‘‘Çok kesin politik tutumlarım olduğu halde politikadan hiç anlamam, her şeyi yüzüme gözüme bulaştırırım. Mesela üyesi olduğum TİP'teki iç çatışmalardan hiç haberim olmuyordu. Çünkü her iki taraf da, sosyalizm diyordu, yoksulluğa karşı savaşacağız diyordu. Ben de bu insanlar aynı şeyleri düşünüyorlar sanıyordum. Meğer aralarında çok büyük fikir ayrılıkları varmış. Bu konuda biraz gerizekalıyım. Olayları politik açıdan göremiyorum.’’
353 sayfalık kitabında, özel hayatına ilişkin çok az ayrıntı var. Evlenmek üzere değil, çalışmak üzere yetiştirildiğini söyleyen Urgan, ilk ve son evliliğini aktör ve film yapımcısı Cahit Irgat ile yapmış. Mustafa ve Zeynep adında iki çocuk doğurmuş.
Mîna Urgan, gerek İngiliz edebiyatı üzerine incelemeleri ve aynı edebiyattan yaptığı çeviriler, gerekse İngiliz edebiyatı profesörü olarak sürdürdüğü eğitimciliğiyle "duayen" kimliğini kazandı. İngiliz Edebiyatı Tarihi adlı çalışması başta olmak üzere, Thomas Moore, Shakespeare, D. H. Lawrence ve Virgina Woolf üstüne yaptığı incelemeler, Türk edebiyatına kazandırılmış çok önemli başvuru kitaplarıdır. Özellikle Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas Moore adlı çalışması, edebiyatı olduğu kadar hayatı da özgürlük ve barış tasarımı çerçevesinde imgeleyip öneren bir çalışma olarak büyük yankı buldu. Hatta Mina Urgan, Thomas More’dan “sevgilim” diye hitap eder.
Ancak Mîna Urgan'ın asıl tanınması, görece "ihtisas" gerektiren bu alanlardaki çalışmalarından çok yaşamının son yıllarında kaleme aldığı anılarının yayımlanmasıyla gerçekleşti. Seksen üç yıllık bir ömrün anı ve tanıklıklarını bir araya getiren Bir Dinozorun Anıları (1998) altmış, gezi yazılarından oluşan Bir Dinozorun Gezileri adlı kitabı ise altmış altı baskı yaparak Mîna Urgan'ı, "çok satar" yazarlar arasına kattı.
Mîna Urgan'ın, "Benim gibi bir kocakarının hayatını kim merak eder ki" çekincesiyle kaleme aldığı “Bir Dinozorun Anıları” başta kendisi olmak üzere herkesi şaşırtarak yüzbinlerce okura ulaştı. Alabildiğine alçakgönüllü, ufak tefek, sürekli sigara içen, sözünü sakınmadan komünist ve ateist olduğunu söyleyebilen bir İngiliz edebiyatı profesörünün özellikle kendiyle alay etmeyi ihmal etmeden ve hemen hemen her satıra sindirilmiş yaşama sevinciyle kaleme aldığı anı ve tanıklıklarının içtenliği her kesimden okurun çok büyük ilgisiyle karşılandı.