İnsanın kendisini fark etmesi gibisi yok sevgili okurlar. Tabii bu fark edişler, her zaman kendinizle gurur duymanıza sebep olmuyor. 'Aaaa, manyak mıyım acaba!' diye öylece kalakalıyor, kimselere açılamıyorsunuz. Çünkü takıntı müessesesi sınır tanımıyor. Her yıl listeye yeni takıntılar ekleniyor. Öyle merdiven altından geçmemelerden, çizgilere basmamaya çalışmalardan, günde 80 kere el yıkamalardan falan bahsetmiyorum.
Benim derdim gizli takıntılar. Yani kişinin kendisinin bile fark edemediği haller. Misal bendeki yeni takıntı; cep telefonumdan durmadan hava durumuna bakmak.
HAVAYI KOKLAMAK!
Genetik midir nedir, eskiden ablamla dalga geçerdim. Günlük güneşlik bir öğle vakti, elinde şemsiyeyle çıkagelirdi. "Zeynep'im bu ne?" Zeynep'ten 'Nasıl bilmezsin?' bakışıyla cevap: "Meteorolojiye göre 17.42'de yağmur yağabilir, ben de şemsiyemle çıktım..."
"Haa, anladım."
Tüm bu dalga geçmelerimin ardından dün sabah fark ettim ki, her sabah gözümü açar açmaz hava durumuna bakıyorum. Sanırsınız, Havayı Koklayan Kadın'ım. Sanırsınız gazetenin meteoroloji köşesini hazırlıyorum.
ROMA, PARİS, LONDRA
Peki bakıyorum da, sadece bulunduğum yerin hava durumuna mı bakıyorum? Tabii ki hayır... Diyelim Bodrum'daysam; İstanbul'a, Ankara'ya, Antalya'ya, İzmir'e... Oradan ver elini New York'a, Roma'ya, Londra'ya, Paris'e kadar bakıyor ve karşılaştırmalar yapıyorum.
Peki sebep? Sebep yok; sebep takıntı!
Yani sen bulunduğun şehrin havasına saat saat üşenmedin baktın, bir de binlerce kilometre uzaktakilere sardın öyle mi?
Öyle...
Dedim, bu işte bir iş var, korkarım manyaklaşıyorum. Hemen Google'a girdim. Meğer Google'da, hava durumu seksten bile fazla aranıyormuş! Bu işe elini veren kolunu kaptırıyormuş. İçime su serpildi... Ee insan manyaklığına yandaş bulunca şıp diye normalleştiriveriyor değil mi?
Neyse özetle; ben ettim, siz etmeyin diyor, havalar nasıl olursa olsun, yeter ki bizim havamız iyi olsun temennisiyle konuyu bağlıyorum.