Alanı ne olursa olsun insan hakiki bir ustayla karşılaşınca kalbini bir sıcaklık kaplıyor... Bir de karşınızdaki usta, "Zaman geçtikçe ancak çıraklığa yaklaştığını hissediyor insan. Öğrendikçe öğrenecek daha ne çok şeyiniz olduğunu fark ediyorsunuz" diye başlıyorsa söze... Can kulağıyla dinliyorsunuz. Sohbetinizde zaman kırılıyor, mekandan mekansızlığa, sözden hale doğru yol alıyorsunuz... Fuat Başar, -abartısız- geleneksel sanatlarımızın iki göz bebeği hüsn-i hat ve ebruya adanmış bir ömrün icracısı. 67 yaşındaki sanatçı her iki sanatın da istikbali için çalışıyor yıllardır. Öğrenciler yetiştiriyor, geleneksel sanatlarımızı sadece Türkiye'ye değil dünyada da başarıyla temsil ediyor. Bu yıl geleneksel sanatlar alanında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Büyük Sanat Ödülü hat ve ebru sanatlarının yeni nesillere aktarılması, sevdirilmesi ve öğretilmesindeki üstün gayret ve çabaları dolayısıyla Fuat Başar'a verildi.
ATOM FİZİĞİ MERAKI
Başar'ın sanata adım atması ve hayat hikayesi film gibi. Erzurumlu, sekiz çocuklu bir ailenin çocuğu. 1953'te doğuyor. Baba sağlık memuru. Yakın akraba çevresinde de tıp alanında başarılı olmuş isimler, doktorlar var. O da önceleri, lise döneminde atom fiziğine meraklanmış. Sonra tıp fakültesine girmiş. Ama kalbine sanat aşkı düşünce fakülteyi, doktor çıkmadan, beşinci sınıfta bırakmış: "1976 senesi, tıbbiyede öğrenciyim o zaman. Günde iki, üç kitap alıp okuyor, gece öyle uyuyorum. Yine bir kitapçıda yazıyla ilgili, Kalem Güzeli diye bir kitap gördüm. İki cilt. İkisini de alıp baktım içinde çok güzel yazı örnekleri var. Ayrıca hat sanatının tarihçesini, malzemelerini anlatıyor. Öyle dalmışım ki yarım saat kadar ayakta o yazıları seyrettiğimi hatırlıyorum. Kitapçı, uzun süre o vaziyette durunca beni omzumdan sarstı, 'Ne oldu?' dedi. Kitaplara üniversite harçlığım yetiyordu, aldım. Ben o gün bu yazıyı öğreneceğim diye kafama koydum." Sonrasında kendi çabalarıyla hat çalışmaya başlıyor Başar. Kitapta ebru ile ilgili bölüm de var bu arada. Aynı dönem içine ebru sevdası da düşüyor Başar'ın. Derken kitaptaki bağlantılarla, kitabın yazarı Uğur Derman'a ulaşıyor bir şekilde. Mektuplaşmaya başlıyorlar: "Uğur Derman'la mektuplaşmaya başladık. Bana yol göstermeye çalışıyor, başka örnekler gönderiyor. Ama şunu da belirtiyor: 'Anlaşılan meraklı birisin ama Erzurum bu yönden çok çorak.' Hakikaten öyle. Daha sonra 78'de rahmetli hattat Hamit Aytaç'la mektuplaşmaya başladık. Bir gazeteci hanım vesilesiyle onun adresine gönderiyorum. Hamit Bey'e gidiyor, yazıları gösteriyor. Hoca çıkartmaları, düzeltmeleri yapıyor ama bir hocayı yazarken görmemiş olmak ilerletmiyor insanı, illa görmek gerekiyor." Talihin muazzam kurgusuyla, Başar 1980'de tıp fakültesindeki eğitimini bırakıp İstanbul'a geliyor. Mektuplaştığı hat hocası Hamit Aytaç'la ve ebru sanatının büyük ustalarından Mustafa Düzgünman ile tanışıyor. İlerleyen yıllarda her ikisinde de icazet almak nasip oluyor Başar'a... Sonrası sayısız eser, yurt içinde ve dışında sayısız sergi, seminerler, belgeseller, artık kendi öğrencilerini yetiştiren yüzlerce öğrenci...
YAZI KUTSALDIR
Fuat Başar'la konuşmak, onun bilgi ve gönül deryasında kaybolmak, sonra tekrar kendi içinize bakmak demek. Başar'ın hatla, güzel yazıyla ilgili sözleri içimize işliyor: "Yazı sadece insandan zuhur eden bir sanattır. Yazı ilahi kaynaklı olduğu için kutsaldır. Her sanatın tabiatta örneği vardır ama yazının yoktur. Yazı tabiattan alınmamıştır, tabiattan taklit edilmemiştir, yazı ilahidir. Kutsal metinlerin kaydedildiği ve fonksiyonu olan nesne yazıdır. Bütün mukaddes kitaplar yazılıdır. İsterse bu Latin yazısıyla olsun, o da kutsal. Beni yazıya esas ulaştıran konu, yazının işte bu mukaddes oluşudur." Peki ya ebru... Yıllarca birini diğerinden ayırmadan, ebruya da hatta da aynı kıymeti ve emeği vermiş ustanın ebru hakkında söyledikleri de, insana dair çok şey söylüyor: "Ebru bir renk armonisidir. Taklidi olmayan, tekrarı olmayan tek sanat ebrudur. Çünkü aynı ebruyu bir daha yapma şansınız kesinlikle yok. Benzerini yapabilirsiniz ama aynısını asla yapamazsınız. İnsanların parmak izi gibidir. Her insan aslında bir ebrudur. Biri biriyle aynı olamaz. Ebru bu özelliği ile tasavvufla da özdeşleşiyor."
CUMHURBAŞKANIMIZ SANATA HER ZAMAN DESTEK OLDU
"Geleneksel Sanatlar Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görülmem geleneksel sanatlarımız adına gurur vesilesi. Cumhurbaşkanımız en başından beri geleneksel sanatlarının yaşaması ve geliştirilmesi için gayret etti. Bunu hep takip ettik ve farkındaydık. Benim yola çıkarken amacım bu sanatlarımızın unutulmaması, gelecek nesillere aktarılmasıydı... Çok şükür hâlâ çabalıyorum bu konuda. Bizim sanatlarımız aynı zamanda iyi insan olmayı da öğretir. Kibirden, fenalıklardan arınmanın yollarını gösterir. Güzellikte karar kılar. Bu ödül geleneksel sanatlarımızın kıymetinin ve öneminin altını çizdiği için mutluyuz."