Atv'nin büyük bir ilgiyle izlenen dizisi Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz bu sezon müthiş bir anti-kahraman yarattı: Hamdi Baba... Bir hırsızlık çetesinin başı, bizimkilerin baş düşmanı Yaman'ın babası. Aynı zamanda Çukur dizisindeki eroin kaçakçısı Afgan Reşit Fezlullah karakterine de hayat veren değerli oyuncu Muhammed Cangören, 'Hamdi Baba' karakterini besledi, büyüttü, şimdilerde uçuruyor. Tabii bunda en büyük pay, o şahane diyalogları ve sahneleri yazan Eşkıya'nın yaratıcı senaryo ekibinin.
Başlıkta da söylediğim gibi Hamdi Baba, hırsızlığın, arsızlığın adeta kara kitabını yazıyor. Adam tam bir ruh hastası. Çalmayı adeta bir hobi haline getirmiş. Birilerinin canını yakmadan, malını mülkünü zimmetine geçirmeden rahat edemiyor. Geçen haftaki bölümde bir iş adamının evine geldiğinde adamlarına dedi ki, "Gidip yandaki evin ağaçlarındaki meyveleri toplayın." Bunu duyan iş adamı itiraz edecek gibi oldu. "Ne gerek var Hamdi Baba? İstediğin ne meyve varsa aldırayım pazardan." Oğlu araya girdi: "Yok, olmaz. O mutlaka çalacak. Yoksa bu akşam uyku uyuyamaz..."
Kaçarken sığındığı kümesteki yumurtaları bile çiğ çiğ midesine gömen Hamdi Baba'nın söyledikleri bile şimdiden hırsızlık aleminin mottoları arasına girdi.
"Sakın ola ki biz zengin olduk, artık çalmayalım demeyin. Hırsızı kanaat öldürür."
"Kendi mahallesini soyamayan, başkasının mahallesini soyamaz. Tevekkül, hırsızın belasıdır."
"Yeterince diye bir para yoktur. Sen hiç doymuş bir zengin gördün mü?"
Allah cümlemizi Hamdi Baba'dan ve onun gibi düşünenlerden korusun!..
Gökyüzündeki televizyon
Sosyal medyada gezinirken tesadüfen rastlamasam, varlığından haberim olmayacaktı. Ulus Baker meğer 'yeni çağın en değerli ve aykırı filozoflarından biri' olarak tanınırmış. Merak edip, söylemlerine, analizlerine, tespitlerine bakınca gerçekten de bu unvanı hak ettiğine hükmettim. Hele 'Aşka Dair 10 Tespit'ini bir arama motoruna girerek mutlaka okumalısınız.
Televizyon ve doğa ilişkisi hakkında söyledikleri ise mesleğim gereği benim en çok dikkatimi çeken analiziydi. Şöyle demiş 47 yaşında hayata gözlerini yuman filozof:
"Televizyon olmadığı için pencereden bulut seyretmeye başladım. Oradaki yayın çok iyi, haberleri daha güvenilir, gelip geçen bir-iki uçak dışında pek reklam almıyorlar ve asıl önemlisi akşamları gök gürültülü sürpriz programlar var. Filmler genellikle kırlangıçların hayatı üzerine ve belki biraz monoton, ancak oldukça realist."
Okuyunca hemen pencereye koştum. Meğer ne sıkılmışım televizyondan...
'Sana aşığım ama onu da çok seviyorum'
Bu laf, Kanal D'nin tartışmalı dizisi Sadakatsiz'de eşini aldatan adama ait. Adam, doktor karısını açıkça aldatıyor. İkisine de mavi boncuk dağıtıyor. Sevgilisi, hamile kalıyor ve bu haberi adamın doktor karısından alıyor. Adam, aldatmasına mazeret olarak da işte bu lafı ediyor.
Show TV'deki Çukur'da baş delikanlımız iki kadını aynı anda idare ediyor. Her ikisini de hamile bırakıyor. Sonra bir tepsi baklava yaptırıp, semtin sokaklarında dağıtıyor "Yaşasın baba oluyorum" diye...
Aşk ne, sevgi ne, tutku ne, saplantı ne? Sapla samanın iyice birbirine karıştığı ya da 'özenle' karıştırılmaya çalışıldığı bir dönemdeyiz. Karısını çok sevdiğini (!) söyleyip, ona 5 kurşun sıkarken "Ya benimsin ya kara toprağın" diyen aşık (!) kocaların ülkesinde sadakatsizliğin lekesini sözde aşk deterjanı ile temizlemeye çalışmak ne cüretkar bir Rus Ruleti'dir?..
Gaf kürsüsü
Antalyaspor maçının seremonisinde ağzındaki sakızı yere tüküren Fenerbahçeli Gustavo, maçtan sonra rakip oyuncularla selamlaşırken önlem olarak (!) yumruğunu uzatmasın mı!
Zap'tiye
65 yaş üstü kısıtlamaları Ajda Pekkan'ı da kapsıyor mu, yoksa ambalaj nedeniyle muaf mı?
Ne demiş?
Maskesiz, mesafesiz parti çıkışında yüzlerini saklayıp kaçmaya çalışanlara muhabir harika bir soru sordu: "Koronavirüsten korkmuyorsunuz, kameralardan mı korkuyorsunuz?"