90'ların sonu, Saraybosna bombardıman altında... Halk camilere zarar gelmesin diye ışıklarını açıp nöbet tutuyor. İstanbul'dan araştırma için Bosna'ya giden genç, yatsı namazı vakti, ezan okumak için minareye çıkıyor. İndiğinde göz göze geldiği yaşlı adam ağlayarak: "Deden burayı terk etmeseydi de, biz bu ezanı hür dinleseydik" diyor.
O genç şimdilerde İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim görevlisi olan Doç. Dr. Ubeydullah Sezikli: "Biz hâlâ Balkanlar'dayız, sadece terk etmiş gibi davranıyoruz. Bakın, insanlar dinlediği ezandan bu coğrafyaya gelebiliyor. Müziğin bu denli gücü var. Reddet gitsin diyemeyiz, ilgilenmeliyiz. Kuşatıcı olmalıyız. Bu bize avantaj kazandıracaktır" diyor.
Sezikli, 10 yıl boyunca "Kaybolmaya yüz tutan bir kültüre hayat vermek ancak büyük devletlerin işidir" diyerek Balkanlar'ı sokak sokak dolaşmış. Osmanlı Dönemi'nin kayıp ilahilerinin peşine düşmüş. Onlarca tekke gezip yüzlerce kişiyle konuşmuş. Onunkisi bir nevi de zamanla yarış olmuş. Yılmadan, usanmadan iz sürmüş ve yedi yüz ilahiyi kayıt altına almayı başarmış.
Aradan yüzlerce yıl geçmesine rağmen, sadece hafıza yoluyla bile günümüze kadar gelebilmiş ilahilerin olması beni şaşırtıyor. Sezikli benim bu şaşkınlığımı fark ederek: "Fethettiği her yere aynı zamanda medeniyet unsurları olan ibadethane, hamam, medrese, kütüphane ve tekke gibi yapıları da inşa eden Osmanlı, bu eserlerin içini de kültür, sanat ve medeniyetle doldurmuştur. Buradaki halkı hem dini yaşayışı hem kültürü hem de adalet ve hoşgörüsüyle kendine hayran bırakmıştır. Yaşamdan uzak yerlerde değil, halkın içindeler. Kimseye sen Çerkessin sen gayrimüslimsin demiyorlar. Yaratanı yaratandan ötürü seviyorlar. Böyle bir ortamda yaşayan halk, bu kültürü de özümsemiş ve günümüze kadar hem kalbinde hem de hafızasında taşıyarak getirmiştir" diyor.
GÖNÜL MİRASI
Sezikli'nin Bosna-Hersek, Makedonya, Arnavutluk ve Kosova'da yaptığı çalışmalar Evlad-ı Fatihandan Kadim Sesler Balkan İlahileri adıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla bir kitap iki CD halinde yayımlandı. Böylelikle asırlardır gönülden gönüle aktarılan kültürümüz de kayıt altına alınarak gelecek nesillere aktarılmak üzere arşivlenmiş oldu.
MESNEVİ'Yİ EZBERE OKUYAN ŞOFÖR
Ezikli, Balkanlar'da derleme yaparken başına gelen ilginç anılardan birini anlatıyor:
"Saraybosna'da bizi kayıt için tekkelere götürecek, dil bilecek, konuya çok da yabancı olmayacak bir rehber arıyorduk. Havaalanına indik. Siyah bir minibüs bizi aldı. Şoför biraz farklı geldi ama tam çözemedim. İlerleyen günlerde bizi bilmediğimiz bir sürü tekkeye götürmeye başlayınca kendisine "Konuya yabancı değilsin herhalde?" diye esprili bir dille sordum. Zira girdiğimiz tüm mekanlarda kendisini tanıyorlardı.
"Ben Hacı Hâfız Hâlid Efendî Hacımuliç'in talebesiyim" dedi. Biraz araştırdım bu zât kim diye, zira bizim şoför normal birisi değildi. Hacı Hâfız Hâlid Efendî Hacımuliç 20'nci yüzyılda İslam'ın muhafaza edilmesinde önemli bir katkısı olan, Mesnevihan, samimi, dürüst, mütevazı, sessiz ve cömert bir zât olduğu söylenilen, aynı zamanda da Arapça, Türkçe, Farsça, Almanca, İngilizce, Fransızca, Latince, Osmanlı Türkçesi ve Macar dillerini çok iyi bilen biri olarak çıktı karşıma. Rehberimiz Hafız Ahmet'e "Sen de Mesnevi'yi ezbere bilir misin?" dedim "Evet" dedi. "Neden rehberlik yapıyorsun? Çok iyi yetişmiş ve okumuşsun belli" diye sordum.
"Hocamın vasiyeti benim vazifem bu. Hocam beni gelen yabancılara İslam'ı ve tasavvufu anlatmam için bununla görevlendirdi" dedi. Hayretler içerisinde kaldım.
Hocası Bosna Savaşı öncesi Saraybosna'yı muhafazaya almıştı. Kur'an-ı Kerîm'i okuyarak Saraybosna'nın etrafını dolaşarak hatim indiren bu zat kendisinden sonra da bu şehri unutmamıştı. Hafız Ahmet gibi niceleri bu topraklarda yaşamakta. Seyahatimiz süresinde yaşadığımız her olaya Mesnevî'den beyitler, Kur'an'dan ayetler okuyan birisi ile karşılaşmak bu coğrafyanın arka sokaklarında İslam'ın maneviyatına âşık insanların olduğunu görmemiz ve bu kadîm kültürün boyutlarını tanımamız açısından çok önemli idi.