Üst üste Avrupa ve dünya kupalarına katılarak ve son maçta Arjantin ile 1-1 berabere kalarak mucizelere imza atan İzlanda'nın teknik direktörünün asıl mesleğinin dişçilik, kalecisinin de yönetmenlik olduğunu dün yazmıştım.
Lionel Messi ve Angel Di Maria'ya sahada adım attırmayan defans oyuncusu Birkir Mar Saevarsson da fabrika işçisiymiş, lav tuzu paketliyormuş.
Arjantin ve Brezilya berabere kaldı, Almanya yenildi.
Bu Dünya Kupası, hiçbir maçın kağıt üzerinde kazanılmayacağını gösterdi.
Meksika, İzlanda ve İsviçre gibi orta sıklet takımların başarılarıyla, futbolun ekip oyunu olduğunu bir kez daha hatırladık.
Teknik direktör; diş hekimi, savunmacı; fabrika işçisi ama İzlandalı futbolcular çocukluklarından itibaren beraber aynı sistemde oynuyorlar.
Tek tek ele aldığınızda aralarında yetenekli oyuncuların sayısı ikiyi geçmez ama ekip olarak iyiler. 11 futbolcu, birbirlerini tamamlayan kusursuz bir makine gibi çalışıyor.
335 bin nüfuslu İzlanda gibi bir ülke bunu başarıyorsa, 80 milyonluk Türkiye neden yapmasın? Önemli olan doğru organizasyonu kurmak.
Bizde futbol yöneticiliği zengin patronların hobi olarak ya da popüler olmak, daha büyük iş bağlantıları kurmak için yaptığı bir meslek. Aralarında kulüp kasalarını boşaltmak için bu işe soyunanlar da yok değil!
Balık baştan kokar! Sistemi doğru kurmazsan, fabrika işçilerinin oynadığı İzlanda'yı evinden izlersin!