Haber, bizim gazetenin birinci sayfasına tek sütun olarak girmişti. Belçika Büyükelçiliği'nde görüntü kaydeden bir 'böcek' bulunmuş. (Casusluk için kullanılan elektronik aygıtlara böyle deniliyor) Herkeste bir telaş... Olay, uluslararası bir skandala dönüşmek üzereyken, gerçek anlaşılmış. Meğer o böceği yerleştiren bir casus değil, sapıkmış. Elçilikte çalışan Türk güvenlik görevlisi Erkan C. o kamerayı kadın çalışanların etek altı görüntülerini çekmek için yerleştirmiş...
Haberi okuyanlara "Oh, iyi ki casus değil, sapıkmış" hissiyatı hakimdi. "Eğer casus olsaydı, iki ülke arasında bir diplomasi krizi yaşanabilirdi" tonları...
Keşke casus olsaydı... Çünkü bana göre bu daha büyük bir utanç vesilesi. Oradaki insanların güvenliğinden sorumlu bir Türk'ün, kadınların namusuna göz dikmesini izah etmek daha zor çünkü. Bir de sapıklığın bizim ülkemizde görece daha sevindirici (!) bir suç olduğunu anlatmak elin Belçikalısına...
Joseph Marcela gibiler...
New York Times'da geçen hafta müthiş bir haber yayınlandı. Yapılan bir araştırmada aşı karşıtlığını paylaşımlarıyla dünyaya ilk pompalayanların sadece 12 kişi olduğu belirlendi. Bunların başında da Doktor Joseph Marcela'nın geldiği saptandı. Marcela, aşı karşıtlığıyla ilgili olarak bugüne kadar 600'e yakın makale yayınlamış. Pek çokları da kes/yapıştır yöntemiyle bu dayanaksız, bilimsellikten uzak iddiaları başkalarına yaymış.
Şimdi hatırı sayılır bir gafil insan kitlesi Doktor Marcela'nın ağzının içine bakıyordur muhtemelen. Onun saçtığı zehri yaymak için... Aşı karşıtlarının saçma teorilerinden biri de aşıyla insanların boyunduruk altına alınmaya çalışıldığı yönünde. Asıl insanlar üzerinde tahakküm kurmak isteyen ise Dr. Joseph Marcela ve onun dümen suyuna kapılanlar. Maksatları; insanların yüreğine kaygı ve korku salarak, onları kendilerine mahkum etmek ve rahatça yönetebilecekleri bir 'kölelik düzeni' sağlamak. Lütfen uluslararası ve ulusal trollere karşı uyanık olun!..
Unutulan eşyaları satın alırken
Haberi atv'de izledim. Fatih'te bir dükkanda uçaklarda unutulan eşyalar neredeyse yarı fiyatına satılıyormuş. Girişimci dükkan sahibi, 6 ayda bir açılan ihaleyi kazanmış ve unutulan eşyaları dükkanında satmaya başlamış. Mağazada neler yok ki? Valizler, tabletler, cep telefonları, gözlükler, ayakkabılar hatta tekerlekli sandalye bile var.
Önce haberin cazibesine kapılıp, "Bizim haberci dostlardan dükkanın adresini alayım da bir uğrayayım" dedim. Sonra haberin son cümlesine takıldım: "Satılan eşyaların garantisi yok ve tüm sorumluluğu alıcıya ait." Bunu duyunca ziyaretten vazgeçtim. Aklıma türlü kötü senaryo geldi.
Diyelim ki, uçakta unutulan bir cep telefonunu satın aldınız. Sonra bu telefonun bir suçluya ait olduğu anlaşıldı. Haydi ayıkla pirincin taşını... Daha kötüsü de aklıma geldi: Aldığınız valizle seyahate çıktınız. Uyuşturucu eğitim almış köpek sizin valizin önünde alarm verdi. Meğer sizin aldığınız valizin gizli bölmesinde uyuşturucu varmış... (Geçenlerde Kabusa Dönen Yolculuklar adlı belgeselde izlemiştim. Uyuşturucuyu valizin plastik aksamına emdirmişler. Yani valiz değil, başlı başına bir uyuşturucu zulası.)
Çok mu şüpheciyim acaba? Olabilir. Ama şüpheciler daha uzun ve iyi yaşar, bilesiniz...
Gaf kürsüsü
TRT 1'deki 3'te 3 adlı yarışmada "Türk futbol tarihinde en çok gol kralı olan futbolcu kimdir?" sorusuna yarışmacının verdiği "Tanju Çolak" yanıtı doğru kabul edildi. Oysa Tanju Çolak 5, Metin Oktay 6 kez gol kralı olmuştu.
Zap'tiye
Eşsiz Salda gölünün inci beyazı kumları yoğun turist ziyaretlerinden çamura dönüşmüş. Salda bağırıyor: "Beni bi sal da!.."
Ne demiş?
Pandeminin ilk günlerinden beri bir türlü maske taktıramadığımız Merve Boluğur son noktayı koydu: "Benden hastalık değil, sağlık bulaşır."