Derler ki; Hz. Davut, muhteşem bir sese sahip olduğu kadar -ki davudi tabiri oradan gelir-, aynı zamanda demirciliğin de piriymiş. Allah'ın kerameti ya, kızgın demiri eliyle tutar öyle dövermiş de eline bir şeycikler olmazmış... Ne zaman ki, bu kerameti kendinden bilmiş, bir anlığına bile olsa kibre kapılmış, elinden bu keramet alınmış. Çalışırken köpeği yanı başında otururmuş... Köpekler oturduklarında ön ayaklarını birbirlerine dolar, çapraz bir şekilde. İşte o vakit Hz. Davut köpeğinin bu duruşundan etkilenip kızgın demiri tutmak için bir kıskaç yapmış... Demiri bu kıskaçla tutup dövmeye başlamış... Bu kıssayı bize nakleden Türkiye'nin en önemli, en kıdemli demir ve kaynak ustası Haluk Özgüder. 74 yaşında... Usta demirciler, işine âşık olan, işini bilgelikle yapan bütün meslektaşları için Hz. Davut hep önemli bir yerde imiş. Kıssaları dilden dile dolaşırmış bu alemde.
İLAHİ AŞK VE KIVILCIM
10 yaşından beri, bu uzaktan bakıldığında hayli zor görünen demircilik işinde Haluk Usta. Ama onu pek çok usta meslektaşından ayıran bir özelliği var. O yıllardır İstanbul'un en önemli tarihi mekan restorasyonlarının aranan kaynakçısı. Nice yüksek mimarın, restoratörün, profesörün aradığı isim... Topkapı Sarayı'nın dört tonluk giriş kapısını da o onarmış, Yıldız Sarayı'nda da demir namına ne varsa elinden geçmiş, II. Mahmud Türbesi'nin parmaklıklarını da yenilemiş. Balat'taki Bulgar Kilisesi'ni, nam-ı diğer Demir Kilise'yi de ihya etmiş, İstanbul'un en uhrevi mekanlarından yüzlerce yıllık Galata Mevlevihanesi'de hasıl olan ilahi aşk ateşine de karışmış kaynak aletinden çıkan kıvılcımlar. Ve belki inanmazsınız çalıştığı, tadilatında bulunduğu çoğu yer hafızasından silinmiş bile.
"Sayısını unuttuğum türbeler var çalıştığım, onlarca" diyor. Bugünlerde, yakında Osmanlı ve Tasavvuf Kıyafetleri Müzesi olacak tarihi Feshane binasında çalışıyor bu 65 yıllık kaynak ustası... Geçmişi bugüne kaynaklıyor, bütün bilgeliği ve tecrübesiyle... Tarihe, mesleğe halel getirmeden... Haluk Usta Selanik göçmeni bir ailenin çocuğu. Mesleğe bir demir ve kaynak ustası olan babasının yanında başlamış. "Benim çocukluğumda buzhaneler vardı. Babam soğutma sistemleri kurardı. Ama ana mesele demir ve kaynak. İlkokul üçten çıktım ben. Babamın mesleğini öğrenmek istedim. Zaten öncesinde de hep giderdim yanına. Demire âşık oldum ben... O yaşta bir çocuk için ağır iş gibi görünse de, insan bir işi severse çabuk öğreniyor. Babam hep 'Bu işi yapacaksan demiri çocuğun gibi seveceksin, ondan korkmayacaksın. Ama en önemlisi bu işi uzun süre yapmak için güç gerek. Sigara içmeyecek, alkol almayacaksın' derdi. Babamı dinledim ve ağzıma bir gün bile sigara alkol koymadım. Yoksa bu yaşta hâlâ işime devam etmem mümkün olmazdı."
İŞİN RUHUNA İNMEK GEREK
Askerliğe kadar İstanbul'da çalışmış Özgüder. Farklı yerlerde kaynak işi yapmış. Henüz elektrik kaynağın olmadığı dönemler, bilenin bileceği oksijen kaynak yaparak. Yani işin manuel olanıyla... Askerden sonra da pek çok usta gibi ekmeğinin peşinde yurt dışına çıkmış... Almanya'da tersanede çalışmış yedi-sekiz sene. "Gemi, tekne yapmak, koskoca demirleri bir araya getirip onlardan devasa bir araç çıkarmanın hazzı muhteşemdi. Her şeyini hazırlayıp, teknik donanımı için gönderirdik gemimizi. Orada kısa sürede ustabaşı oldum...
" Almanya dönüşü talih muazzam kurgusuyla yolunu bir tanıdık vasıtasıyla Yıldız Sarayı'na düşürüyor. Saraydaki bütün demir işleri yaklaşık 10 sene Haluk Usta'dan soruluyor. Orada hem tarihi bir mekanda çalışmayı öğreniyor, hem de sanat tarihçileriyle, yüksek mimarlarla tanışıyor. Kitaplar karıştırıyor... Nasırlı, yaralı elleri kitap sayfalarını da çevirir oluyor artık. "Çünkü tarihi mekanlarda çalışmak için bu işin ruhuna da inmek gerekiyordu" diyor. Başta dedik ya, Haluk Usta sayısını kendisinin de unuttuğu kadar tarihi mekanda çalışmış. Ama hiç unutmadığı yerlerden biri Topkapı Sarayı. Sarayın dört tonluk giriş kapısını vinçlerle söktürüp, ince ince, her bir dokusuna çocuğuymuş gibi davranıp tadilat yapmış. Bozulan işlemelerini de aslına uygun onarmış. Haluk Usta yine bilgeliğini konuşturup bir şey söylüyor: "Siz bakmayın tonlarca demirden bahsettiğime. Bizim meslekte işinizi seviyorsanız, demir size hafifler... Siz yeter ki işiniz için ilk adımı atın. Demir elinizde hamura dönüşür... Hamur gibi yoğurtturur kendini sevenine... Epey, sırlıdır bizim işimiz yani!"