10'uncu filmini çekip sinemayı bırakacağını söyleyen Quentin Tarantino'nun sekizinci filmi 'The Hateful Eight', yine tartışma yarattı. Filmi beğenenler de var, nefret edenler de. Elbette yazdığı senaryolar, yapımcılığını üstlendiği filmler, yönettiği klipler ve 'Sin City' gibi kült filmlerde en can alıcı sahneler bir yana; müzik zevkimiz kadar moda anlayışımızı da yönlendirebilmiş bir yönetmen Tarantino. 'Rezervuar Köpekleri'ndeki sekiz adam ya da 'Pulp Fiction'daki 'Vincent Vega' (John Travolta) ve 'Jules Winnfield' (Samuel L. Jackson) kadar cool olmak herkesin harcı değil ama siyah bir takım elbise ile en azından 'mış gibi yapmak' mümkün. 'Gün Batımından Şafağa', 1996'da George Clooney'yi bizlere kavuşturdu desek abartmış olmayız.
Sıradan bir dizi oyuncusundan 1990'ların en beğenilen oyuncularından birine dönüşen Clooney'yi; böyle çekici yapan sadece gülümsemesi değildi; filmde giydiği beyaz tişörtü kadar boynundan kol bileğine kadar uzanan dövmesi de onu yıldız konumuna oturttu. Tarantino'nun senaryosunu yazdığı 'True Romance'de Christian Slater'ın kırmızı Hawai gömleği ve güneş gözlükleri kadar Brad Pitt'in 'Inglourious Basterds'daki beyaz ceketli smokini de çağımız erkeklerine moda dersi gibiydi.
İkonik oyuncusu Uma Thurman'ın 'Mia Wallace' rolünde yıldızını parlatan siyah, kahküllü bob stil saçları kadar, kısa paça İspanyol pantolonu ve beyaz gömleği ile dans pistinde raks etmesiydi. 'Kill Bill'de yine Thurman'ın 'Gelin' rolünde Bruce Lee'ye gönderme yapan sarı motosiklet tulumu kadar, 'O-ren Ishii' rolündeki Lucy Liu'nun beyaz kimonosu, Darly Hannah'nın beyaz trençkotu ile beyaz göz bandı, bu karakterleri sinemanın unutulmazları arasına soktu. Ben de Tarantino'nun zevkine çok güvendiğimden, 'Django'yu izlediğim zaman hemen koşup kovboy botu edinmiştim kendime. Tarantino'nun western merakı daha kaç filmde sürer bilemem ama en büyük dileğim; uzun yıllar sinema sahnesinden inmemesi.