Çocukluğunda Mustafa Kemal’le vals yapmış. Büyükada’da sürgünde olan Troçki, teknesiyle balık tutarken yanına kadar yüzmüş. Nazım Hikmet’i küçükken birkaç defa görmüş. Sait Faik ile rakı içmiş. Üniversitede Halide Edip’in asistanlığını yapmış. Sabahattin Eyüboğlu ile İngilizceden kitaplar çevirmiş. Küçükken Ahmet Haşim ile oldukça yakın olmuş. Yaşar Kemal’le Paris sokaklarını dolaşmış. Küçük bir kahvehanede neyini üflemekte olan Neyzen Tevfik’e rastlamış ve onunla konuşma fırsatı bulmuş. Aziz Nesin ile güzel bir arkadaşlık, Mehmet Ali Aybar ve Behice Boran’la bir yarım yüzyıl dostluk kurmuş... İşte Orhan Veli, Cevat Şakir, Abidin Dino gibi devrin pek çok aydın ve yazarıyla bir ömür geçiren, çevirdiği kitaplara yazdığı önsözler kitabın ününü aşan, Thomas More’dan sevgilim diye bahseden ve 85 yaşında ölmeden önce yaşamının son yıllarında anılarını kaleme alırken, “Benim gibi bir kocakarının anılarını kim merak eder ki” demesine rağmen, kitabı uzun süre ‘best seller’ listesinin en tepesinden inmeyen, İngiliz edebiyatının Türkiye’deki otoritesi Mina Urgan’ın kitaplara sığmayan hayatı... DERLEYEN: ZELİHA ALAGÖZ TEMİZ İngiliz Edebiyatı Profesörü olan yazar ve çevirmen Mîna Urgan, 1 Mayıs 1915’de İstanbul’da dünyaya geldi. Tam adı Fatma Mîna Urgan olan yazar, Şefika Hanım ile şair ve oyun yazarı Tahsin Nahit Bey’in kızıdır. Mina Urgan'ın adını, üç yaşındayken ölen babası şair Tahsin Nahit vermiş. Mina Farsça’da şarap kadehi ya da mavi anlamına geliyor. Tuhaf adı yüzünden sık sık gayrimüslim sanılan Mina Hanım soyadını ise kendi seçiyor. ‘Urgan’ önerisi ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek’ten şu ilginç gerekçeyle geliyor: Mina Urgan soyadı seçimini şöyle anlatıyor: Herkese kendi soyadını seçecek kadar özgürlük tanıyan bir ailede büyür Urgan. İnsanların denize yalnızca tedavi amacıyla girdiği yıllarda, dedesi onları eğlence için denize sokar. Delikanlı babam dediği öz babası Tahsin Nahit, Mina üç yaşındayken ölünce, annesi Şefika Hanım Falih Rıfkı Atay ile evlenir. Biyografisini kaleme aldığı “Bir Dinozorun Anıları” adlı kitabında ‘‘Şefika’’ diye anlattığı annesi, Mina Urgan'ın hayatının neredeyse en önemli figürü. Şefika'yı, son derece zarif, alımlı, karizmatik bir kadın olarak tanımlıyor: ‘‘Çok güçlü bir kişiliği vardı. Dini vecibelerini yerine getiren iyi bir Müslüman’dı. Dinsiz olduğumu bildiği halde bana bu konuda hiç baskı yapmadı. Bu kadar baskın bir karakterin yanında kişiliğim hiç ezilmeden büyüyebilmemi, Şefika'ya bağlı bir mucize olarak görüyorum.’’ Mina Urgan'ın hayatı okuyarak geçer. Arnavutköy Kız Koleji'nden sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirir. 4 sene öğrencisi olduğu bu okulun İngiliz Dili Edebiyatı Bölümünde 36 sene öğretmenlik yapar. Hayatına asıl rengini veren edebiyat ve öğretmenlik dışında, politik bir yanı da vardır. Kitabında politik kişiliğini sık sık karikatürleştiriyor: ‘‘Çok kesin politik tutumlarım olduğu halde politikadan hiç anlamam, her şeyi yüzüme gözüme bulaştırırım. Mesela üyesi olduğum TİP'teki iç çatışmalardan hiç haberim olmuyordu. Çünkü her iki taraf da, sosyalizm diyordu, yoksulluğa karşı savaşacağız diyordu. Ben de bu insanlar aynı şeyleri düşünüyorlar sanıyordum. Meğer aralarında çok büyük fikir ayrılıkları varmış. Bu konuda biraz gerizekalıyım. Olayları politik açıdan göremiyorum.’’ 353 sayfalık kitabında, özel hayatına ilişkin çok az ayrıntı var. Evlenmek üzere değil, çalışmak üzere yetiştirildiğini söyleyen Urgan, ilk ve son evliliğini aktör ve film yapımcısı Cahit Irgat ile yapmış. Mustafa ve Zeynep adında iki çocuk doğurmuş. Mîna Urgan, gerek İngiliz edebiyatı üzerine incelemeleri ve aynı edebiyattan yaptığı çeviriler, gerekse İngiliz edebiyatı profesörü olarak sürdürdüğü eğitimciliğiyle 'duayen' kimliğini kazandı. İngiliz Edebiyatı Tarihi adlı çalışması başta olmak üzere, Thomas Moore, Shakespeare, D. H. Lawrence ve Virgina Woolf üstüne yaptığı incelemeler, Türk edebiyatına kazandırılmış çok önemli başvuru kitaplarıdır. Özellikle Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas Moore adlı çalışması, edebiyatı olduğu kadar hayatı da özgürlük ve barış tasarımı çerçevesinde imgeleyip öneren bir çalışma olarak büyük yankı buldu. Hatta Mina Urgan, Thomas More’dan “sevgilim” diye hitap eder. Ancak Mîna Urgan'ın asıl tanınması, görece 'ihtisas' gerektiren bu alanlardaki çalışmalarından çok yaşamının son yıllarında kaleme aldığı anılarının yayımlanmasıyla gerçekleşti. Seksen üç yıllık bir ömrün anı ve tanıklıklarını bir araya getiren Bir Dinozorun Anıları (1998) altmış, gezi yazılarından oluşan Bir Dinozorun Gezileri adlı kitabı ise altmış altı baskı yaparak Mîna Urgan'ı, 'çok satar' yazarlar arasına kattı. Mîna Urgan'ın, 'Benim gibi bir kocakarının hayatını kim merak eder ki' çekincesiyle kaleme aldığı “Bir Dinozorun Anıları” başta kendisi olmak üzere herkesi şaşırtarak yüzbinlerce okura ulaştı. Alabildiğine alçakgönüllü, ufak tefek, sürekli sigara içen, sözünü sakınmadan komünist ve ateist olduğunu söyleyebilen bir İngiliz edebiyatı profesörünün özellikle kendiyle alay etmeyi ihmal etmeden ve hemen hemen her satıra sindirilmiş yaşama sevinciyle kaleme aldığı anı ve tanıklıklarının içtenliği her kesimden okurun çok büyük ilgisiyle karşılandı. Bir Dinozorun Anıları, anıların eksenine Mîna Urgan'ı oturmakla birlikte Atatürk'ten Halide Edip'e, Necip Fazıl, Abidin Dino, Neyzen Tevfik, Sait Faik ve Yahya Kemal'den Ahmet Haşim'e sayısız tanıklık ve bu tanıklık aracılığıyla çizdiği panoramayla da çok önemli bir 'doküman' niteliği kazandı. Bir Dinozorun Gezileri'nde ise, başta Mavi Yolculuk ve Bodrum olmak üzere, Anadolu, Paris, İngiltere, İtalya, Sovyet Rusya ve Amerika'ya 'dinozorca' (az parayla) yaptığı yolculukları, eksilmeyen yaşama sevinci ve gülümseten izlenimlerle aktardı. “Bir Dinazorun Anıları” kitabını okurken bir insanın hayatına neler sığdırabileceğini hayretle görüyor, gıpta etmekten kendinizi alamıyorsunuz. Bu kitapta Mina Urgan’ın hayatını daha doğrusu anılarını okumuyor, tarihten bir kesit okuyorsunuz sanki. Mine Urgan dinozorluğunu ise şöyle tanımlıyor kitabında : Oldukça varlıklı olmasına rağmen, kendini parasal durumdan müşkül durumdaymış gibi inandırmış. Hatta Aziz Nesin’in şöyle bir anısı var bu konu üzerine: Gün gelmiş öğrenmiş ki, o apartman Mina Urgan'a vefat eden bir akrabasından miras kalmış. Mina Hanım da oraya taşınma arifesindeymiş. Aziz Nesin işin aslını öğrendikten sonraki şaşkınlığını Mina Urgan’a şöyle dile getirmiş: ' O p... sen miydin?' Bundan tam 10 yıl önce 15 Haziran 2000’de tedavi gördüğü İstanbul Nöroloji servisinde 85 yaşında yaşama gözlerini yuman Urgan, geride dolu dolu yaşanmış bir hayat ve Thomas Moore, Shakespeare gibi Türkçe’ye kazandırılmış pek çok dev eser bıraktı. Mina Urgan’ın Türk edebiyatına kazandırdığı dev eserlerden bazıları ise şunlar: Bir Dinozorun Anıları Sineklerin Tanrısı Bir Dinozorun Gezileri İngiliz Edebiyatı Tarihi Atinalı Timon Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas More Shakespeare II Virginia Woolf