Uzun yıllar spor muhabirliği, yöneticiliği ve yazarlığı yaptım. Bu süre içinde sayısız Spor Bakanı gördüm. Kimi, hayatında eline bir top dahi almamış, kimi sporu sadece beden eğitiminden ibaret görmüş, kimi de bu makamı kendisine sunulan bir ikram olarak görüp, sadece keyfini sürmüştü. Nihayet, yıllar sonra her yönüyle 'gerçek' bir Gençlik ve Spor Bakanımız oldu: Doktor Mehmet Kasapoğlu...
Kasapoğlu'nun en önemli özelliği; icraatları, samimiyeti ve mütevazı tavırlarıyla kendini 'herkese' sevdirmiş olması. Adeta 'partiler üstü bir bakanın nasıl olması gerektiğinin' dersini veriyor.
Eski bakanların büyük çoğunluğu için İstanbul'da bir derbi maçını tribünden izlemek bile büyük bir angaryaydı. Pek çoğunu tribünde görmek imkansız gibiydi. Oysa Dr. Kasapoğlu öyle mi? Olimpiyatları, şampiyonaları sürekli yerinde izliyor. Adeta kafilelerin ayrılmaz bir parçası. Boksör kızımız olimpiyat şampiyonu olduğunda onu ilk kutlayan Dr. Kasapoğlu... Paralimpik Oyunları'nda tekerlekli masa tenisçimiz altın madalya kazandığında boynuna ilk sarılan Dr. Kasapoğlu... Voleybol Şampiyonası'nda o, Avrupa Futbol Şampiyonası'nın tribünlerinde o... Türkiye son yıllarda hemen hemen tüm branşlarda başarılı olmaya başlamışsa, bunda Spor Bakanı'nın bu insanüstü mesaisinin büyük rolü var.
Atamız; sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severdi. Ben de spor yöneticisinin çalışkan, candan, samimi ve mütevazı olanını seviyorum işte...
Youtuber'lar iyice kafayı yedi
Yukarıdaki amiyane tabirden dolayı affınıza sığınıyorum. Ama durumu daha iyi anlatabilecek bir başlık bulamadım.
Adını anıp da reklamını yapmak ve takipçi sayısını artırmak niyetinde değilim. Bir Youtuber, yani sosyal medyada video yayınlayarak reklam geliri elde eden bir genç kendini diri diri mezara gömüp, oradan canlı yayın yaptı.
Aslında prodüksiyon (!) müthişti. Bu yayın için kurşun geçirmez camdan özel bir tabut yapılmış, içine oksijen tüpleri yerleştirilmiş, aydınlatma ve canlı yayın için her türlü teknoloji kullanılmış, defin için dozer ve işlerin ters gitmesi halinde müdahale etmek üzere ambulans bile getirilmişti. Definden önce dua okuyan biri bile vardı. (Bu kişinin resmi din görevlisi olduğunu düşünmüyorum. Eğer öyleyse, yazıklar olsun!)
Bana göre "tık" artık bir intihar yöntemi haline geldi. Güzel fotoğraf uğruna damlardan, uçurumlardan düşenler, eşek şakaları yaparken insanları yaralayanlar ya da kendilerine zarar verenler "bir tık fazla almak uğruna" gözü kapalı ölüme koşuyorlar.
Aslında bu tık ihtirası yüzünden hepimiz canlı canlı gömüldük de haberimiz yokmuş gibi geliyor bana...
Bir devir sona erdi
Şu hazin rastlantıya bakar mısınız? Yamağı Rasim Öztekin'den bir kaç ay sonra ustası Ferhan Şensoy da aramızdan ayrıldı. Siz bakmayın Rasim'in o kavuğu, -içine doğmuş gibi- alelacele Şevket Çoruh'a devrettiğine... Bana göre Orta Oyunu'nun perdesi bir daha kalkmamak üzere indi...
Ses Tiyatrosu'nda Ferhan Şensoy ile Orta Oyuncuları'nı izlemek üniversite hayatımın en önemli ve eğlenceli aktivitesiydi. Rasim okul arkadaşımızdı. Hiçbirimizi de kırmazdı rahmetli. Tuttururduk "Bize beleş bilet ayarla" diye... Bazen tiyatronun 20 koltuklu sırasını tamamen doldurduğumuz bile olurdu. Yüzsüzlüğe bakar mısınız? Aramızda Şahları da Vururlar oyununu 20 kez izleyenimiz bile vardı. Sevgili Cumhur Canbazoğlu'nun kulakları çınlasın...
Ben, Cumhur ve bir başka rahmetli arkadaşımız Mehmet Timuçin Sucu gibi pek çok okul arkadaşımın içine gazetecilik ateşini düşüren, bu meslekte ilerlememizi sağlayan, bize birer eleştirel gözlük hediye eden, Ferhan Şensoy'un oyunlarıydı. İstanbul'u Satıyorum, Şahları da Vururlar, Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı, Ferhangi Şeyler ve daha niceleri... Hepsi, biz genç gazetecilik öğrencileri için birer sosyal eleştiri dersiydi.
Köşedönücü dizisi şimdi sezona başlamıştır. Varsayalım İsmail (Ferhan Şensoy), çırağına (Rasim Öztekin) sesleniyordur uzaklarda bir yerlerde: "Saçmalama Ossmaaan!.."
Gaf kürsüsü
Neler Oluyor Hayatta programının yorumcusu Hakan Ural bu kez bip'lik konuştu: "Zaten bir tek kulağımın arkası kaldı..."
Zap'tiye
Katillere, sapıklara, hırsızlara, uğursuzlara kötü haber: Nihayet 'Adli Tatil' bitti ve Müge Anlı programa başladı.
Ne demiş?
Müge Anlı 14'üncü sezonun başında ekrana "Bayramınız kutlu olsun" diye yazan rejiyi uyardı: "Bayramınız değil, bayramımız yazın oraya." Dakika bir, gol bir...