Türk yazın ve gazetecilik tarihinin, abartısız asırlık çınarı Hıfzı Topuz geçmişte sayısız yolculuklara çıkardı bugüne kadar bizi onlarca kitabıyla... 96 yaşındaki usta, gazeteciliğinin verdiği araştırma disiplinine lezzet dozu yüksek kalemini de ekleyince, nice hayatlara, dünyaya ve Türkiye'ye vurmuş nice vakaya dahil etti bizi...
Topuz bu kez Paris Sürgünü adlı kitabıyla, Türkiye'nin belki de en trajik ve bohem hayatını yaşamış ailesine, Arbaş'ların hayatına yolculuğa çıkarıyor okuru. Ressam Avni Arbaş, oyuncu kızı Zerrin Arbaş ve yine oyuncu olan torunu Derya Arbaş'ın filmlere konu olacak değil, zaten konu olmuş hikayesine...
Hıfzı Topuz, Avni Arbaş'ın yakın dostlarından. Dolayısıyla, Arbaş'ın Paris'te yaşadığı uzun dönem boyunca mektuplaşmışlar. Bu mektupların bazılarına da yer vermiş Topuz kitapta...
Bilindiği gibi Avni Arbaş Paris'te, Picasso'dan Abidin Dino'ya, Fikret Mualla'dan Nazım Hikmet'e pek çok dostluklar kuruyor. Askerliğini yapmadığı gerekçesiyle de Türkiye'de vatandaşlıktan çıkarılıyor. Uzun yıllar ülkesine dönemiyor...
BİR ZERRİN GİTTİ BİR ZERRİN GELDİ
Eşi Zerrin doğum yaparken ölüyor. Kızının adını da Zerrin koyuyor Arbaş. Anne Zerrin, Fransızca bilen, Tatar kökenli bir kız...
Paris'te eşinin ölümü, hem de kızını doğururken hayata veda etmesi derin yaralar açıyor Avni Arbaş'ta. O dönem Didi Teyze adlı bir kadın yanında duruyor. Yardımcı oluyor. Topuz şöyle naklediyor o günleri kitapta: "Bu feci olaya en çok üzülen de Tante Didi (Didi Teyze) oldu. Bu kadın orta yaşlı eski bir hasta bakıcıydı. Hemen yavruyu kucaklayarak. 'Ona ben bakacağım' dedi. 'Onun da teyzesiyim!' Bebeği getiren hasta bakıcı yavruyu Didi Teyze'ye bırakarak: 'Öyleyse ben artık dönebilirim,' dedi. 'Bebek size emanet!' Kundaktaki bebeği herkes kucaklamak istiyor ama Didi Teyze, Avni'ye bebeğin adını sordu. Avni: 'Ona anasının adını verdim' dedi. 'O da Zerrin olacak!' 'Öyleyse bir Zerrin gitti, bir Zerrin geldi. Hayırlı olsun. Hoş geldin aramıza Zerrin. Sen artık bizim bebeğimizsin.'"
Zerrin'e sütanne bulan da Didi Teyze oluyor. Sonraları tek başına Zerrin'e bakamayacağını anlayan Avni Bey, kızını İstanbul'a anneannesinin yanına yolluyor. Ve Zerrin Arbaş'ın güzellik kraliçeliğiyle başlayan yolculuğu Türk sinemasının onlarca iddialı filmi ve dizisinde devam ediyor. Kızılderili kökenli eşi Dehl Berti'den kızı Derya Arbaş doğuyor.
Hıfzı Topuz, Zerrin Arbaş'ın Paris'ten ayrıldıktan 22 yıl sonra babasını görmeye gidişini şöyle anlatıyor: "Zerrin'in evli olduğu dönemde yaşadığı en önemli olay Aralık 1968'de Paris'te babasıyla buluşması oldu. Zerrin'in dayısı Yüksek Mimar Haluk Togoy uzun yıllardan beri ailesiyle birlikte Paris'te yaşıyordu. Zerrin'in içinde baba özlemi vardı. Babasıyla buluşmak için bir fırsat bekliyordu. Eşi Berti de Zerrin'in babasını tanımasını çok istiyordu. Zerrin eşinin yüreklendirmesiyle Paris'e gitti. Zerrin kafasına Marilyn Monreo tipi platin renk bir peruk, gözüne siyah güneş gözlüğü taktı. Üzerinde kürk yakalı çok şık bir palto vardı. (...) Merdivenleri tırmandı, hafifçe zile dokundu, neredeyse kalbi duracaktı. Derken kapı açıldı. Zerrin Fransızca, 'Bonjour Mösyö' dedi. Avni çok güzel bir kızla karşılaşmanın şaşkınlığıyla, 'Je ne vous ai pas reconnu, qui etes vous? (Sizi tanıyamadım, kimsiniz?) diye sordu. Zerrin yengesinden öğrendiği şu sözü patlattı: 'Je m'appelle Zerrin. (Adım Zerrin)'. Avni bunu duyunca şaşkına döndü. 'Benim kızım Zerrin mi?', 'Evet baba'. Birbirlerine sımsıkı sarıldılar. (...) Avni daha fazla konuşamadı. Neredeyse bayılacaktı."
İşte Topuz, bizi Arbaş ailesinin böyle ince sırlarına götürüyor. Yıllar sonra babasıyla buluşan Zerrin Arbaş'ın heyecanına. Annesinin ölümüyle başlayan hayatı, babadan uzak geçen yılları, şöhret aleminin alengirli dünyası ve her şeyden öte ruhuna ilaç olan kızı Derya...
Evet Derya Arbaş... Kızılderili kökenli Amerikalı oyuncu bir babayla, Türk oyuncu bir annenin kızı... Büyük bir ressamın torunu. Genlerinde sanat, incelik ve güzellik var. Daha 15 yaşında kendini setlerde buluyor...
Yurt dışında okuduğu için Türkçesi kırık. 'Ceylan' diyor herkes ona güzelliğine atfen. O "Ceylan ne?" diye soruyor. O derece saf. Sonrasında onlarca film... 80'ler sonu, 90'lar başının güzelliğiyle, aşklarıyla adından sıkça söz ettiren magazin figürü... Gazetecilerin peşinde koştuğu, dergilerin kapak sözü almak için yarıştığı kadın...
DEDENİN ÖLÜMÜNÜ KALDIRAMADI
O da 35'inde, dedesinin vefatından kısa bir süre sonra uzun uçak yolculuklarının ardından ender de olsa görülen 'beyin ambolisi'nden eyvallah diyor bu dünyaya... Tam da Arbaş'ların inişli, çıkışlı aile macerasına -ne yazık ki- uygun şekilde... Trajik ve yürek dağlayarak...
"Dedesinin ölümünü kaldıramadı", dediler... Öyle ya da böyle, kader çarkını çevirip böyle karanlık bir noktaya sabitlemişti işte!
Topuz, Derya'nın ölümünden sonra annesi Zerrin Arbaş'ın yaşadıklarına da değiniyor kitapta. Son söz oradan olsun: "Zerrin artık kendinde değildi. Ama soğukkanlı olmaya çalışıyordu. O sırada Amerika'daki dostu Ahmet Ertegün'den bir telefon geldi. O da: 'Aman Zerrinciğim, sakın kendine bir şey yapma!' diyordu.
Zerrin o akşamı en yakın üç arkadaşı ile geçirdi. Onlara sessiz kalmalarını tembihledi. Çünkü en sinirlendiği şey ölünün ardından bütün yakınlarının bağıra çağıra ağıt yakmalarıydı... Zerrin büyük bir soğukkanlılıkla bütün örgüleri açtı. Kızının saçlarını öne doğru taradı. Derya'nın çok sevdiği bir bez bebeği tabuta yerleştirdi. Kızına bir mektup yazdı, onu da bir gülle tabuta koydu. Zerrin'den bir müzik seçmesini istediler. O da Albinoni'nin Adagio'sunu seçti..."