Kanal D'nin yeni dizisi 'Kara Yazı'yı izliyorum. 'Karahan' diye bir aile var. Oğulları, istemeden bir cinayet işliyor. Aile öyle nüfuzlu ki; savcıyı, emniyet müdürünü, hatta cezaevindeki jandarmayı bile satın alıp olayı örtbas ediyor. Oğulları yerine, olayın mağduru bir genç kız cezaevine yollanıyor.
Delikanlı vicdan azabı çekip olayı itiraf etmeye çalışıyor.
Ama emniyette verdiği ifade bile sümen altı ediliyor.
Eskiden polis teşkilatını, Adalet Bakanlığı personelini, askeri zan altında bırakacak bu tür suçlamaları senaristler akıllarının ucundan bile geçirmezlerdi. Bu tür sahneler ilk başta vatandaşın tepkisiyle karşılaşır; kimse askerine, polisine, savcısına, hakimine toz kondurmazdı.
Ama 15 Temmuz'dan sonra ne oldu? Yukarıda saydığım kurumların itibarı zedelendi.
Kendini Pensilvanya'ya satanlar yüzünden halk; askerine, polisine, savcısına güvenemez hale geldi. Şimdi biri çıkıp da, 'Kara Yazı'nın senaristlerini bu yüzden eleştirmeye kalksa, vatan hainliği yüzünden yapılan binlerce tutuklamayı delil gösterip 'mazeretlerini' ortaya koyacaklar.
İşte FETÖ'nün bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük budur.
Ama bizim de elimiz armut toplamıyor. Bu kara propagandanın 'kara yazı' olarak kaderimize yapışmasına izin vermeyeceğiz. Bir hakim çocuğu olarak biliyorum ki; bu ülkede görevini layıkıyla yapan hakimler, savcılar, askerler, polisler çoğunlukta.
İçimizdeki çürük elmaları bir an önce ayıklayalım ki; eline her kalemi alan, askerime, polisime, savcıma 'kara' çalamasın!