Bugün de söz okurlarımızda. Dikkatli takipçimiz Murat Mutlu, iki ayrı dizide gözüne takılan tuhaflıkları kaleme almış:
"İyi akşamlar Yüksel Bey. Size iki dizi hakkında yazacağım. Yıllardan beri dizilerde oynayanların sanatçı mı, oyuncu mu olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Menajerimi Ara dizisinde tanınmış sanatçılar 'konuk sanatçı' olarak jenerikte yer alırken, az tanınan sanatçılar 'konuk oyuncu' olarak belirtiliyor. Bu ayrım bana garip ve üzücü geldi.
Gözüme garip gelen diğer bir olay da dizilerdeki havaalanı sahnelerinde seyircinin orasının havaalanı olduğunu iyi anlaması için sürekli pilotlara yer verilmesi. Mucize Doktor'un 30'uncu bölümündeki havaalanı sahnesinde 140 saniyede 14 kez pilot kameraya girdi, birkaç kez de hostes. Toplam iki pilot vardı, bir tanesi elinde tekerlekli valizi ile sürekli bir ileri bir geri gidip geliyordu. Sayın Yusuf Pirhasan, sayın Aytaç Çiçek, belki sizin kadar zeki değiliz ama inanın sürekli pilotları, hostesleri göstermeseniz de orasının havaalanı olduğunu anlayabiliyoruz! Saygılarımla..."
Çocuk kaçırmak serbest mi?
Köşemizin 'duayen' takipçisi, değerli dostum Kamil Çetin, haber bültenlerinde sıkça yer alan evli çiftlerin birbirlerinden çocuk kaçırma meselesinin peşine düşmüş:
"Sevgili kardeşim, toplumumuzda çeşitli nedenlerle boşanmalar çok arttı. Bu boşanmaların sonunda kabul etmek gerekir ki en büyük acıyı çocuklar çekiyor. Sorun, çocukların velayeti ve velayeti alamayan tarafın çocuklarla görüşme konusu...
Problemsiz ve anlaşmalı bir boşanmada bu konu ilk çözülen madde. İki taraf da koşulları baştan koyuyor ve buna uyuyorlar. Tersi olursa çok büyük sorunlar ortaya çıkıyor. Velayeti alan taraf isterse çocukları karşı tarafa asla ve asla göstermiyor, sürekli kaçırıyor. Bu konuda kanunlarımız çok yetersiz ve caydırıcı olmaktan çok uzak. Şöyle ki: Velayeti alamayan taraf (genellikle yüzde 99 baba kaçırıyor, anne mağdur oluyor) görüşme günü mahkeme kararı ile (dünyanın en anlaşılmaz uygulaması) icra dairesine gidiyor. İcradan bir memur ve polis eşliğinde çocuğun bulunduğu adrese gidiyorlar. Çocuk orada ise görüşme gerçekleşiyor. Çocuk yoksa, kaçırıldıysa, çaresiz kalıyorlar. Bu durumu yaşayan binlerce ebeveyn var. Çocuklarını yıllarca göremiyor, sesini dahi duyamıyorlar. Ellerinden hiçbir şey gelmiyor. Çareyi televizyon programlarında arıyorlar...
Lütfen TBMM yıllardır kanayan ve kangren olan bu yarayı bir an evvel ele alsın. Ağır cezai müediyelerle bu soruna çare olsun..."
Ya çöküşün dizileri?
Okurumuz Levent Özhasman, dönem dizileriyle ilgili bir eleştiride bulunmuş:
"Merhaba Sayın Yüksel Aytuğ, size üç diziden söz edeceğim. Diriliş Ertuğrul, Kuruluş Osman ve Uyanış Büyük Selçuklu... Sizce; büyük çöküşün başlangıcı olan, I. ve II. Viyana kuşatmaları ile ilgili bir dizi yapmaya da cesaret edebilirler mi? Ne dersiniz? Saygılar ve iyi çalışmalar Sayın Aytuğ..."
YAZAR NOTU: Değerli okurum, şanlı tarihimiz zafer destanlarıyla öyle dolu ki, çöküş dizilerine sıra gelir mi bilmem. Ayrıca insan hafızası, iyilikleri kaydedip kötülükleri ve başarısızlıkları silmeye yatkındır.
Tabii ki tarihi başarısızlıklarımızdan, hatalarımızdan ders çıkartmak ve tarihin tekerrürüne engel olmak için böyle dizilere de ihtiyaç var. Ama gün, tarihimizden güç ve moral alma, kendi özümüze dönme günüdür.
Gaf kürsüsü
Şair İbrahim Sadri'nin sunduğu atv'deki Kahvaltı Haberleri'nde Attila İlhan'ın ismi barkovizyonda 'Atilla İlhan' olarak yazıldı.
Zap'tiye
Kim Milyoner Olmak İster?'de elde kalan jokerler hiç olmazsa marketlerde indirim kuponu olarak kullanılsın.
Ne demiş?
"Artık kadın katillerinin duruşma haberlerini şu kadar ceza verildi değil, şu kadar ödül verildi diye sunacağız herhalde..." (Show Ana Haber sunucusu Ece Üner, iyi halden ceza indirimi alan katil kocalar haberinin ardından)