Hani hep 'genç nüfusumuzla' övünüp duruyoruz ya; yeni bir istatistik onu da elimizden aldı. Türkiye'de 65 yaş üzerindekilerin nüfusa oranı 15 yıl içinde yüzde 6'dan yüzde 10'a yükselmiş. Bu gidişle 20 yıl sonra ülkedeki yaşlıların oranı yüzde 20'yi bulacakmış.
Uzmanlar bunun sebebini yeni neslin 'evliliğe inancının kalmamasına' bağlıyor.
Onlara göre 1992-2002 arasında doğanların oluşturduğu K kuşağı, evliliğe uzak duruyor, çocuk sahibi olmak istemiyormuş.
Peki ne yaptık da çocuklarımızı, gençlerimizi evlilikten, çocuktan, aile kurmaktan soğuttuk?
Her sosyal meseleyi televizyon dizilerine bağlayanlardan olmadığımı biliyorsunuz. Hatta her fırsatta televizyonun günah keçisi haline getirilmesine karşı dururum. Ancak bu sefer televizyonun masumiyetinden söz edecek değilim. Çünkü son yıllarda tutmuş televizyon dizilerinde bir tek mutlu aile, ağlamayan kadın, terk edilmemiş çocuk göremez oldum. Dizi deyince aklımıza hep aldatma, üçgen aşklar, entrika, iftira, şiddet, taciz, tecavüz geliyor.
Elin Avrupalısı, Amerikalısı da dizi yapıyor ama orada gelip saplandıkları tek konu aşk, ihanet ve intikam değil. Adamlar bilim kurgu dizisi de yapıyor, fantezi konulara da girişiyor, bilime de dalıyor, sanata da dokunuyor... Bizim dizileri izleyen gençler, çocuklar ise ihanetsiz aşk olmayacağına kanaat getirip evliliği 'öcü' olarak görüyorlar.
Sadece diziler mi?
Gündüz reality şovları, magazin programları, ana haber bültenleri de insanları evlilikten soğutacak türlü konularla örülü.
Bu durumda bizim memlekette televizyon seyreden, sosyal medyayı takip eden gençlerin aile kurmaya, çocuk sahibi olmaya özenmeleri mucize olur.
Özetle, televizyonun yeni bir olumsuz tarafıyla tanıştık:
Nüfusu yaşlandırması...
Anladıysam siyasetçi olayım!
Gazeteci Rahmi Turan köşe yazısında "Bir CHP'li, Külliye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Erdoğan ona 'Seni CHP'nin başında görmek isterim' dedi" diye yazıyor.
Sonra kaynağını açıklıyor;
"Bana bunu Talat Atilla söyledi." Ama düşünmüyor ki, "Yahu bu adam da gazeteci.
Üstelik bir haber sitesi var. Niye bombayı kendi patlatmıyor da benim elime tutuşturuyor ki?" diye... Sonra da "Özür dilerim, hata yapmış olabilirim" diye kem küm ediyor. Onun işaret ettiği gazeteci Talat Atilla ise bir başka bomba patlatıyor:
"Ben bu haberin doğruluğunu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan teyit ettim." Kılıçdaroğlu da diyor ki, "Bu CHP'yi yok etmek isteyenlerin bir kumpasıdır." Külliye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüğü iddia edilen CHP'li Muharrem İnce topu smaç ile karşı sahaya indiriyor: "Bu kumpası AKP yapmadı. Bu CHP'nin içindeki bir çetenin işi..." Şu siyasetin raconlarını anlamadım, anlayamayacağım da... Ama iyi bildiğim bir şey var; siyaset, muhalefet eliyle hiç bu kadar kirletilmemişti...
İşte 'Dünyaya açılmak'
Sonunda bizim de Emmy ödüllü bir oyuncumuz oldu. Haluk Bilginer, Puhu TV'de yayınlanan Şahsiyet dizisinde hayat verdiği 'Agah Beyoğlu' karakteriyle 47. Uluslararası Emmy Ödülleri'nde En İyi Aktör ödülünü aldı. Haluk Bilginer, muhteşem İngilizcesi ve uluslararası kriterleri karşılayan inanılmaz oyunculuk yeteneğiyle bugüne kadar yabancı yapımlarda en fazla boy gösteren Türk oyuncuydu. Sonunda bu emeğinin karşılığını 'Televizyon Oscar'ı' olarak nitelendirilen dev bir ödülle aldı. Özellikle popçuların yıllardır dillerine doladığı ama bir türlü gerçekleştiremediği 'Dünyaya açılmak' sözünün 'icracı sanatçısı' Haluk Bilginer'i içtenlikle kutluyorum.
Gaf kürsüsü
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 3'üncü sınıf öğrencisi genç, Kim Milyoner Olmak İster?'de "Kesmece bunlar diye bağıran biri hangi ürünü satar?" sorusunun doğru yanıtını (Karpuz) ancak seyirci jokeri kullanarak bulabildi.
Zap'tiye
Son olaylar Türkiye'de önemli bir siyasi boşluğa işaret ediyor: Belli ki en büyük ihtiyacımız, yeni kurulacak Kumpas Partisi! (Sanırım CHP tek başına bu ihtiyacı gideremeyecek.)
Ne demiş?
Show TV Ana Haber sunucusu Ece Üner, cep telefonlarının ilişkileri zedelediği haberinin ardından ilginç bir yorumda bulundu: "Cep telefonları uzakları yakınlaştırıyor ama yakınımızdakileri de uzaklaştırıyor."