Geçenlerde komşumuzun 7 yaşındaki oğlu Bora ile sohbet ediyordum.
İstanbul'un en iyi okullarından birinde geçen yıl okumaya başlamıştı. Klasik soruyu sormadan edemedim:
"Nasıl gidiyor okul?" Bora "İyi" dedi ama yüzündeki bıkkın ifade gözümden kaçmadı.
Meğer çok ev ödevi veriyorlarmış.
"Günde sekiz sayfa" dedi, sıkıntıyla... Oysa şehre bahar gelmişti. Bora'nın içi içine sığmıyordu.
15 dakika sonra "Benim eve gitmem lazım" deyip ayakları geri geri gidercesine evinin yolunu tuttu.
Yıl 2016... Sözünü ettiğim, ülkenin en köklü eğitim kurumlarından biri.
Çocuğu sorumluluk sahibi yapmanın en 'kestirme' yolu ona tonlarca ev ödevi vermekten geçiyor hâlâ...
Eğitimin, öğretimin yarısını eve yığacaksanız, aileler size niye tonla para ödüyor ki?
Üstelik ev ödevlerinin büyük bölümünü anne-babaların yaptığı bir geçekken...
Ayrıca her ev ödevi, okuldan eve, evden okula taşınan onlarca kitap ve defterin ağırlığı demek.
Son sözüm şu: Çocukların sırtına yüklediğiniz her bir sayfa ev ödevi, onların spora, kültür-sanata ve sosyal hayata yönelmelerini engelleyen bir yüktür.
Bunca ev ödevi olmasa belki daha çok dünya çapında ressam, heykeltıraş ve sporcu çıkartacağız.
Bu özel günde evlatların sözcüsü olayım dedim. Elçiye zeval olmaz...