Doç. Dr. Nurcan Tunçbağ, genç bir bilim insanı. Kanser hücrelerindeki karmaşık etkileşim ağlarının sırrını matematiksel formüllerle ortaya çıkaran yazılımıyla son dönemde sık sık gündeme geliyor. Tunçbağ, kansere doğru tanı koyma ve kişiye özel en uygun tedavi yöntemini belirleme yolunda büyük önem taşıyan projesiyle son olarak Uluslararası Yükselen Yetenek Ödülü'nü aldı. L'Oreal'in UNESCO iş birliğiyle 1998'de hayata geçirdiği Uluslararası Bilim Kadınları İçin programı kapsamındaki ödül, beş kıtayı temsil eden 15 bilim kadınına veriliyor. Türkiye bu ödülü üç yıldır üst üste alarak büyük bir başarıya imza attı. Tunçbağ'a ödülü geçen perşembe günü Fransa'nın başkenti Paris'te UNESCO Genel Merkezi'nde düzenlenen törende takdim edildi. Biz de törendeydik. Hem Tunçbağ'ın heyecanına ortak olduk hem de kendisiyle sohbet etme fırsatı bulduk.
- Biyoenformatik alanında çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz. Biyoenformatik nedir?
- Biyoenformatik biyoloji, istatistik, mühendislik ve bilgisayar bilimlerinin ortak çalıştığı disiplinler arası genç bir alan.
- Bu alanda çalışmaların yoğunlaşmasında teknolojinin ilerlemesinin etkisi var mı?
- Evet. 2000'lerin başında İnsan Genom Projesi'nin tamamlanması ile veri birikiminde çok önemli bir artış oldu. Verilerin anlamlandırılabilmesi için bilgisayar temelli çalışan kişi ihtiyacı doğdu. Daha öncesinden de tabii biyoenformatik çalışmaları yoğun bir biçimde yapılıyordu. Ama veri birikimi patlamasıyla daha da ihtiyaç duyulan bir alana dönüştü. Ben de bu alanda çalışmalarımı sürdürüyorum.
- Size ödül getiren proje MIT'de başlayan ve ODTÜ'de devam eden sürecin bir sonucu. MIT'ye nasıl kabul edildiniz?
- 2010 yılında ABD'ye gittim. Orada süreç şöyle işliyor. Siz bir bilim insanının laboratuvarına başvuruyorsunuz. Sonra CV'niz inceleniyor. Ardından sizi seminer ve bir günlük program için çağırıyorlar. Bir hafta içinde de "Sizinle çalışmak istiyoruz" ya da "Maalesef istemiyoruz" diyorlar.
- Oraya kabul edilmek büyük başarı. Bu süreçlerde bireysel çaba mı gerekiyor yoksa bir yol gösteren oluyor mu?
- Doktora sürecinde tez danışmanınızın antrenörlüğü çok önemli. Danışmanlarım Koç Üniversitesi'nde Atilla Gürsoy ve Özlem Keskin'di. Onların yönlendirmesi, araştırma etiğini öğretmeleri çok değerliydi. Yurtdışı bağlantılarını da bizim için kullandılar.
Kanser hücrelerinin dilini çözen Türk bilim insanı Nurcan Tunçbağ'a uluslararası ödül
- Kadınların bilim dünyasındaki yerini nasıl görüyorsunuz?
- Kadınların potansiyeli çok yüksek. Ama bu camdan tavan etkisi (Kadınların çeşitli faktörler nedeniyle belli bir pozisyonun üstüne terfi edememesi durumu) dediğimiz şey gerçek. Bana şu çok ilginç gelmişti: Bilgisayar programcılığı, mühendisliği alanları ilk yeşermeye başladığı zaman "Bu hesaplama işi, kadına göre" deniyormuş. Sonradan erkek popülasyonu artmış. Bir şey popülerleştiği ya da iyiye doğru gittiği zaman hemen erkek o alanda dominant olmaya başlıyor.
- Bilim dünyasında bir kadın olarak ayakta kalabilmek için çok mücadele verdiniz mi?
- Ben şanslıydım. Çünkü hem kadın hem de erkek mentörlerim bana yönelik olarak bir cinsiyet ayrımcılığı, fırsat eşitsizliğine sebep olacak bir şey yapmadılar. Aslında dünyanın tamamında da şöyle bir şey var; grafiklere baktığınızda üniversitedeki kadın-erkek oranı neredeyse yüzde 50-50 iken Nobel ödülü alan erkek oranı yüzde 97'ye çıkıyor. Hani yapay zekâ diyoruz ya, o bile doktoru, mühendisi erkek görüyor. Tıpkı ilkokulda doktorun erkek, hemşirenin kadın olarak gösterilmesi gibi. Yani ilkokul seviyesinde prototipin doğru çizilmesi gerekiyor.
- Bu ödülü üç yıldır üst üste alıyoruz. Türkiye için anlamı da önemli. Sizin düşünceniz nedir?
- Bu Türkiye'deki kadınların potansiyelini ve gücünü gösteriyor. Türkiye'deki kadınların ne kadar güzel işler yaptıklarının kanıtı.
BİLGİSAYAR KURU LABORATUVAR
- Çalışmalarınızı laboratuvarda değil, bilgisayar başında gerçekleştiriyorsunuz değil mi?
- Evet, kuru laboratuvar diyoruz biz ona.
- Ekiple birlikte misiniz?
- Ben kendi ofisimdeyim. Öğrenciler ise birbirleriyle etkileşebilecekleri ve takıldıkları noktaları konuşabilecekleri bir ortamdalar.
- Üzerinde çalıştığınız başka projeler var mı?
- Farklı projeler de var. Bir tanesinde nörodejeneratif bir hastalık üzerinde çalışıyoruz. Tek hücre seviyesinde mutasyona uğramış bir hücre ile normal bir hücre arasında neler değişiyor, onları analiz etmeye çalışıyoruz. Bir başka üniversite ile ortak yaptığımız projede ise hücrenin bölünmesi sırasında hücre içinde sinyal seviyesinde neler değişiyor ona bakıyoruz.
- Çalışmalarınızda kullanılacak verileri bulmakta zorluk yaşıyor musunuz?
- Şu an ben açık kaynaklı veriler üzerinden çalışıyorum. Orada anlamlandırılacak çok büyük bir veri seti var. Yaklaşık 10 bin tane kanser hastasının örneğinden alınmış veriler bulunuyor.
- Hayaliniz nedir?
- Hayalim... Kanser üzerinde çalıştığım için orada bir ışık bulabilmek...
- O ışığın şu an neresindeyiz?
- İlerliyoruz ama biraz daha vakte ihtiyacımız var. Kanser çok kompleks bir hastalık gerçekten.
ARABAYA ATLAYIP DÜŞÜNÜYORUM
- Bir bilim insanı günlük hayatında neler yapar? Hobileriniz var mı? Sıkı Galatasaraylı olduğunuzu biliyoruz örneğin..
- Evet, iyi bir Galatasaraylıyım. Kendim de mümkün olduğunca spor yapmaya çalışıyorum. Eninde sonunda bu stresli bir iş, o stresi azaltabilmek için spor yapmak iyi geliyor. Gezmeyi çok seviyorum. Farklı yerler görmeyi. Özellikle çözemediğim problemler olduğu zaman arabaya atlayıp iki-üç saat uzak yola gitmek iyi geliyor. Çünkü sadece bir şeye konsantre oluyorsunuz, o da yol. O zaman düşünme fırsatı da oluyor. Gezmeyi çok seviyorum gerçekten. Evde oturduğum süreyi saysalar çok azdır. Evi çok az kullanıyorum.