Benim neslim; kovboy, korsan ve karate filmleriyle büyüdü. Ben özellikle korsan filmlerini kaçırmazdım. Errol Flynn'in korsan filmleri ise favorimdi. Benim zamanımdaki korsanlar, şimdiki Kaptan Sparrow gibi öyle sakallarında kurtlarla denizin altında yürüyen mahluklar filan da değildi üstelik.
TRT 1'in Barbaroslar: Akdeniz'in Kılıcı dizisinin başına da bu iştahla oturdum. En başından söyleyeyim: Gurur duydum. Hem Akdeniz'i Türk Gölü haline getiren atalarımdan, hem de bir zamanlar BBC'de gıptayla izlediğim tarihi dizilerin feriştahını yapan Türk televizyon sektöründen. Artık şunu rahatlıkla söyleyebilirim: TRT, BBC'nin bu unvanını çoktan ele geçirmiştir. Bu da dijital çağın bir fethidir.
Belli ki dizi için büyük para ve emek harcanmış. Dekor ve kostümler harikaydı. Ama görsel efektleri biraz zayıf buldum. Bir de dövüş sahnelerinin koreografisi üzerinde daha fazla çalışılmalı gibime geldi. Kurgu da ortalama izleyici için fazla karışıktı. Zira bizim seyirci, ikiden fazla paralel anlatımı kaldırmaz.
Bir de kafama takılan bir soru işareti var ki, söylemesem olmaz: Haberleşmenin neredeyse sıfır olduğu o çağda; liman havalisi, gemilerin seferden hangi gün ve saatte döneceğini nasıl biliyor? Zira İshak Reis, kardeşini gidip iskele başında bekliyor. Hanın sahibi kadın, "Birazdan gelirler, fırına bir kuzu atalım" filan diyor. Acaba kadırgalarda telsiz vardı da bizim mi haberimiz olmadı?
Sergen'den ne olmaz?
Zeki Müren'in canlandırıldığı kredi kartı reklamı için yer yerinden oynadı. Sanırsınız rahmetliyi kadın satıcısı rolünde oynatmışlar...
Aynı kesim şimdi de Sergen Yalçın'ın rol aldığı reklamı diline doladı. Neymiş? Bellboy (En düşük rütbeli otel görevlisi) rolünde görünmek kocca Beşiktaş'ın kocca teknik direktörüne yakışır mıymış...
Sergen'in Beşiktaş'a geldiği ilk yılda ben kulüp muhabirliği yapıyordum. İlk gününden son gününe kadar onu dikkatle takip edenlerdenim. Spor dünyasında tanıdığım en muzip, en şakacı ve neşeli insanlardandır. Eminim bu reklamı da parasından ziyade komik senaryosu nedeniyle kabul etmiştir. (Nicelerini sırf içine sinmediğinden reddettiğini de biliyorum.)
Sergen'inki son derece mütevazı bir davranış. Egosunun ve kibrinin olmadığının bir kanıtı. Ben Sergen'i reklamda eğer takım elbiseli ve kravatlı bir turizm CEO'su rolünde görseydim eleştirirdim.
Ayrıca tavsiyem; bu reklamın olup olmadığını bir de maaşının yarısını ayda iki kez Beşiktaş maçına gitmek için ayıran bellboy'a sormanız...
Taksilerde 'fos' aleti
Taksici esnafıyla ilgili şikayetlerin ardı arkası kesilmiyor. İçlerinde mesleklerini layıkıyla icra eden tertemiz, dürüst, çalışkan şoförlerimiz de var tabii. Ama aralarındaki çürük elmaları bir türlü ayıklayamadıkları için bu denli köklü bir mesleğin adı giderek kötüye çıkıyor.
Otomobilimi servise verdiğim geçen hafta hep taksi kullandım. Bir şikayeti de ben dile getireyim: Bindiğim üç taksi şoföründen ikisi, kredi kartı ile ödeme yapmamı engelledi. Biri, "Cihaz bozuk" dedi, diğeri "Ben bugünlük direksiyona geçtim, cihazı kullanmayı bilmiyorum" yanıtını verdi.
Diyeceğim o ki, taksilerin camındaki "Kredi kartıyla ödeme yapabilirsiniz" yazısına itibar edip de yanınıza para almadan taksiye binmeyin. Çünkü pek çoğunun pos cihazı fos çıkıyor!..
Gaf kürsüsü
Canlı yayınlanan Benzemez Kimse Bize'de "Birazdan: Yıldız Tilbe şarkılarıyla unutulmaz anlar yaşatacak" alt yazısını görenler "Acaba editör masasında müneccimler mi oturuyor?" diye düşünmeden edemediler.
Zap'tiye
Türkiye'de her 3 kişiden biri kendi müzik zevkine göre eş seçiyormuş. Aile mahkemelerindeki boşanma davalarının yoğunluğuna bakılırsa üçte birimiz arabesk seviyor!..
Ne demiş?
"Fuarda sahneye yırtık bluejean ile çıktığım için işten kovuldum. Sokakta benim kıyafetimi görenler arkamdan 'Deli' diye bağırıyorlardı." (Zerrin Özer'in Michael Kuyucu'ya verdiği röportajdan)