Fotoğrafa sosyal medyada rastladım. Nerede ve ne zaman çekildiğini bilmiyorum ama Babalar Günü'nü en iyi resmeden fotoğraf olarak sizinle paylaşmaya karar verdim.
Babalar ile kızları arasında aşk, sevgi, bağlılık gibi, bildiğimiz kavramlarla anlatılamayacak bir duygu alışverişi olduğunu kız evlat sahibi olunca anladım. O benim yaşam sebebim, ben de onun kahramanıyım. Fotoğraftaki elektrik teknisyeni babanın küçük kızı da, peleriniyle uçuyor olsa da (!) kahramanını garantiye almak istemiş. Olur ya, direklere tırmandığında ayağı kayıp düşer diye Babalar Günü'nde sevgili babasına kendi eliyle yaptığı bir çift kanat hediye etmiş. Baba, o gün bugündür ne zaman yüksek bir yerde çalışsa, kızının hediyesi kanatları takar olmuş.
Allah, meleklerimizin koruyucu kanatlarını biz babaların sırtından, bizim gerdiğimiz kol kanadın gölgesini de evlatlarımızın üzerinden eksik etmesin.
Babalık eşittir fedakârlık
Bana göre babalık, fedakârlığın zenaat edinilmiş halidir.
Kendi ayakkabısı su alırken, okula başlayan kızına gıcır gıcır kırmızı potin alıp da mutlu olmanın adıdır babalık.
Patronundan, müdüründen, amirinden haksız yere azar işitip, aşağılanırken, aklına evde bekleyen evladını getirerek "Ya sabır" çekmek ve alıp gitmeye hazırlandığı ceketini yeniden askıya asmaktır.
Sofradayken "Gerisi ile derisini bana bırakın" deyip, butlar ile göğüs etini çocuklarının önüne iteleyendir baba.
Çocuğu üniversiteye gidebilsin diye üç işte birden çalışıp, mor halkalı gözleriyle eve geldiğinde "Ne yapayım, huyum böyle, çalışmadan duramıyorum ben" diye gülümseyendir...
Ya da... Ansızın silahlar patladığında, parka götürdüğü bebeğinin arabasının üzerine kapanıp, sokakta çatışan eşkıyaların kurşununa kafa uzatarak 'gizli şehit' olmaktır babalık...
Tüm fedakârların günü kutlu olsun...
Acıları yarıştırmayalım
Bu kez fillerin tepiştiği yerde ezilen çiçeğin adı Deniz Poyraz'dı. Gencecik, güzel mi güzel bir kadındı. İçeride kim varsa öldürmeye 'programlanmış' bir kiralık robot tetikçi tarafından, ikinci katına kadın terörünü lanetleyen bir afişin asıldığı HDP İzmir İl Binası içinde hunharca katledildi.
Kader randevu verince gitmemek olmuyor tabii. Deniz, o gün hasta olan annesinin yerine gitmişti çay ocağında çalışmaya... Ne bilsindi ki memleketi her ne pahasına olursa olsun kaosa sürüklemek uğruna gözü dönenlerin pusuda olduğunu?..
Bu olayla ilgili herkes bir şeyler yazdı, söyledi. Kimileri de dilini dilsiz şeytana kiralayıp sadece yutkundu... Bir de acıları yarıştırmaya çalışanlar vardı ki en çok onlar yaktı canımı. "Dünkü şehit polis için de söyleseydiniz ya aynı şeyleri" diye çattılar ünlülerin paylaşımlarına... Evet, bazı olaylara duyarsız kaldıkları doğrudur. Ama bir acıyı diğerinden üstün ya da değersiz kılmaya kimin ne haddi var ki?
Asker de bizim, polis de, korucu da, çaycı kızımız Deniz de... Birine az, diğerine çok ağlayanın kanı kurusun. 40 yıldır akan bunca kana rağmen, hâlâ kanı kanla yıkamayı çözüm gören, Meclis'in çatısı altındayken hâlâ teröriste "Terörist" diyemeyen, iktidar ihtirası yüzünden terör örgütüne, mafya babasına ve onların yurt dışındaki yardakçılarına bel bağlayan kim varsa siyasetini değil, önce insanlığını gözden geçirsin...
Gaf kürsüsü
A Spor muhabiri Mustafa Mandev, sokaktaki gence sordu: "Avrupa Şampiyonası'nda favorin kim?" Genç: "Fenerbahçe tabii ki..." (Çekim tekrarlandıktan sonra) "Türkiye tabii ki..." Mandev: "Peki bizi en çok kim zorlar?" Genç: "Brezilya..." Mandev isyanda: "Yahu Avrupa Şampiyonası diyorum. Brezilya'nın ne işi var Avrupa kıtasında?"
Zap'tiye
Bugün tüm muhalefet liderleri toplanıp, bir süredir ağzının içine baktıkları 'Baba' Sedat Peker'in elini öpmeye giderler mi acaba?
Ne demiş?
"4 yıldır Magnum yiyorum ama o kadının ısırırken çıkardığı sesi sadece hıyar yerken çıkarabiliyorum." (Sosyal medyadan)