Tulum, kask ve gözlükten oluşan koruyucu giysilerini giyiyorsun, tek başına sana özel hazırlanmış bir odaya giriyorsun.
Odada bir adet televizyon, bir bilgisayar monitörü, beş bardak, beş tabak, cansız manken, cep telefonu ve kum torbası mevcut.
Eline beyzbol sopasını alıyorsun, 15 dakikan var. Her şeyi sopayla kırmaya başlıyorsun!
Çığlık atmak, bağırmak, küfretmek serbest. Hızını alamazsan, kum torbasını da yumrukluyorsun. Ayağında kapalı ayakkabıların olsun yeter. Ayrıca kırıp parçalamak istediğin başka eşyaların varsa getirebiliyorsun.
ŞEHİR HAYATI HUZUR VERMİYOR
İyi de doktor bu ne? Bu, Istrapped Kaçış Odası'nın (arkadaşlarınla karanlık bir eve girip oradan çıkmaya çalıştığın oyun) kurucularının son numarası. Fikrin çıkış noktası, insanların bünyelerinde birikmiş aşırı stres, öfke ve sinir. Eh malum, şehir hayatında sinirleri kollamak pek de kolay değil. Sustuğumuz, içimize attığımız, yuttuğumuz, yokmuş gibi davrandığımız, üzerinden atladığımız o kadar çok şey var ki. Şehir bize huzur vermiyor, şehir bizi geriyor da geriyor.
Kimi yogaya, spora, nefese gidiyor, kimi de bu yolu seçiyor.
Yeri Balmumcu'da SABAH Gazetesi'nin yan sokağı. Kimseyi şiddete özendirmek istemem ama bu eğlenceli bir şiddet ve bir çeşit rahatlama yolu. Deşarj Odası'nın yetkilileriyle konuştum; en çok 25-35 yaş arası plaza insanlarından rağbet görüyorlarmış.
Öfkeyle içeriye girip, eline beyzbol sopasını alıp eşyaları kırmaya başlayınca gülme krizine girenler varmış. Deşarj Odası için detaylı bilgileri internette bulabilirsiniz.
Bu arada bence hiç de fena fikir değil. Sinir içinde gezeceğine, 15 dakikada kendine ya da başkasına zarar vermeden rahatlayıp hayatına devam edebilirsin.
Tabii yine dönüp dolaşıp aynı sorulara geliyor insan: Şehir hayatı, beni neden yoruyorsun? Bu kadar stresin, öfkenin içinde benim işim ne?