Yıllardır olimpiyatları ülkemize getirmek için uğraşıp duruyoruz. Oysa elimizde olimpiyatın şahı var, farkında değiliz.
Hafta sonu Yenikapı'daki Etnospor etkinliğini televizyondan izledim. İstanbul dışında bulunduğum ve bu şahane festivale katılamadığım için de çokça hayıflandım. Öncelikle Bilal Erdoğan'a yürekten teşekkür, böylesine önemli bir kültürel etkinliğin başını çekip herkesi yüreklendirdiği için. Dahası, Türk ulusunun tarihle yoğrulmuş kültürel zenginliğinin farkına ulusça varmamızı sağladığı için.
Cirit oyununu bilirsiniz. Peki ya buzkaşi, çöven-çevgen, matrak desem? Atalarımızın at üzerinde oynadıkları ve çoğu olimpik sporların atası sayılan bu geleneksel oyunlar, Yenikapı'da gerçekleştirilen Etnospor ('Etnik sporlar' anlamında harika bulunmuş bir isim) etkinliği sayesinde gençlere tanıtıldı. Güreşe neden 'ata sporumuz' dediğimiz de burada daha iyi anlaşıldı.
20 çeşit güreşin aslında bize ait olduğu, Türklerin resmen 'güreşin atası' olduğu da burada anlatıldı.
Şundan adım gibi eminim ki; hepimiz birden omuz versek, Etnospor'u bir 'Antik Olimpiyat Oyunları'na dönüştürebiliriz. Etnospor şimdilik sadece bizi ve Türki cumhuriyetleri ilgilendiriyormuş gibi görünse de, bu organizasyona çok daha geniş bir uluslararası boyut kazandırmak mümkün. Seneye çağıralım diğer ülkelerin geleneksel sporcularını, er meydanında kapıştıralım. Düşünün, İskoçlar gelip ünlü kütük yuvarlama oyununu sergilesin. Bavyeralı Almanlar ve İsviçreliler peynir tekerleği yuvarlama yarışı yapsın. ABD'li rodeocu kovboyların teri, Fransız Petank oyuncularının terine karışsın. Hele finalde bir Japon sumocu ile bizim yağlı güreş pehlivanımızın kapıştığını düşünebiliyor musunuz? Buna hangi dünyalı kayıtsız kalabilir ki?
En baştaki sözümü tekrarlıyorum: Elimizde olimpiyatın şahı var, farkında değiliz...