Tamam, başlığın bir televizyon yorum köşesi için bilimsel açıdan fazla "iddialı" olduğunun farkındayım. Ama başkasını bulamadım. Sanırım "yaratıcılık kabızlığı" bana da bulaştı. Tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de televizyon sektörü dört elle "eskilere" sarılmış durumda. Oysa televizyon, popüler kültürün en gelişkin uzvu. Kılcal damarları her eve, her odaya ulaşıyor. E "popüler" demek, hızla değişen, moda ve trendlere göre yön değiştiren, sürekli yenilenen demek değil mi? Peki bu kadar "tekrar", popülerliği tehdit etmez mi? Ekrana şöyle bir bakıyorum da en çok izlenen programlar, "yıllanmış" olanlar. 15 yıllık Okan Bayülgen'ler, Beyaz'lar hâlâ talk show türünde rakipsiz. "Survivor", "Var mısın Yok musun", "Çarkıfelek", "Passaparola" ve "Bir Kelime Bir İşlem" in iktidarına son verecek bir "devrim" henüz yaşanmadı. İzleyicinin "Çocuklar Duymasın"a 7 yıl sonra özlemle sarılması, en çok tutan dramaların eski edebiyat klasiklerinden devşirilmesi, ekrana "yeni" bir şey sürmek isteyenlerin hevesini ve cesaretini kırıyor. "Yemekteyiz" ve izdivaç programları dışında son 10 yılda ekrana damga vuracak hiçbir yenilik, hiçbir farklı format yok. Dönüp, dolaşıp, mönüye "temcit pilavı" ekliyoruz. Eminim, Gülse Birsel dolduruşa gelip, "Avrupa Yakası"nı yeniden yazsa, reytinglerde eline kimse su dökemeyecek. Anlıyorum, TV pahalı bir sektör. Öyle göle maya çalar gibi ekrana yeni program sürmek, format denemek, mali açıdan son derece riskli. Ama bu köşenin yazarı da hep aynı programlar üzerinde kalem oynatmaktan fena halde sıkıldı, anlayın yahu!..