Bu ülkede şöhrete ulaşmanın en kestirme yolu nedir diye sorarsanız, bir ünlüye saldırmak, yaralamak, hatta öldürmek derim. Bu kanıya nereden mi vardım? Yağmur Atacan'ı silahla saldıran kişi (atığı mermi, aracının camına isabet etmişti), 10 ay sonra serbest kaldı. Saldırı gerekçesi neydi? İddiaya göre, Yağmur'un kendi gibi ünlü eşi Pınar Altuğ'a karşı platonik hisler beslemek... Ama sonunda ne oldu? Elini kolunu sallaya sallaya aramıza karıştı.
Şimdi cezaevinde birkaç ay yatma karşılığında, çıkışta "Gördünüz mü lan, filancayı nasıl bitirdim" diye göğsünü gere gere (!) dolaşıp racon kesmeye hevesli kaç kişi vardır kim bilir.
Hatırlayın, adamın biri cezaevine giderken 100 araçlık konvoyla kendisine eşlik edilmişti.
Herkes onun ünlü bir mafya babası olduğunu sandı, gazetelerde boy boy fotoğrafları yayınlandı.
Sonunda adamın bir sahtekar olduğu ortaya çıktı. "Neden böyle yaptın?" dediklerinde ise "Kendime mafya babası süsü verip, hem içeride, hem dışarıda saygı kazanmak için" diye yanıt verdi.
Bir de meczup kadın türemişti, ünlülere gördüğü yerde saldıran. Son kurbanı 'Gazoz Ağacı' programıyla tanınan ünlü radyocu Cem Arslan olmuştu. Adamı bıçakla yaralayıp ölümle burun buruna getirmişti. Ne ceza aldı? Ya da aldı mı, bileniniz var mı?
Diyeceğim o ki, adaletin kılıcı daha keskin olmalı.
Kimseye 'bedavadan' racon kesme fırsatı vermemeli. Tabii ki adalet önünde herkes eşit. Ama eğer saldırıların muhatabı, kamuya mal olmuş kişiler ise daha 'duyarlı' davranılmalı. Yaralamanın ya da ölüme kastın 'niteliği' bu oranda artırılmalı.
Ünlüleri, gece kulübüne dört korumayla gittikleri için kınamak kolay. Ama ne kadar 'kolay' hedef olduklarını da bir düşünmek lazım.