Ağır psikolojik temalı diziler kervanına son olarak Show TV'deki Yalancı da katıldı.
Dizideki iki kişiden biri yalancıydı. Ama hangisi?.. Bir kadın, evine davet ettiği adamın ona tecavüz ettiğini söylüyordu. Adam ise her şeyin gönül rızası ile gerçekleştiğini... Adli süreç ise her iki taraf için de yıpratıcıydı. Özellikle de kadının adli muayene odasında yaşadıkları...
Evet, kadın için bu ikinci travma anının betimlenmesi önemliydi ama bu denli dramatik ve korkunç haliyle tasvir edilmeli miydi acaba? Özellikle de tecavüze uğrayan 10 kadından 6'sının bunu saklamayı seçtiği bir coğrafyada...
Ekran başında şiddet sarmalından bir türlü çıkamıyoruz. Sabah programlarında cinayet, öğleden sonraki reality show'larda ihanet, akşam haber bülteninde vahşet. Gece dizi izlerken hem cinayet, hem ihanet, hem vahşet... Görüyorsunuz ya, hayatımız dehşet. Sadece dehşet...
Diyeceksiniz ki, gerçek hayatta ne varsa dizilerde de o var. Peki öyleyse, şimdi sorma zamanı değil mi? Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan? Şiddet mi reytingi getiriyor, yoksa reyting mi şiddeti? Bileniniz var mı?
Bu da 'Çakma' Reality
Bir şeyin hem çakma hem reality (gerçek) olması mümkün mü? Bizim televizyonlarımızda mümkün...
Show TV'de pazar günleri yayınlanan bir program var. Adı Bir Şansım Olsa. Sunucu Ayşegül Günay, Türkiye'nin dört bir köşesinden ikinci bir şans isteyenlere bu fırsatı veriyor. Bu hafta kuzeniyle birlikte kaybolan kocasını arayan Kırklarelili bir kadına yardımcı oldu. Birlikte giriştikleri her işte batan saf ikili, kuzene Bulgaristan'da kız bulmaya gitmişlerdi. Kocanın karısından aldığı parayı da kumarhanede bir güzel yemişlerdi filan...
"Filan" diyorum, çünkü olayın tamamı hikayeydi. O karakterler de oyunculardan başkası değildi. Gelin görün ki bunun bir canlandırma olduğu programın hiçbir yerinde geçmiyordu. Yani, amiyane tabirle ekran başındaki izleyici açıkça 'kerizleniyordu...'
Memlekette her şeyin merdiven altı üretimi yapılmıştı da, reality show'un çakmasını göreceğim hiç aklıma gelmezdi...
Yeter ki umutlarını uçur!..
Teknofest'te beni müthiş bir sürpriz bekliyordu. TRT standının önünde Gönül Dağı dizisi tutkunlarının çok iyi tanıdığı, o 'ev yapımı' uçak duruyordu. Tenekeden yapılan, üzerinde kocaman bir 'Maşallah' yazan 'yerli ve milli' uçak prototipi aslında 'Anadolu Kaplanları' diye bilinen taşradaki girişimci insanımızın umudunu, o güzel ve çalışkan ruhunu temsil ediyordu.
O uçak uçmuyordu tabii ki... Ama önce 'umutları' uçurmak gerekmiyor muydu? Wright Kardeşler, Hezarfen Ahmet Çelebi ve Lagari Hasan Çelebi öyle yapmamışlar mıydı?
Böyle haber kaçar mı!
BeIN Sports'ta Fenerbahçe- GZT Giresunspor maçı yayınlanırken yönetmen bir ara tribünlere kesti. Genç bir adam elindeki mikrofonla tribünde maç anlatıyordu. Yanında da kulaklıkla ona bağlanan insanlar vardı. Tecrübeli spiker Yalçın Çetin -önceden bilgi sahibi olmalı ki- hemen görüntüye açıklama getirdi: "Tribünde bir gönüllü, görme engelliler için maçı anlatıyor. Harika bir örnek davranış."
Olay, her yönüyle haberdi. Gece boyunca bekledim ki, maç arkası programlarında bu genç ve onu dinleyenlerle yapılacak bir röportaj yayınlansın. Ama yoktu.
Ben spor muhabiriyken, müdürüm Şansal Büyüka'ya bu haberin ardından eli boş dönecektim de beni doğduğuma pişman etmeyecekti ha?.. Şansal Büyüka'dan sonra Digitürk'te çok şey değişti, çook...
Gaf kürsüsü
"15 liraya aldığımız yumurtayı şimdi 32 liraya alıyoruz.. %50 zam gelmiş.." (Habertürk muhabiri yüzde 100'ü geçen yumurta fiyatı zammını hesaplayamıyor)
Zap'tiye
Sonunda Covid ilaçlarının da sahtesini yapıp piyasaya sürdüler. Çok şükür Covid-19'a çare bulundu. Peki ya 'vicdan antikoru' üretecek aşıyı ne zaman bulacağız?
Ne demiş?
"İlk kez bıçaklanmadım. Ama ilk kez doğrandım," (Kocası tarafından bıçakla ağır yaralanan Aysel Fergün'ün dehşet verici sözleri)