DE KAYBETTİM
- Bu sektör size nasıl bir hayat felsefesi kazandırdı?
- Bakın bu sektörde 50 seneyi geçtim, kazanılan paradan çok değerler önemli. O zamanlar paraya önem veriyordum, "Ev almam lazım, geçinmem lazım" diyordum. Sonra kazanmaya başlıyorsun, anlıyorsun ki değerler daha önemli. Çünkü kazandım ama çok da para kaybettim, haksızlıklar oldu, yanlışlıklar oldu. Ama şu anda değerim daha fazla para yapıyor. Yıllardır kazandığım parayla bu değeri satın alamazdım! Zengin bir adam gelip, benim bu değerimi satın alamaz. Bazen haksız yere görevden alındım, bazen hak ettiğimden fazla ilgi, sevgi, para verildi. Tüm bunları hayatıma geçirirken hatalarım ve doğrularım oldu. Her hata bana bir güç kazandırdı. Hep kazanarak büyümedim, bazen kaybederek büyüdüm. O gün öyle değerlendiremiyordum süreci, kızıyordum. Ama şimdi iyi ki öyle olmuş diyorum. Sürekli iyi gitseydim eksiklerimi görmeyecektim, şimdiki kadar güçlü olmayacaktım. Eskiden kızdığım insanlara tepki koyarak davranırdım, şimdi başka türlü davranıyorum. Durup dururken sabırlı olmaz insan, tecrübeyle olur. Uçları yaşadığınız bir iş bu. Biri severken, öteki yerin dibine sokuyor. Futbolun çok büyük zenginliği var ama bir o kadar da karmaşası var.
- Futbolcunun bilmesi gereken ne?
- Futbolcu, sahaya çıkarken yönetildiğini bilecek. Saatlerce çalışmak zorunda, evinden, ailesinden ayrı kampta kalmak zorunda, tüm bunlara göğüs germeyi bilmek gerekiyor. Hem hayatımı yaşayacağım, hem eğleneceğimle olmuyor. Kazandığın parayı ticarete yönlendirmek de doğru değil, senin işin o değil, senin işin futbolculuk. Önceliğin futbol. Ev de önemli, oyuncunun huzuru olmadığında o yansıyor. Ne kadar güçlü olursan ol, ne kadar başarılı olursan ol yalnızsın. Tüm kalabalıkların içinde yalnız olduğunu bileceksin ve yalnız kaldığın zaman da kalabalıkta olmanın dengesini kuracaksın. Kendini yönetme sanatı çok önemli. Her sorun çözülebilecek sorundur yeter ki kendini değiştir.
- Peki değişim dediniz. Milli takımın bu hale gelmesi için siz kendinizde neyi değiştirdiniz?
- Ben yine aynıyım. Ben işimi iyi yapmak istiyorum, emek veriyorum, bilgim, cesaretim var. Ekip havası içindeyiz. Bunları yapıp saha sonuçları alıyorum. Benim zaten iyilerim vardı da sonuçları aldım. Başarısız olsam da tatmin oldum, yapmam gerekeni yaptım zaten. Biz de hep sonuca bakılıyor, yanlış.
HEM YAKIŞIKLI HEM DE BAŞARILIYIM
- Kıyafetlerinizle ilgili bazı eleştiriler aldığınız oldu zamanında. Çok şıksınız şu an... Birine danışıyor musunuz?
- Yoo... Hep aynıyım. Oyuncuyken en iyi giyinen de seçiliyordum. Saçlarımız uzundu, favoriler vardı, İspanyol paçalar... Moda benim için içine doğduğu gibi yapmaktır. Kabul gören bir şey olması doğrudur. Benim de kabul görmeyen hiçbir şeyim yoktur. Bana kıyafetle ilgili eleştiri yapanlar, başarılı olamayacağımı söyleyenler başarılı olunca, belki buradan vururuz dediler. - Saha kenarındaki adamın bir karizması olmalı mı? - Karizma şöyle; şekil olarak çok çirkin görünüyorsan işini de iyi yapıyorsan, sempatik de bulabilirler. Niyet meselesidir. Kaldı ki ben de yakışıklıyımdır (gülüyor). Dünya Kupası'nda takım elbise giydim. Eşofman giyenler bile vardı ama başarılı olunca onun üzerinden vurmak isteyenler oldu. Bir de kamplarda 55 gün kaldık ve beş kilo zayıfladım. Takım elbiseleri buradan götürdüğümüz için, ben de kilo verince biraz bol görünmüş olabilir. Rengi belki beğenmediler. Ama bunlara hiç aldırmam. Berberim de Şehmuz yıllardır. Bugün sabah takıldık birbirimize, dedi ki, "Hocam Avrupa Şampiyonası olursa, ben de geleyim yanında". Ben dedim ki, "Oğlum gelme, gelmeyince saçım mevzu oluyor, saç konusu gündem olsun konuşsunlar" (gülüyor). Futbolun magazin tarafı var ama bu topluma ciddi bir şey gibi verilmemeli. Ben oraya şortla da çıksam, eşofmanla çıksam ne olur! Saçım dağınık diye, takım elbisem bol diye benden vazgeçen olmadı (gülüyor).
SADE BİR HAYATIMIZ VAR, LÜKS ŞATAFAT İSTEMEYİZ
- Bir Karadeniz erkeğisiniz...
- Niye öyle bir tanım yaptın. Erkek erkektir. Bende her yöre var, Karadeniz var, Akdeniz var... Yörenin insan üzerinde etkisi vardır ama bu gelişmenize, değişmenize engel değil ki... Nasıl tanımlıyorsun Karadeniz erkeğini? - Denizi gibi, çabuk dalgalanır, çabuk diner... - Bazen düşüncemi pat diye söylediğim olur. Sert görünümüm vardır ama agresif değilimdir. Duygularım yumuşaktır. Herkesin mutlu olmasını isterim ama bunu dışarı yansıtırken farklı görünüyor olabilirim. Ama astığı astık, kestiği kestik, kaba bir erkek olduğumu düşünmüyorum. İşimin dışında evdeyimdir, dışarı çıkmayı sevmem. Çocuklarım var hanımım var...
- Hiç onları görmüyoruz hocam...
- Hanım sevmez. İstanbul'dayız ama Trabzon'a gidip bahçeyle uğraşsa daha mutlu olur. Ben de ona uygunum, o da bana uygun. Makamdan dolayı kendine bir pozisyon seçmez. Mütevazıdır. İki kızım, bir de torunum var. Onlar da mütevazı insanlar. Burada işim olmasa gidip halkın arasında yürümek isterim. Sade bir hayatımız var. Eskiden Trabzon'da oturduğum yer deniz kenarındaydı, şimdi daha yukarılarda bahçeli bir yerdeyim. Hanım orada bahçeye bir şeyler ekmeyi sever. Sade, basit, yalın bir hayatımız var. Lüks, şatafatlı bir hayat istemeyiz.
- Lüksleriniz yok yani...
- Belki yemek... Eskiden yemek bulamaz yiyemezdik, şimdi var ama sağlık için yiyemiyoruz. Çayla simit severim, yoğurt mısır ekmeği severim. Lüks lokanta olsun falan istemem. İşim hobim olmuş benim. Kendime ayırdığım zaman yok benim. Herkesi mutlu ettiğimde mutlu olacağıma inanıyorum, bazen bu duygu ağır geliyor. Yatma saatim, kalkma saatim işime yönelik.
BİZİ YUMURTA GİBİ KIRMAK İSTEDİLER
- Fatih Terim, Mustafa Denizli ve siz, Türkiye'nin gurur duyduğu antrenörlerdensiniz. Aranızda bir rekabet var mı?
- Biz arkadaşız. Rekabet tabii ki olacak. Futbol bir yok etme savaşı değil, en iyisini ortaya koyma savaşı. Bu birbirini besleyen şey. Biz gerginlikten beslenmek istiyoruz ve zarar ediyoruz. Bizi yumurta gibi birbirimize vurdurmak isteyenler var. Bırakın bunu ya! Sen bunları omlet yap, sahanda yumurta yap ama kırıp da yok etme. Bunlara ihtiyacın var. Bizim daha fazla antrenör çıkarıp, uluslararası alanda yarışmamız gerekiyor. Bu işe başlarken de Fatih Hoca'yla, Mustafa Hoca'yla da konuştum. Tüm antrenörlerle konuştum. Bir kompleks yapmaya gerek yok. Türk futboluyla ilgili neler yapabiliriz diye bizim adım atmamız lazım. Bu birliği sağlarsak, topluma da örnek oluruz. Sokakta büyüdük, tesadüfen geldik, oyuncu ve antrenör olduk. Bunu daha iyi yapalım. Bugün Türk futbolu bir noktaya geldi, daha iyi yerlere gelsin diye bir arada olmalıyız.
ARDA ÇEVRESİNİ YÖNETMEKTE SIKINTI ÇEKTİ
- Önce milli takım ve para konusu çok konuşuluyordu, prim tek mevzuydu. Şimdi prim lafı geçmiyor, kazanalım, herkes hak ettiğini alacak anlayışı hakim.
- Çok doğru tespit. Bunların yaşanmış olması, gelecek dönemde dikkatli olmayı gerektirdi. Ama o tartışmanın sebebi neydi? Orada tek suçlu yok, herkes suçlu. Tek kişinin işi değil bu. Niyet çok önemli, kötü niyet de var, iyi niyet de. Öyle ya da böyle milli takım 2016 Avrupa Şampiyonası'na katıldı ama katılırken sorunları vardı. Biz buna başlarken, ortak hayalimiz olsun, ben yok biz varız, oyuncu, yönetim, teknik heyet fark etmez bu Türkiye'nin başarısı, diyerek anlattık. Bunu söylemek başka yapmak başka. O dönem herkes kaybetti, şimdi herkes kazandı. Türkiye kazandı.
- Milli takım kapısı herkese açık dediniz... Arda Turan mesela?
- Arda, Caner, Gökhan hepsi oynayabilir. Ama dedim ya, fikirler vardır bir de bunların uygulanabilir halleri vardır. Ben şimdi Emre ve Burak'ı aldım o grup içinden... İhtiyaca göre alırsın ama aldın mı oynatmak gerekiyor. Ama aldıklarının sayısı çok olursa takımın bütünlüğü bozulur, o zaman eskiyi devam ettirmiş olurum. Arda düşündüğüm, takip ettiğim bir oyuncu. Türkiye'nin bir numaralı oyuncusu, iyi oynarsa, ihtiyacım olursa alırım. Peşin bir hükmüm yok kimseye karşı. Alacağım garantisi demek değildir bu...
- Arda Türkiye'nin gurur duyduğu bir isim ama belli süreçleri iyi yönetemedi. Nerede hata yaptı?
- Türkiye'den yurt dışına transfer olup, çok büyük kulüplerde oynamak büyük bir iştir. Hem maddi değer olarak, hem de manevi olarak önemlidir. Orada eksik kaldı bazı şeylerden. Çok büyük para, şöhret, çevre kazandı. Bunları yönetmede sıkıntı çekti. Çevresi de çektirdi bu sıkıntıyı ona. Bazı arkadaşları haber olsun diye ödül almaya bile buraya çağırdılar onu, o da geldi, iyi niyetinin kurbanı oldu. Evinde ağırladı insanları. Bunlar senin önceliğin değil ki. Sen başka bir noktaya geldin, orada başka bir hayat yaşıyorsun, ona göre yaşamalısın. O gün evine gelenler, Arda kötü gidince Arda'yı eleştirdiler. Arda kavgalarla anılacak insan mı, değil ki. Türkiye'nin sosyal yapısı bunları tolere eder ama sen Avrupa'dasın ve başarılısın. Hayal bile edemeyeceğin şeyler yaşıyorsun. Ama çocuğun buna hazırlanması lazım. Biz bu eğitimi çocuklara veremiyoruz. Akademiler olması lazım, eğitim yaşının düşürülmesi lazım. Fotoğraflar: Murat Şengül