Liderler ve partiler sahaya indi ve Türkiye nefesini tutarak tarihinin ikinci 14 Mayıs seçimine gidiyor. Bu seçimi "dünyanın en önemli seçimi" ilan eden küresel güçler de, içerideki vesayet odakları da yakından izliyor.
Başta ABD olmak üzere o küresel güçlerin gladyovari neler yapacağı bilinmese de destek verdiği FETÖ ve PKK'yı devreye soktuğu biliniyor.
Hatta bilinen, bilinmeyen bütün güçleri sahaya sürdüğü de... Eski tüfek sol liberal, yeni "Atatürkçü" Hasan Cemal de, Cengiz Çandar da, FETÖ sever İdris Naim Şahin de, "Çankaya sevdalısı" Sadullah Ergin de, ABD emperyalizmi karşısında susan sosyalistler de aynı safta ve aynı amaçta buluştu.
Arkasında hizalandıkları "lider" de Kemal Kılıçdaroğlu.
Kimi "Kandil'le müzakere"yi dayatıyor, kimi "soğan" üzerinden ucuz siyaset yapıyor, kimi de eski Türkiye'de siyasete ayar verme gücünü kaybeden Ertuğrul Özkök gibi "Dış politikayı perişan etti" diyerek bütün zehrini kusuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan her konuda eleştirilebilir ama eğer bir insan vicdanını kaybetmemiş ve kötü niyetli değilse ya da birilerine hizmet etmiyorsa onun küresel politikadaki rolünü, liderliğini, Kürt meselesinde "baldıran zehri içme" pahasına attığı değişim adımlarını ve ülkenin çehresini değiştiren temel yatırımlarını görmezden gelemez, gelirse derdi başka demektir. PKK'ya "Silah bırakmayın" diyen Hasan Cemal gibi...