Esra Erol'u 15 gün önce köşelerinde ve sosyal medyada lime lime ettiler. Programındaki bir kadın, DNA testi yapılan çocuğunun kocasından değil de sevgilisinden olduğunu öğrendiğinde sevinç çığlıkları attı diye... Bataklığı kurutmak yerine, fotoğrafını çekip sergileyene saldırdılar. Tabii ki asıl amaç, Esra Erol ve atv'nin gündüz kuşağındaki egemenliğine 'bir şekilde' son vermekti. Hatta sosyal medyada algı operasyonuna girişenlerin bazılarının FETÖ bağlantısı bile tespit edildi.
Aynı Esra Erol, önceki gün ekranlarda müthiş bir sosyal sorumluluk kampanyası başlattı. Tıpkı daha önce yaptığı pek çok hayır işi gibi... Bu kez programda, pandemi nedeniyle uzaktan eğitim almak zorunda kalan ancak ellerinde yeterli cihaz bulunmadığı için bunu gerçekleştiremeyen yoksul öğrenciler için 'Her Eve Bir Okul' kampanyası başlatıldı. Kızılay ile ortaklaşa gerçekleşecek kampanya süresince 2868'e Esra yazıp 10 liralık SMS gönderenler yoksul çocukların tablet sahibi olmalarını sağlayacaklar.
Baktım, bizim gazete dışında kampanyayı duyuran yok. Aklıselim birkaç kişi dışında Esra'yı takdir eden sosyal medya paylaşımı da yok. 15 gün önce onu linç edenlerde ise 'tık' yok. Peki Esra'ya küfretmek için klavye başında tereddüt etmeyenler, kampanyaya 10 lira bağışlamak için de o denli istekli olacaklar mı? Hiç sanmam.
Çünkü gömmeye alışık eller, sıra alkışa geldiğinde nedense felce uğruyor...
Artık dönüp gidecek miyiz?
Türkiye iki gündür Kadir Şeker'e verilen cezayı konuşuyor. Konya'da sevgilisi tarafından darp edilen kadını kurtarmak için olaya müdahale eden, boğuşma sırasında nefessiz kaldığı için yanındaki bıçağı kullanıp adamın ölümüne yol açan 20 yaşındaki tıp fakültesi öğrencisi Kadir'e 12 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Olayın gerçekleştiği günün ertesinde bu sütunlarda "Bu davanın takipçisi olacağım. Çünkü ona verilecek ceza, kadına şiddete karşı mücadelenin ve müdahalenin kaderini belirleyecek, içtihat oluşturacak" demiştim. Eskiden olsa, yardım isteyen şiddet mağduru her kadının düşünmeden yardımına koşardım. Ama artık emin değilim. Çünkü beynimin bir köşesinde "12.5 yıl hapis yatar mıyım?" sorusunun çengeli asılı.
Asıl soru ise şu: Kadir, dönüp gitseydi, merhum, sinirlerine hakim olamayıp o kadını öldürseydi -ki her gün örneklerine rastlıyoruz- o kişi 12.5 yıl ceza alır mıydı? Söyleyecek söz çok ama şimdilik ölene Allah'tan rahmet, hapiste çürüyecek doktor adayına sabır diliyorum.
Minik bir tavsiye
Görüyorsunuz işte bir magazin ekinin satırlarında bile şiddet, vahşet okumak zorunda kalıyorsunuz. Çünkü içinde bulunduğumuz dünya böyle. Şiddet, terör, trafik kazaları, deprem, sel, sapıklar, düğün magandaları vs... Bu durumda eve sağ salim döndüğünüz her güne şükretmeniz gerekiyor.
Sizi bilmem ama ben ne yapıyorum biliyor musunuz? Gece kafamı yastığa koyduğumda "Ömrümden bir gün daha eksildi" yerine "Ömrüme bir gün daha eklendi" diye düşünüyorum. Çünkü dün bu saatlerde ölebilirdim. Hepinize tavsiye ederim.
Gaf kürsüsü
Yine Tansu Sarı dostum yakalamış: Uçankuş TV'deki Hayatın İçinden'in yorumcusu Erol Köse "Rıza Kocaoğlu'nun gözlerinde negatif bir antipati yok mu?" diyor. Antipati zaten pozitif olmaz ki. Pozitif olursa sempati olur!
Zap'tiye
Milli maç için Süper Lig'e neden ara veriliyor ki? Milli Takım kadrosunun neredeyse tamamı Avrupa liglerinde oynamıyor mu?
Ne demiş?
Atv'deki Müge Anlı ile Tatlı Sert'ten bir diyalog: MÜGE ANLI: Bugün ta Bordo'dan gelen bir çiçeğimiz var. ARİF VERİMLİ: Çiçek bordo değil ama...