TRT 1'in son yıllardaki en başarılı icraatlarından biri de perşembe akşamları ekrana gelen Ev Sineması Kuşağı... Geçen hafta bu sütunlarda, kuşağın görücüye çıkan ilk filmi Saruhan'ı övmüş, gelecek haftayı iple çektiğimi yazmıştım. Bu hafta karşıma, günümüzde geçen bir hikaye çıktı.
Ülkemizin şirin bir kıyı kentinde kendi yağıyla kavrulmaya çalışan bir esnafın ihracata soyunmaya karar vermesiyle başına gelen olayları anlatan 'Ekisporter'i 1.5 saat boyunca büyük bir keyifle izledim.
Televizyon filmi, tam da içinde yer aldığı kuşağın ismini hak ediyordu. Çünkü her haliyle 'ev yapımı' tadındaydı. Senaryosu öyle ağdalı cümlelere, akıl dışı tesadüflere sırtını dayamamıştı.
Hayatın tam orta yerinden alınmış bir kesit, profesyonel kamera ile çekilmemiş de, sanki güvenlik kamerası kayıtlarından çıkarılmış gibiydi.
Ama bu 'gerçeklik' asla 'özensizlik' hissi vermiyor, sinema sanatının uzağına düşmüyordu. Filmi cazip kılan en önemli unsurlardan biri de başrol oyuncusu Mehmet Özgür'ün pek çoklarının düştüğü yanılgıya düşmeden, yani 'büyük oynamaya çalışmadan' ortaya koyduğu sade ama etkileyici performanstı.
(Yeri gelmişken, Mehmet Özgür'ü, Antalya'ya bir devlet tiyatrosu sahnesi kazandırma gayreti ve başarısından dolayı da kutluyorum. Bize sadece 'oynayıp' da kazanacak değil, her yeri oynamadan 'kazandıracak' oyuncular lazım) 'Ekisporter', sinema keyfi vermesinin yanı sıra, biz farkında olmadan heybemize değerli mesajlar da iliştirdi. Girişimcilik ruhunun değeri, imecenin yararı, kız çocuklarını okutup donatmanın faydaları gibi...
Etraf 'merdiven altı' dizi ve filmlerle dolmuşken, TRT'yi bu 'organik' girişiminden dolayı bir kez daha kutluyorum.